41. Bölüm: "Güvenin Aczi."

84 5 0
                                    

O günden sonra Nûra asla grup evine gelmedi. Siraç da öyle. Lalezar bile Nûra'ya ulaşamadığını söylüyordu. Anlaşılan o ikisi hepimize rest çekmişti, birbirlerinden habersizce.

Mutlu değildim.

Başımı Huzeyfe'nin omzuna koyup, parmaklarım onunkilere kenetli, saatlerce uyumak, kendimi unutmak istiyordum.

Ama Huzeyfe saatlerce bu pozisyonda duramazdı. Nitekim on dakika sonra kalkması gerektiğini ima edip, mutfağa ya da arka odaya geçiyordu.

Haklıydı da. Ben depresyonda olduğum için böylesine ruhsuz ve bitkindim. Ama diğer herkes için hayat devam ediyordu. Lalezar'ın benden daha üzgün olması gerekiyordu aslında. Sonuçta hiç suçu yokken benim yüzümden arada kaynamıştı. Nûra hepimize karşı kinliydi artık.

Ama Lalezar benim kadar yıkılmış görünmüyordu. Halbuki üçümüz de çok yakın arkadaştık, 6 yaşından beri.

Sonra jetonum düştü ve acı bir şekilde gerçeği kavradım.

Hiç kimse arkadaşlarına benim kadar bağlanmamıştı. Hepsi çok yakındı ve birbirine karşı çok sadıktı, evet. Hepsinin arkadaşlığı çok öncelere, geçmişe dayalıydı ama onlar demek ki sevgilerini benim kadar abartmamıştı.

Bu olaylara başta şok olsalar bile, çok geçmeden toparlanmayı bilmişlerdi.

Ama ben hepsine çok büyük bir değer biçmiştim kafamda. Çok büyük, sanki onlar insan değilmiş gibi. Sanki onlar asla yanlış yapmazmış gibi, onlar beni asla bırakmayacakmış gibi. Ama yaparlardı, yapabilirlerdi. Ben yapamazdım, ama onlar yapabilirlerdi. Çünkü benim onları büyüttüğüm kadar onlar beni büyütmemişti gözlerinde.

Nûra'yı geçtim, Siraç'ın saçma sapan saplantısını bana tercih etmesi her şeyi açıklıyordu işte.

Hepimizin birbirimize aynı değeri verdiğini sanmıştım başından beri. Ama bu arkadaşlık benim kadar kimsenin umrunda değildi. Bitse biterdi, inceldiği yerden kopsundu. Böyle düşündüklerine ikna olmuştum artık. Ama haklılardı.

Zavallı ve aptal olan bendim.

Onları her şeyin üstünde severken, nasıl da kutsal bir iş yaptığımı zannediyordum bir de. Belki bu masum hislerim sayesinde en büyük sevabı işleyecektim, böyle avunuyordum bir de.

Yazık bana.

Bundan sonra ne yapmalıydım? Şimdiye kadar delicesine yücelttiğim arkadaşlarıma karşı tavrım ve hislerim nasıl olmalıydı?

Bu ayarlanabilir bir şey miydi? Yoksa bunun dozunu düşürmek için geç mi kalmıştım?

Geç kalmış olsam da, olmasam da, hâlâ bu derdin çözümünden bihaberdim. İçimdeki bu sorunu benden başka kimse çözemezdi. Ama ben de yapamıyordum.

Muhtemelen bundan sonra kolay kolay kimseye karşı bir sevgi besleyemeyecektim.

Nûra kızlar içinde en yakın arkadaşımdı.

Siraç ise erkekler içinde.

En sevdiklerim tarafından vurulmuştum ben. İşte bu yüzden artık korkuyordum. Arkadaşlarıma yanaşasım yoktu.

Onları da kaybetmek istemiyordum.

Okulların açılmasına bir hafta vardı. Huzeyfe grup evine girince üçümüz de ona döndük hemen, telaşlı görünüyordu.

"Çocuklar, biraz ani olacak ama. Bir şey söyleyeceğim size." dedi nefes nefese. Buraya kadar koşmuş olmalıydı.

Neler oluyordu? Bize kötü bir haber mi aktaracaktı, ani dediğine göre.

"Sizinle vedalaşmaya geldim." deyince Ammar şaşkınca ayağa kalktı. "Nereye oğlum? Okulların açılmasına beş gün kala tatile mi çıkılır?" Huzeyfe'nin ne diyeceğini bilemiyor gibi bir hâli vardı.

Daha sebebini bilmeden kötü hissettim.

"Lisenin son yılını şehir dışında okumaya karar verdim. Zaten üniversiteyi burada okumayı istemiyordum. Anlayacağınız, gidiyorum." dedi buruk bir gülümsemeyle. "Otobüsüm kırk dakika içinde kalkacak. Size yetişemem diye çok korktum."

Olduğum yerde kalakaldım. Kollarım ağırlaştı.

"Peki hangi şehir?" diye sordu Lalezar. "Şimdilik sürpriz olsun, sizi daha sonra haberdar edeceğim." Huzeyfe'nin sesi çok uzaklardan geliyordu.

Bütün sesler karman çorman bir halde kulaklarımda yankılanıyor, derinlerde boğuluyorlardı sanki.

Daha fazla dayanamadım. Nereden geldiğini bilmediğim bir enerjiyle ayağa fırlarken Huzeyfe'ye doğru yürüdüm. Güçlü görüneceğime dair kendime söz vermiştim ama Huzeyfe ile göz göze gelince dudaklarım titredi. "Beni bırakıyorsun." dedim. "Tam bir erkekten beklenildiği gibi..." Ezilmiş sesimin yansıttığı cümle aslında bir soru değildi ama 'hayır' cevabını duymak istiyordum ondan.

"Ecrin, dur bi." dediğinde onu dinlemedim. "Bu kadar mı önemsizim ki, daha önce söylemedin bana. O zaman alışmaya çalışabilirdim. Sen beni teselli ederdin. Ama şimdi pat diye gidiyorum, Allahaısmarladık, diyorsun. Nereye gideceksin, ne zaman döneceksin, bunların hiçbirisini de deşifre etmek istemiyorsun değil mi?" dedim acıyla.

Göz yaşlarım yanaklarımı talan etti.

Lalezar ve Ammar ikimizin arasına girmedi. Hatta bizi yalnız bırakmak istediler. Huzeyfe ile son kez vedalaşıp grup evinden çıktılar.

"Ecrin, benim seni terk edeceğimi nasıl düşünebilirsin? Eğer bırakmak isteseydim, bunu açıkça söylerdim yüzüne. Böyle kaçıp gitmek bana göre değil. Bu sebeple gitmiyorum. Sadece... Sadece biraz kafa dağıtmak istiyorum. Bu Nûra olayları falan beni çok bunalttı anlıyor musun?" dedi Huzeyfe.

"Şimdi kız ailesine 'Ben Huzeyfe'yi seviyordum ama o Ecrin'i seviyordu, bu yüzden ölmek istedim' derse, ikimizin de başı belaya girer. Ama ben ortalıkta olmazsam, Nûra böyle bir şey öne sürse bile sen rahatça yalanlayabilirsin. Ben sadece ikimizi, daha çok da seni korumak için bunu yapıyorum." Huzeyfe kollarını bana sıkıcı sarıp durdu bir müddet. İster istemez karşılık vermiştim.

"Seni arayacağıma söz veriyorum." dedi.

"Seni çok seviyorum." dedi.

"Burada özleyeceğim tek kişisin." dedi.

"Seni asla bırakmayacağım." dedi.

Bunların hiçbirisine cevap veremedim, hâl bulamadım kendimde. Sadece kollarımla daha da sıkı sardım belini.

En sonunda Huzeyfe kollarını benden çekip bedenlerimizi ayırdı.

"Üzgünüm, otobüsün vaktine az kaldı, biletim yanmasın sonra."

Kapıdan çıkarken son kez bana baktı.

"Hoşçakal."

Binbir zorlukla kafamı sallayabildim sadece. Huzeyfe dışarı çıkıp kapıyı kapattı. Olanca sessizliğin içinde, Huzeyfe'nin grup evinden uzaklaşan ayak seslerini duyuyordum. Görmüyordum ama uzaklaştığını hissediyordum. Kuru dudaklarımı güçlükle araladım.

"Hoşçakal Huzeyfe."

SAHRA YANGINLARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin