"Seninle konuşmak istiyorum, Huzeyfe. Daha doğrusu, olayı bir de senden dinlemek istiyorum." diyerek başladım söze. "Amacım seni köşeye sıkıştırmak, suçlamak, azarlamak değil. Elbette arkadaşlarımıza karşı sergilediğin tutumu tasvip etmiyorum. Ama yine de senin duygularını ve seni böyle davranmaya iten düşüncelerini bilmek istiyorum."
İçimi çektim. "Eğer anlatmamayı yeğlersen de, seni zorlamayacağım. Sadece eğer gerçekten seni üzen bir durum varsa, konuyu bilmesem de senin yanında olacağım." Ona yumuşak davranmam çok önemliydi. Kibar olmalıydım ki, bana içini dökebilsin. Huzeyfe vücudunu tamamen bana çevirdi. "Gel otur, o zaman." dedi yanındaki boşluğu patpatlayarak. "Anlatacağım."
Elimde olmadan gülümsedim. Başarmıştım işte. Dediği gibi yanına oturup onu dinlemeye hazırlandım. "Evet biliyorum, fazla tepki verdim ve herkese karşı çok kabaydım. Onların bir suçu yoktu, ama nedense ben çok bunalmıştım. Ruhum sıkılıyordu, bu yüzden her şey bana dokunuyordu. Ama bunca yıllık arkadaşlarım hâlâ beni sinirlerim bozukken yalnız başıma bırakmayı öğrenemediler." diye başladı konuşmaya. Sessizce devam etmesini bekliyordum.
"Bazı insanlar sinirli veya morali bozuk olduğunda diğerlerinden ilgi bekler, teselli edilmek, yatıştırılmak ister falan. Ama ben öyle değilim, böyle zamanlarda kendimle olmak istiyorum sadece. O halime benden başka kimse ilaç olamaz çünkü." Yavaşça onu tasdikledim. "Evet, anlıyorum. Ama Nûra'ya bunu daha kibarca açıklayamaz mıydın? Onun niyeti sadece sana yardımcı olmaya çalışmakmış sonuçta. Belki onu kırmadan açıklasaydın, o da seni yalnız bırakırdı zaten."
Huzeyfe bizden bayağı ileride oturan ve bugün bir hayaleti andıran Nûra'yı süzdü, gizlice. "Sorun da bu ya." diye mırıldandı. "Ona kibarca anlatmama rağmen, asla anlamak istemedi." dedi 'kibarca' kelimesini vurgulayarak. "Çok inatçıydı. Ben sanki naz yapma niyetiyle yalnız kalmak istediğimi söylüyormuşum gibi, çok ısrar etti." Hışımla elini saçına geçirirken çok huzursuz görünüyordu. "Ne yaptığını da biliyorum. O an orada olmasam da tahmin edebiliyorum."
Şüpheyle ona baktım, sonra da Nûra'nın yaralı bileğine. Düşündüğüm şeyin olmaması için dua ediyordum. "Ne yaptığını mı? Ne konuda?" diyebildim korkakça. "Kolunu diyorum işte kızım. Salataymış, domatesmiş. İnandırıcı bir yalan söylemeyi bile beceremiyor daha." Alayla kıkırdadı. "O da ne demek?" diye sordum. Gözlerim Huzeyfe ve Nûra arasında mekik dokuyordu telaşla.
"Safa yatmasana Ecrin. Neyi kastettiğimi anladın." Huzeyfe böyle deyince, içimdeki huzursuzluk nirvanaya ulaşmıştı. "Ama inanmak istemiyorum." diye mırıldandım. "Ama inanmak zorundasın, çünkü çok aşikar." dedi Huzeyfe sesini kısarak. Diğerleri bilmiyordu galiba. Huzeyfe sabahtan beri onlarla konuşmadıysa eğer, bu muhtemeldi.
"Nûra bana karşı olan öfkesinden ya da kırgınlığından, bileğini kesmeye çalıştı." Bu ürpertici teoriye karşılık "Sus! Deme öyle!" diye uyardım onu. "Kanıtın yok. Belki salata yalandır ama başka bir kaza geçirmiştir. Olamaz mı?" Huzeyfe kafasını olumsuz manada sallayarak reddetti. "Olamaz."
Bense sezdirmeden Nûra'nın yarasını süzmeye devam ediyordum. "Eğer başka bir şey olsaydı, neden saklamak için bahane uydursun ki? Dediğim gibi salata çok aptalca bir masal." İstemesem de yavaş yavaş kabullenmeye başlamıştım. Çünkü durum ortadaydı. "Ne yapmayı düşünüyorsun? Diğerlerine söyleyecek misin?" dedim sesimi alçaltıp. "Şu an kimseyi göresi gözüm yok, onlarla konuşmak da istemiyorum bu yüzden. Zaman geçtikten sonra da söylemenin anlamı yok." Onayladım.
"Sahi, Lalezar ile konuşurken, ona Nûra'yı anlattığımda o da bir şeylerden şüphelendi. Nûra ile konuşacağını söylemişti." dedim. "İyi o zaman." Huzeyfe rahatlamış görünüyordu. "Bizim karışmamıza gerek yok gibi görünüyor." Kıkırdarken "Bizim mi? Takım mı olduk?" cümlesi çıktı dudaklarımdan. Huzeyfe sanki yanlış bir şey söylemiş gibi mahçupça saçlarını karıştırdı. "Yok, 'benim' diyecektim de..."
Rahatsız olmamıştım bundan. Huzeyfe doğum günümde benimle durumunu düzelttikten sonra, bir daha tartışmamıştık. Gerçi bir haftadır onu görmüyordum ama, yine de Huzeyfe'nin tavrında bir şeylerin değiştiğini hissedebiliyordum. Ve tüm arkadaşlarımıza karşı çok öfkeli olmasına rağmen, bana çok nazik davranıyordu. Rüyamda bile göremeyeceğim bir Huzeyfe idi bu.
Şimdi uygun fırsatı kollamalı ve Huzeyfe'yi diğerleriyle barıştırmanın bir yolunu bulmalıydım. Nûra'nın tutumuna bakarsak, bu gerçekten şarttı. Öte yandan Lalezar'ın Nûra konusunda ne yapacağını merak ediyordum. İlk fark eden oydu, benden bile önce dikkatini çekmişti bu. Yaşamakta olduğumuz bu çetrefilli günün yumak gibi sökülmesini öyle çok istiyordum ki!
▪
Öğlene doğru artık söylemem gerektiğini düşünüp Huzeyfe ile tekrar konuşmaya karar verdim. Arkadaşlarımızla arasını düzeltmesi gerektiğini ima ettiğimde, başta bundan pek hoşnut değildi. Bunun benim için çok önemli olduğunu ve azıcık hatrım varsa yapması gerektiğini söylediğimde ise birden ifadesi ve tavrı değişti. "O zaman yaparım." deyince gerçekten büyük bir şok yaşamıştım.
İlk başta bu ricamdan o kadar gerilmişti ki, bir an benimle de artık konuşmayacak sanmıştım. Ama şimdi u dönüşü yapar gibi bakış açısını değiştirmişti. Bunu takdir etmedim değil. Özellikle Nûra'ya karşı hatasını telafi etmek zorunda olduğunu hatırlattım. Bu kuralıma da itiraz etmedi.
Arkadaşlarımızın hepsinden özür diledi. Onlar Huzeyfe'yi anlayışla karşılayıp, suçunun üzerinde durmadılar. Sıra Nûra'ya geldiğinde, Huzeyfe sadece benim fark edebildiğim kadar kısa bir süre duraksadı. İki saniye kadar bir şeydi. "Nûra." dedi sonra toparlanıp. "Kusura bakma, ben çok ileri gittim. Seni çok fazla incittim. Özür dilerim. Umarım... Affedebilirsin beni."
Nûra'nın sabahki ruhsuzluğu yere akıp eridi gitti. Küçük bir gülümseme dudaklarını gererken, yüreğime su serpilmişti benim de. "Ama sana bir şey hatırlatmam gerekiyor." diye devam etti Huzeyfe. Herkesin dikkatini çekmişti bu.
"Hayatta neyle karşılaşırsan karşılaş, kendine duyduğun saygıyı ve verdiğin değeri yitirmemelisin. Ben ya da başkası, senin için önemli olan biri ya da nefret ettiğin. Kimse yüzünden kendini harap etme, tamam mı? Yani demeye çalıştığım şey, bileklerini kesmen hiç hoş değil. Seni seven, senin için endişelenecek insanları demiyorum bile, hepsinden önce sen gerçekten bunu hak ediyor musun, onu bir düşün. Bir hata bile yapsan bunun acısını bedeninden çıkarman, ona haksızlık bence."
Odadaki herkes donakaldı o an. Ben de. Bu konuya karışmayacağını söylemişti bu sabah. Şimdi ise uluorta yerde pat diye söylemişti. Nûra başta şaşırdı. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Sonra beklenmedik bir ifadeyle Huzeyfe'nin dediklerini tasdikledi. "Tamam. Söz veriyorum, bir daha olmayacak." Ammar idrak edememişçesine sordu. "Bir dakika, ne?"
Lalezar şüphelendiği şeyin doğrulanmasıyla dudaklarını kemirirken, Siraç hâlâ inanamıyor gibiydi duyduklarına. "Hepinizden özür dilerim." dedi Nûra. "Yaptığım doğru değildi. Söz veriyorum bir daha yapmayacağım, gerçekten." Siraç zoraki kelimeleri dizip, "Gerçekten yaptın yani?" diyebilmişti anca. "Tamam millet." Ammar konuyu kapatmak ister gibi ellerini çırptı. "Nûra bir daha yapmayacağını söyledi ya. Biz de sorgulayıp durmayalım ama."
Huzeyfe bana baktığında Nûra'ya sarılması gerektiğini hatırlattım, diğerlerine çaktırmadan. Buna isteksiz görünse de yapmıştı. Olayın tatlıya bağlandığını gören Lalezar bunu kutlamak ister gibi, "Çocuklar, dün dondurma almıştım. Buzlukta duruyorlar. Sorun çözüldüğüne göre, bugünü dondurmayla taçlandıralım bence." Hepsi bu fikre bayılıp mutfağa giderken, Siraç olduğu yerdeydi hâlâ.
Nûra'nın itirafının etkisinden henüz çıkamamıştı sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHRA YANGINLARI
ChickLitEcrin, dindar bir ailenin kızıdır fakat düşünce tarzı ve fikir yapısı anne babasından tamamen farklıdır. Ailesi onaylamasa da oldukça cüretkar bir hayat sürmektedir. Çocukluktan beri arkadaş olduğu Nûra ve Lalezar da onun kafasındadır. Sahabe isimle...