44. Bölüm: "Dilenci."

72 6 0
                                    

Aradan iki gün geçmişti. Ama ben hâlâ zaman zaman o genç adamın aklımda dolaşmaya devam ettiğini hissediyordum. Bu garibime gidiyordu. Çünkü onunla sadece iki dakika konuşmuştum ve adını bile bilmiyordum. Beni ona bu derece yakın hissettiren şey neydi? Neden sürekli aklımdaydı?

Belki de ona daha içten bir teşekkür sunmam gerekiyordu?

Gerekçelerim saçma olsa da, onunla tekrar konuşmak istiyordum. Belki de uzun zamandır ilk defa arkadaş namına kimsem kalmadığı ve kendimi gerçek anlamda yalnız hissettiğim için.

Üstümü değiştirip dışarı için hazırlandım. Odamdan ayrılıp evdekilere dışarı çıkacağımı söyledim. Bir şey demediler. Zaten pek izin alır gibi söylememiştim galiba.

Annem şaşkın bir ifadeyle baktı arkamdan. Günlerdir odasından dışarı adım atmayan ben, şimdi ilk defa bu kadar enerjik görünüyordum çünkü.

Bunu sonradan olsa da, ben de fark etmiştim.

Aynı mahalleye doğru yola koyuldum. Her zaman gittiğim parkın mahallesi olduğu için bulmakta hiç zorlanmadım. Sitenin klasik bir bahçe kapısı vardı, özel bir kilidi olmayan. Bu sayede hafif bir ittirmeyle aralanmasını sağladım.

Aynı banka oturup, beklemekten başka bir şey yapamazdım, bunu bilerek gelmiştim buraya. Erkek olduğu için mutlaka günde bir kez bile olsa dışarı çıkacağını düşünüyordum. Asıl sorun, bu çıkış bana denk gelecek miydi?

Yarım saat kadar telefonumla uğraşarak aynı yerde oturdum. Bazı bloklardaki kadınlar balkona çıktıkça, ya da evi havalandırmak için pencereyi açtıkça beni fark ettiler. Şaşkın görünüyorlardı, bu dairelerden birinin sahibi olmadığımı anlamışlardı sanırsam. Eğer biri için ziyarete geldiysem de neden içeri girmediğimi merak ediyor olmalıydılar.

Haksız sayılmazlardı gerçi.

Ama yine de çok rahatsız ve biraz da rezil bir durumda hissediyordum kendimi. En sonunda kalkıp gitmeye karar vermiştim ki, bloklardan birinin demir kapısı açıldı.

Bu oydu.

Beklediğime değdiğini hissettim ve bankta doğrulup ona doğru baktım. O bahçe kapısına ulaşana kadar beni fark etmedi. Bu beni biraz kötü hissettirmişti. Tam bahçeden çıktığı an benimle göz göze geldi. "Birine mi bakmıştınız bacım?" dedi oldukça resmi bir tonda.

Donakaldım. Beni tanımamıştı, halbuki iki gün önce konuşmuştuk. Saç modelim, kapüşonum, ayakkabılarım. Hepsini o günle aynı giymiştim ama yine de beni zerre tanımamıştı. Yüzüme doğru düzgün bakmayışının da bunda etkisi vardı tabi.

Bu hissettiğim zavallılık duygusuna bir neden veremesem de, ilk defa konuşuyormuşuz gibi davranması bana çok koymuştu.

"Beni hatırlamadınız mı?" Kırgın bir sesle mırıldandım. Neden bu kadar yıkılmıştım ki? Gözlerimi ona diktim, belki o zaman iki gün önceki kız olduğumu anımsardı.

Yine gözlerini kaçırdı. Neden bu harekette bu kadar ısrarcıydı ki?

Utangaç olabilirdi, ama konuştuğu insanın yüzüne bakmaması bana biraz nezaketsiz olduğunu düşündürmeye başlamıştı.

Bu durumda ben de ne yapacağımı şaşırdım.

"Kusura bakmayın, çıkaramadım." dedi neden sonra.

Tabi, yüzüme bakmaya bile tenezzül etmemişken, nasıl tanıyabilirsin ki?

Benimki de soru işte.

"İki gün önce, burada kendimi kötü hissetmiştim. Siz de bana su getirmiştiniz..." diye açıkladım bezgince.

Saçma da olsa, iki gündür aklımdan çıkmıyordu ve onun beni bir an bile zihninde misafir etmediğini görmek, sinirimi bozmuştu.

Bir dakika, ben neden bu kadar tepkiliydim?

Elalemin oğlu, insanca yardım ettiği için borçlu çıkmıştı resmen. Sanki aramızda bir iletişim, bir yakınlık, bir ilişki varmış gibi trip atıyordum ona.

Yeni fark ettiğim tavırlarım, kendimden tiksinmeme sebep olmuştu.

Durumu düzeltmeye çalıştım.

"Oturmaz mısınız? Geçen sefer tanışamamıştık. Adınız nedir?" dedim özgüvenimi toplayıp.

"Kusura bakmayın. Fakat acele bir işim var, müsaadenizle." Bir çırpıda bunları söyleyip, bahçeden çıktı gitti. Resmen sorumu görmezden gelmişti. Bana adını bile söylemek istememişti. Ne kadar garip bir çocuktu böyle...

Açıkçası, şu an kendimi aptal gibi hissediyordum. Kimin olsa hoşuna gidecek bu fikrim tam bir fiyaskoymuş meğersem!

Ne bekliyordum acaba?

Kafamda nasıl bir fanteziyle buraya kadar uçar adımlarla gelmiştim? Bana gülümserse ve nazik davranırsa, çok mu iyi olacaktım? Neden tanımadığım bir erkekten böyle bir tutum bekleyecek kadar acınasıydım?

En yakın arkadaşlarım, gölge misali, silinip gitmişlerdi etrafımdan. Bu yüzden birkaç sokak ötedeki yabancı adamdan ilgi dileniyordum resmen.

Berbat bir halde eve döndüm. Annemgile görünmeden yine odama kapandım. Telefonumu bir kenara koyup, pijamalarımı giydim. Neredeyse günün her saatini orada geçirdiğim yorganın altına girdim.

Ne yapacağımı, ne düşüneceğimi bilmiyordum. Hele ki bundan sonra... Bu rezil, kendimi ayak altına verdiğim olaydan sonra...

SAHRA YANGINLARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin