42. Bölüm: "Allah'ım, Yaşamam İçin Yardım Et Bana."

89 7 0
                                    

Yaz bitmişti.

En sonki doğum günümde kendime verdiğim tüm sözleri yavaş yavaş bozmuştum. Okuldaki en mükemmel genç kız olmak şöyle dursun, okula gitmeye bile isteksizdim çünkü.

Bir ay geçmesine rağmen Huzeyfe beni hâlâ aramamıştı. Ammar ve Lalezar'a sorduğumda onlar da aynı cevabı vermişti. Sabırlıca bekliyordum, bekleyecektim. Elimden başka bir şey gelmezdi çünkü.

Aradan üç ay geçip Huzeyfe'den hâlâ ses çıkmadığında başta tereddüt etsem de sonunda onu aramaya karar vermiştim. Belki bir aksilik olmuştu da, numaram silinmişti? Bu yüzden istese de bana ulaşamıyor olabilirdi.

Telefon uzun süre çaldı. Ama açan olmadı. Müsait olmadığını düşünüp yarım saat sonra tekrar aradım. Bu sefer çağrım reddedilmişti. Çok sıkışık bir zamanda olduğuna iyice kanaat getirip, WhatsApp'a yöneldim. Onu merak ettiğimi söyleyen bir mesaj bırakacaktım.

Huzeyfe'yi çevrimiçi görünce çok tuhaf hissettim. Erkek arkadaşlarıyla bir restoranda olduğunu gösteren bir durum paylaşmıştı. Altına da, 'Ne gündü ama değil mi?' diye bir not düşmüştü.

O zaman şu an evde olmalıydı, hâlâ çevrimiçi olmasına rağmen aramalarıma cevap vermiyordu. Belki ben olduğumu anlamamıştı. Numaram kayıtlı değilse ismimi de göremiyordu muhakkak.

'Huzeyfe, ben Ecrin. Uzun süre aramanı bekledim. Müsait olamadın galiba. Nasılsın?' diye bir mesaj yazdım.

Uzun süre cevap gelmedi.

'Huzeyfe çevrimiçi olduğun halde neden yazmıyorsun? Bana beş dakika ayırman senin için çok zor olmaz diye düşünüyorum.' diye yazdım bu sefer.

On dakika bekledim ama Huzeyfe bana cevap vermeden WhatsApp'tan çıktı.

Buna dayanamayıp, 'Huzeyfe, sana neden cevap vermediğini sordum.' dedim son kez. Huzeyfe çevrimiçi oldu ve bana yazmaya başladı.

Gelen mesajı okuduğumda, bütün dünyam şiddetli bir zelzeleyle sarsıldı.

'Çünkü sıkıldım.'

Tekrar tekrar okudum, o iki kelimeyi.

'Lütfen yazma artık.' dedi ikinci mesajda.

Bu ne demekti şimdi? Şaka mı yapıyordu? Yüreğime indirecekti bu gidişle. Ne yazacağımı düşünmeden mesaja yeltendim, ama ne yazdıysam ona gitmedi.

Beni engellemişti.

Durumu idrak edebildikten sonra o gece saatlerce ağladım. Ben Huzeyfe'ye ne yapmıştım ki, Huzeyfe benden bu kadar nefret ediyordu? Benden uzaklaşmak için mi Nûra olayını bahane ederek arkasına bakmadan kaçmıştı. Bir de "Senden ayrılmayı düşünsem, bunu yüzüne söylerim. Kaçmak bana yakışmaz." demişti.

Yalancı köpek.

Dakika başı kurulan 'Seni seviyorum' cümleleri, yumuşak öpücükler, nazik eller, hepsi geçici bir halüsinasyondan ibaretti. Bense onları sonu harikulade bir geleceğe uzanan rüya merdiveni sanmıştım.

Tek başınaydım şimdi. Tek başıma.

Huzeyfe'nin aşkını her şeyden yüce tuttuğum için en yakın arkadaşım Nûra'dan da olmuştum. Lalezar'ı ihmal etmiştim. Huzeyfe için değer miydi, değmiş miydi ki? Şimdi bunu sorguluyordum yorganımın altında.

Huzeyfe'nin telefon numarasını sildim.

Kalbimi sivri bir hançer deşse de, hatta ekrandaki parmaklarım sürekli geri gitse de, yapmıştım bunu.

Artık bitmişti.

Bu konuda söz sahibi ben olmasam da.

Günlerce ruhsuz bir halde okula gittim. Bütün gün sırama başımı koyup uyuyarak, olanları unutmaya çalışıyordum.

Bu bitkin halimi gören Lalezar ve Ammar, beni rahatsız etmek istemeyip, yanıma gelmiyorlardı. Psikolojim günden güne kötüleşirken kimseye bundan bahsedemiyordum. Annem çektiğim bu terk edilme acısını anlamazdı, hiç yaşamamıştı büyük ihtimalle. Lalezar ise çok uzak duruyordu bana. Başta beni rahatlamam için yalnız bıraktığını düşünmüştüm. Ama aradan zaman geçtikçe, Lalezar ile aylardır konuşmadığımı yeni fark ediyordum.

Teneffüste onu görünce, çıkışta eve beraber yürüyelim mi, diye bir teklif sundum. Başta isteksiz görünse de kabul etti. Her zamanki Lalezar değildi sanki.

Ya da bana öyle gelmişti.

Nûra kaydını bu okuldan aldırmıştı. Bu bir açıdan iyiydi aslında. Çünkü, onu her gördüğümde Huzeyfe'yi hatırlayacak, berbat hissedecektim. Ama diğer yandan, vicdan azabı çekmiyor da değildim.

Çocukluk arkadaşlığım, heba olmuştu gözlerimin önünde. Ve ben yanımda Huzeyfe olduğu için bundan hiç gocunmamıştım. Şimdi ise, dövünüyordum içten içe.

Lalezar ile beraber okuldan çıktık, ikimiz de konuşmuyorduk. En sonunda cesaretini toplayıp ilk adımı atan ben olmuştum. Duygusal travmadan ötürü çöküntü yaşayan bendim halbuki. Dile getirmesem de halimden belliydi bu. Bana nasıl olduğumu onun sorması gerekmez miydi?

"Lalezar, nasılsın?"

Bana bakmadan, "Fena değil, idare ediyoruz işte." dedi.

Bana nasıl olduğumu sormadı. Nezaketen bile olsa sormadı.

"Senin derdin ne?" dedim en sonunda dayanamayıp. "Aptal yerine koyulup terk edilen benim. En yakın arkadaşını kaybettiği için vicdan azabı çeken benim. Şimdiye kadar her zaman etrafımda olan dostlarım tarafından ilk defa yalnız bırakılan benim! Sana ne oluyor, ha? Ne oluyor da, bana nezaket gereği olarak bile 'Sen nasılsın?' diyemiyorsun?"

Göz yaşlarımı daha fazla tutamadım. Bu, bugünlerde en iyi yaptığım şeydi.

"Ecrin. Ben de senin kadar olmasam da kötüyüm, tamam mı?" diye cevap verdi Lalezar. "Yalnız kalmak istiyorum, Ammar da öyle olmak istiyor. Yanlış anlama ikimiz beraber değil, tek tek. Sen de bir süre için bu yalnızlığa alışmalısın. Hepimiz çok yorulduk, zamana ihyacımız var. Düzenimiz bozuldu evet, ama yeni bir düzen kurabiliriz. Sadece biraz ara vermeliyiz, kendi başımıza olmayı öğrenmeliyiz."

"Ama ben yalnız kalmak istemiyorum." dedim güçsüzce.

"Grup evi ne olacak hem?" Hıçkırdım. "Onca emekle aldığımız, içinde anılar biriktirdiğimiz o ev, boş mu kalacak?"

Lalezar anlam veremeyerek bana baktı. Çok şaşırmış görünüyordu, sanki asla gerçekleşme imkanı olmayan bir şey istemişim gibi.

"Bunca olanlardan sonra, hâlâ o evde vakit geçirebilecek güç var mı sende Ecrin?" Kolunu ileri uzattı. "Varsa buyur." Gözyaşlarım durmak bilmiyordu. Evet o evde olmak bana sadece acı verecekti, birlikte yaşadığımız anılar canlanacaktı gözümde. Ama yine kıyamıyordum işte, vazgeçemiyordum o küçük, şirin evden, ahşap duvarlarından.

"Haklısın." dedim çaresizce.

"Ammar ile konuştuk bugün. Belki ileride evi satabilirmişiz. Hepimiz çok para verdik ona, doğruya doğru. Güzel anılarımız var o evin her yerinde, tatlı, küçük maceralarımız." Lalezar elinde olmadan gülümsedi. "Ama buraya kadarmış, Ecrin. Her şeyin bir sonu var. Sırf hatırası büyük diye o evi ölene kadar saklayamayız ki şimdi." dedi.

Dediklerinde zerre hata payı yoktu. Bu yüzden de daha fazla karşı çıkamadım.

Ama yine de içim cız etti, birkaç lahza kadarcık.

SAHRA YANGINLARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin