17. Bölüm: "Foyamız Çıkmadı İnşallah?"

147 15 7
                                    

Sabah uyandığımda dünkü oyunun kareleri gözlerimin önünde belirdi. Ammar ve Lalezar iyice kafayı bulmuşken, Nûra sessizdi. Siraç transa geçmiş bir halde bana talimat veriyordu. Suyun altındaymışçasına boğuk bir ses, kulağıma doluyor, zihnime yerleşiyordu. "Öp, öp." diye. Lalezar ve Ammar sarhoş olduğunda, saçmalamanın dozunu aşarlardı. Buna alışkındım. Ama Siraç?

Sonra en yakın arkadaşımın solgun yüzü düştü yâdıma. Nûra... Sahi, beni korumak için mi, yoksa başka bir şey için mi bu kadar paniklemişti? Yatakta doğrulup dağılmış saçlarıma elimi geçirdim. O sırada annem odaya girdi. "Hayırlı sabahlar." dedi gülümser bir edayla. Mutlu görünüyordu. "Sana da." Bunu söyledikten sonra yataktan çıkıp giysi dolabına yöneldim. "Anne. Arkadaşlarımla buluşacağım. Hiç iştahım yok, yolda yerim bir şeyler." Annem gülüşünü bozmadan "Bugün bir yere gitmeyeceksin Ecrin." deyince duraksadım.

Konuşmama fırsat vermeden devam etti. "Çünkü arkadaşların buraya gelecek." "Lalezar ve Nûra, buraya gelecek?" diye tekrarladım soru niyetine. Annem tebessümünü büyüttü. "Sadece onlar değil... Diğer komşularımız ve onların oğulları, Ammar, Siraç ve... Diğerinin adı neydi?" O elini çenesine koyup hatırlamaya çalışırken, buz gibi soğuk terler dökmeye başladım. "Huzeyfe?" Ürkek bir edayla söylediğim isim annem tarafından tasdiklenince paniğim arttı. "Hah, işte o! Annesiyle yakın zamanda konuşmuştum. Hoş bir kadın, ısındım ona." Tüm bedenimi büyük bir stres dalgası işgal ederken, aklımda tek bir soru dönüyordu; Yoksa biliyor mu?

"Neden erkekler de gelecek? Onların bizimle ne ilgisi var?" diyebildim güç bela. Annem Siraç ve Ammar'ın annesiyle biraz yakın sayılsa bile, Huzeyfe'nin annesiyle yeni tanışıyor gibi bir şeydi. Her halükarda gelmeleri saçmaydı. Babam buna nasıl izin vermişti?

"Hissettiğimiz kadarıyla hepinizin toplu bir vaaza ihtiyacı varmış." Annem bunu deyince dudağımı kemirdim. Acaba ne kadarını biliyordu? "Vaaz vermek istemenizi anlıyorum." dedim. "Ama babam bu eve asla erkek sokmazdı. Eğer müsaade ediyorsa çok ciddi bir şey olmalı. Lütfen söyler misin, anne?" diye diretirken cesur görünmeye çalıştım. "Bilmiyormuş gibi yapma." dedi annem soğukça.

Stresten kanım çekildi adeta. Şu anda yüzümün bir vampir kadar soluk göründüğüne emindim. "O ne demek anne?" derken dudaklarım titredi. Annem kapıya yaslanıp küçük çaplı bir atak geçiren beni süzdü. "Daha ne kadar saklayabileceğini sanıyordun?" Kollarını göğsünde birleştirdi. "Annenim ben senin, başka bir şehirde yaşamadığın sürece benden hiçbir şeyi çok uzun süre saklayamazsın."

Kalbim korkuyla attı. Nefeslerim daralmıştı, şu an gerçekten zor durumdaydım. O evi... O evi biliyor muydu? İstisnasız her hafta, içeri sokulan içki şişelerini biliyor muydu? Arada, onların zoruyla sarhoş olduğumda, Ammar'ın omzunda sızdığımı, kendime gelene kadar saçma sapan şeyler sayıkladığımı biliyor muydu? Eğer biliyorsa, ben bitmiştim. "Siz... Yani, üç kız... Erkeklerle biraz fazla samimiymişsiniz." Başımı eğdim, onunla göz göze gelmekten korkuyordum.

"Ben selamlaşmanın ötesine gitmeyeceğinizi düşünüyordum." dedi annem. "Ama yanılmışım. Sadece ben değil, Safiye ve Vildan Hanım da yanılmış..." Kederle yutkundu. "Dahası... Eşlerimiz de yanılmış. Size çok aşırı güvenmişiz, hepimiz." Yavaşça kafamı yerden kaldırdım. "Özür dilerim anne... Ama biz, sınıf arkadaşıyız ve bu yüzden mecburen bazen... Konuşmak zorunda kalıyoruz... Ama inan bana, senin edepsiz diye nitelendireceğin bir harekette bulunmadım onların yanında." diyebildim sadece.

Yalandı. Siraç'ın dizlerine uzanmış, Ammar'ın omzunda uyuklamış ve en kötüsü de şişe çevirmece oyununun cazibesine kanıp Huzeyfe'yi öpmüştüm. Bunları asla bilmemeliydi, bu yüzden yalan söylemek zorundaydım. Keşke usta bir yalancı olabilseydim de, hiçbir detayımla kendimi ele vermeseydim.

Aradan bir saat geçmişti, annemle evi misafirlere uygun hale getirmeye çalışıyorduk. "Sakın şort giyeyim deme." dedi bir anda annem. "Oğlanlar da burada olacak, eğer onları sana bakarken görürsem, buna dayanamam." Bu kez kendimi tutamayıp, ofladım. "Anne, abartma. Hiçbiri bana o gözle bakmıyor asla. Sandığından daha efendi çocuklardır." dedim son kelimelerimi vurgulayarak. "Hayır." dedi annem ciddice. "Çok körpesin, erkek kelimesinin ne manaya geldiğini bilemezsin. Onların elinde değil, iradeleri zayıf. Güçlü ve iri görünebilirler, ama isteklerine direnemeyecek kadar hafifler aslında."

Göz devirdim. "Dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum anne. Sanki farklı dilleri konuşuyor gibiyiz." İmayla başını salladı. "Kastettiğim tam olarak buydu." dedi. "Anlayamazsın." Salondan çıkarken yineledi. "Dediğimi yap ve kapalı bir şeyler giyin. Anneyim ben, kızıma yabancı erkeklerin bakışlarının değmesi beni yaralar." Annemi cidden anlamıyordum. "Önüne kim çıksa yabancı deyip duruyorsun. Söylesene, kim tanıdık, kim ırkdaş?" dedim en sonunda. Patlamak üzereydim.

"Sana haram olan erkeklere yabancı diyorum, dolayısıyla herkese. Bir gün evlenirsen, kocan nikahlın olduğu için, ona yabancı diyemeyeceğim. Oldu mu gönlün?" Evlilik konusunu her açışında boğulacak gibi oluyordum. Henüz tanışamadığım hayatımın aşkıyla evlenmek istiyordum ben, görücü usulü evlenmeye ihtimal bile veremiyordum. Midemi bulandırıyordu. "Tamam anne. Açma şu konuyu." dedim zorlukla. O mutfağa gitti, ben duruma uygun kıyafet aramak için odama geri döndüm.

Yarım saat sonra, yavaştan herkes gelmeye başlamıştı. Kadınlar ve erkekler ayrı oturacağı için erkek arkadaşlarımı görmem diye umuyordum. Lalezar ve Nûra da tıpkı benim gibi giyinmişti. Doğru ya, üçümüzün annesi de aynı kafadaydı. Az sonra annem ikramları hazırlamam için beni mutfağa gönderdi. Bugün berbat bir gündü kesinlikle. Bunu hissediyordum. Kapıdan içeri birinin girdiğini duyunca Nûra veya Lalezar'dır, diye düşündüm. Fakat duyduğum ses bir erkeğe aitti. "Nabersin?" İrkilip arkama döndüm. "Huzeyfe! Burada ne işin var?" Panikle mutfak girişine baktım. "Annem görürse çok kızar. Ceza almamı mı istiyorsun?"

Huzeyfe, göz devirdi. "Sadece yardım etmek istiyorum. Babalarımızın servisini sen götüremezsin herhalde." Oldukça stresliydim fakat dedikleri doğru olduğu için onu kovamadım. Lalezar ve Nûra da az sonra mutfağa geldi. "Ne yapıyoruz?" dedi Lalezar, hevesle. "Burada da beraber olmak harika." diye tasdikledi Nûra. Bense gergindim, yakalanırsak hesap vermesi gereken ilk kişiydim çünkü.

Çok geçmeden, Ammar ve Siraç da mutfağa girince artık bu işe bir el atmam gerektiğini düşündüm. "Çocuklar. Mutfak çok küçük. Altımız sığsak bile, hepimizin eli ayağı birbirine dolaşacak. Bu şekilde hiçbir şey yapamayız. Erkekler çıksın lütfen." dedim demesine ama beni takan olmadı. Ben de mecbur işimi yapmaya çalıştım.

"Maşallah!" dedi biri. Sesindeki ima dolup taşıyordu. "Mutfak ana baba gününe dönmüş resmen!" Bu annemdi. İşte şimdi yanmıştım. "Ne işiniz var burada beyler?" Bu söz üzerine üç oğlan da irkildi. En cesurları Ammar'dı sanırım. "Kusura bakma Rayiha Teyze." dedi ellerini cebine sokarken. "Sadece yardım etmek istemiştik." Annem onun yüzüne bakma gereği duymadan kapıyı gösterdi. "Çıkın lütfen. Bu sizin işiniz değil. Eşim servis işini halledecek." Çok sertti. Umarım onları incitmemiştir.

Üçü gittikten sonra annem öfkeyle bana baktı. "Bravo sana." Kendimi savunmaya çalıştım. "Anne, bu benim suçum değil. Onları çıkartmaya çalıştım ama... Dinlemediler." Annem göz devirdi. "Belki de gereğinden fazla yüz verdiğin için, seni dinlemiyorlardır." Tezgaha yanaşırken belli belirsiz gülümsediğini fark ettim. "Bak, beni nasıl da dinlediler."

SAHRA YANGINLARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin