Ertesi gün geçen seferkinde olduğu gibi aynı hazırlıkları yapıyorduk yine. Bu daha ne kadar tekrarlanacaktı ki? Arkadaşlarımın da bundan rahatsız olduğunu biliyordum. Bu çok komikti aynı zamanda. Ailelerimizin hayatından farklıydı yaşadığımız. Bunda yanlış ne vardı? Herkes aynı fabrikadan imal edilmiş gibi birbirinin kopyası mı olmak zorundaydı? Ebeveynler ve çocukları farklı düşüncelere sahip olabilirlerdi.
Bakış açıları ve felsefeleri zıt olabilirdi. Bu çok doğaldı. Asıl itici olan bence farklı olmak değil, birbirine saygı duymamaktı. Bizim anne babalarımızın bize yaptığı gibi. Son derece umutsuz ve acı bir tabloydu bu. Bizi her fırsatta ikaz etmeye çalışmaları canımı sıkıyordu. Huylarını bildiğimiz için grup evi sırrını mezara götürecektik. Bu gidişle eşeleye eşeleye öğrenecek olmalarından korkuyordum.
"Masanın da tozunu aldın mı Ecrin?" Annemin sesiyle irkilir gibi olmuştum. Düşüncelerimi okuyamazdı, ama nedense huzursuz hissediyordum. "Evet anne." dedim toparlayıp. "Söylediğin gibi." Annem "Sağol." deyip salondan çıktı. Uzun kollu bir buluz ve geniş pantolonlarımdan birini giydim. Yaz hâlâ tam olarak bitmemişti, bu yüzden ev içinde bunları giymek işkence gibi geliyordu bana.
On-on beş dakika sonra zil çaldı, arkadaşlarım ve aileleri birer birer gelmeye başladılar. Birbirimizle hiçbir ahbaplığımız yok gibi davranmak o kadar komik geliyordu ki hepimize, bu sanki basit bir tiyatro piyesi gibiydi. Zerre oyunculuk gerektirmeyen cinsten. Ne aptalca ama.
Kadınlar odada toplandıktan sonra annem hepsiyle selamlaştı. Bir anlığına Ammar'ın annesine takıldı gözlerim. Ailelerimizin gözünde kızların erkeklerle ilgisi olmadığı sanıldığı için haliyle erkek arkadaşlarımın anneleriyle de bir merhabam bile yoktu. Bu nedenle onları neredeyse hiç görmezdim, Ammar'ın annesine ise ilk defa dikkat ediyordum.
Annem gibi bol bir ferace giyiyordu o da. Biraz tombul, kısa boylu bir kadındı. Dolgun pembe yanakları ve iri gözleriyle gerçekten sevimli görünüyordu. Siraç'ın annesi benim çaprazımda oturuyordu. Ammar'ın annesinin aksine o selvi gibi bir boya sahip, oldukça zarif bir kadındı. Soğuk biri gibi durmasa da, çok cana yakın da değildi sanki.
Annem bana seslenince arkadaşlarımın annelerini süzmeyi bıraktım. Yine Nûra ve Lalezar'ı alıp o perdeli odaya gitmemi söylüyordu. Bunun o odadaki son toplantı olması için dua ediyordum. Geçen sefer babamın anlattıklarından başta çok etkilenmiştim ama sonra dediklerinin yaşadığım hayata ne kadar ters olduğunu fark etmiştim. Gerçekten bana ve çevreme uymuyordu anlatılanlar. Erkek arkadaşlarımla tüm ilişkimi kesmem gerekiyordu, bu kurallara göre.
Yapamayacağım için, hiç bulaşmamalıydım böyle işlere.
Lalezar ve Nûra ile perdenin diğer tarafına geçip oturduk. Babam yine karşı cinslerin birbirine nikâhsız haram olduğunu, bakışmalarının bile zina sayıldığını, aşk niyetiyle de sadece arkadaşlık ya da kardeşlik niyetiyle de yakınlaşmanın aynı miktarda günah kazandırdığını ve bir sürü buna benzer bize abartılı gelen şeyi sıraladı durdu.
Daha fazla dayanabileceğimi sanmıyordum. Geçen sefer hikayeyle başlayıp, birkaç küçük nasihatla bitirmişti. Böylesi daha tesirliydi. Ama şimdi tsunami gibi köprüyor, önüne geleni yutup kendine katıyordu âdeta. Bir an bile nefes almıyor, bağırdıkça bağırıyordu. Bu beni sadece rahatsız etmiyor, aynı zamanda arkadaşlarıma karşı da mahçup hissetmeme sebep oluyordu. Ben bile böyle huzursuz hissediyorsam, onlar kim bilir ne kadar bunalmışlardı.
Sürekli bir evde toplanıp ikaz dinlemek, bu yolla gizliden gizliye kınanmak, insanın canını çok sıkıyordu. "Baba." Bu kez kendimi tutmamış ve dilimi serbest bırakmıştım. Sessizlik oldu. Babam eminim sesimi sakınmamamdan rahatsız olmuştu ama ben durmayacaktım. Ailelerimiz gibi olmadığımızı kanıtlayacaktım ona. Böylece belki boşa kürek çekmekten vazgeçip bizi biraz olsun rahat bırakırlar diye düşünüyordum.
"Vazgeçin artık. Hepiniz."
Nûra şok olmuşçasına bana baktı. "Ecrin, ne yapmaya çalışıyorsun sen?" Lalezar sadece benim duyabileceğim bir tonda fısıldamıştı. İkisine de aldırmadım. "Her fırsatta bizi ikaz etmekten vazgeçin artık, ne olur?" diye devam ettiğimde perdenin diğer tarafındaki oğlanların da gölgeleri bana döndü. İnanamıyor gibiydi herkes.
"Her insan farklı olabilir baba. Hepimizi benzersiz yaratan Allah değil mi zaten? Neden bizlere saygı duymuyorsunuz? Tamam, size göre hayatımız boş, yanlış, çirkin. Ama biz de böyleyiz işte. Tasvip etmek zorunda değilsiniz. Ama bize sürekli tamir edilmesi gereken, şu anki haliyle işe yaramaz bir aletmişiz gibi davranmayı bırakın. Aynısı size yapılsa hoşunuza gider miydi?" Sustum. İçimi boşaltmak dingin bir his vermişti bana.
"Ben aslında Ecrin'e katılıyorum." Yanımdaki Nûra'dan bunu duyduğuma çok şaşırmıştım. Ama hepsi bu da değildi. Lalezar da konuşmak için dudaklarını araladı. "Bence de haklı. İtiraf edemediğimiz düşüncelerimize tercüman oldu âdeta." Ammar'ın sesi perdenin öbür tarafından bize ulaştı. "Size ayıp olmasın diye bunu söylemeyi düşünmüyorduk ama, Ecrin'in açıklamasını da yanlış bulmadım."
Siraç da karıştı söze. "Evet, ben bu konudaki cesaretini takdir ediyorum." Huzeyfe de fikrini beyan etti onun ardından. "Lütfen kırılmayın amcacığım. Hiçbirimizin amacı sizi ya da ebeveynlerimizi üzmek değil. Ama bize anlayış göstermenizi öyle istiyoruz ki."
Babam tüm bu diyaloglar boyunca sessizdi. Hiç kimsenin lafını kesmedi. Gölgesinin kürsüden inmeye hazırlandığını gördüm. "Yarasaları bilir misiniz?" dedi sakince. "Onlar karanlıkta yaşar, gün ışığından rahatsız olurlar. Geceleri gezer, güneş doğduğunda mağaralarına çekilirler." Herkes sustu. "Onlar gibisiniz." dedi babam. "Aynı bir grup yarasa sürüsü gibisiniz. Karanlığın koynuna girip, aydınlıktan ölesiye kaçan." dedi tokat gibi sesiyle.
O gün kendimin ve arkadaşlarımın çok ağır bir bir itham yemesine sebep olsam da, yaptığımdan memnundum. O gün bu işkenceden tamamen kurtulmuştuk. Bu kadar kırıcı olmayı istemezdim. Ama hiçbirimizin buna dayanacak gücü kalmamıştı.
▪
Bir hafta sonra yeniden grup evinde toplanmıştık. Arkadaşlarım yaptığımdan dolayı bana minnettardı, yüz ifadelerinden belliydi bu. Ammar konuşmaya başlayınca herkesin dikkatini cezbetti. "Yaz bitiyor millet." Nûra onayladı. "Üzücü ama doğru." "Lisedeki son senemiz olacak bu yıl. " dedi Ammar. "Liseden sonra ne yapacağınızı sormayacağım. Ben sadece şu anı yaşamak istiyorum. Yaz bitmeden son bir kamp daha yapmaya ne dersiniz?"
Bunu söylediğinde hepimiz donduk. Böyle bir şey beklemiyorduk. "Geçen sefer berbattı. Onun acısını çıkarmalıyız bence." dedi Huzeyfe. Lalezar da ona katıldı. "Kesinlikle. Bunu hak ediyoruz. Burnumuzdan gelmişti ilk kampımız."
"Eh ne yapalım, yaşaya yaşaya öğreneceğiz. Vahşi doğada kamp yapmak kolay şey değil. Geçen sefer yeterince bilgimiz olmadığı için yırtıcı hayvanların bölgesine kurmuşuz çadırı. Turgut denen o abi olmasaydı yanmıştık." dedi Siraç.
"Bana güvenin, bu kez çok daha dikkat edeceğim. Geçen sefer acemiydik. Ama şimdi iyice araştıracağım. Bilindik bir adaya gideceğiz." Ammar'ın bu sözleri nedense hepimizi ikna etmeye yetmişti.
Çok heyecanlıydım. Bu kez harika şeyler olmasını ümit ediyor, olumsuz ihtimallere yer vermiyordum zihnimde. Ateşin başına doluşup hikayeler anlatacak, marshmallow kızartacaktık. Hindistan cevizi, dilimlenmiş ananas ve mango salatası, şimdiden ağzımın suyunu akıtıyordu. Hem belki denize de girerdik?
'Zincirlerini kır Ecrin.' diye fısıldıyordu ruhum bana. 'O kadar yükseğe süzül ki, kimse kanatlarını kıramasın. Esarete razı olan herkes kendi gamında boğulsun.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHRA YANGINLARI
Romanzi rosa / ChickLitEcrin, dindar bir ailenin kızıdır fakat düşünce tarzı ve fikir yapısı anne babasından tamamen farklıdır. Ailesi onaylamasa da oldukça cüretkar bir hayat sürmektedir. Çocukluktan beri arkadaş olduğu Nûra ve Lalezar da onun kafasındadır. Sahabe isimle...