20. Bölüm: "Hüzün Demleri."

135 10 0
                                    

Şüphesiz ki, babam yaptığı vaazın bizi en azından bir süre birbirimizden uzak tutacağına inanıyordu. Ama öyle olmamıştı. Ertesi gün hepimiz inat eder gibi soluğu grup evinde almıştık. Başta vicdanım sızlasa da, çok geçmeden durmuştu. Moralim çok bozuktu. Ailem ya da arkadaşlarımdan birisinin ailesi burayı öğrenirse, herkesten çok ben yıkılırdım. Görünen o ki, hakkımızda eskisinden daha çok bilgi sahibiydiler. Şüphelenip bizi daha da araştırırlarsa, bu evi bulup elimizden almalarından ölesiye korkuyordum.

Vaaz gününün üstünden bir hafta geçmişti. Yine basit bir bahane yuvarlayıp annemgilin yanından ayrılmış, grup evinin yolunu tutmuştum. Çok geçmeden vardığımda, içeride sadece Siraç'ı buldum. Diğerleri henüz gelmemişti sanırım. "Selam." Onunla göz teması kurmak için epeyi çaba sarf ettim. Ama o itinayla gözlerini benden kaçırıp, istemeye istemeye selamımı aldı.

Bu bardağı taşıran son damlaydı. "Siraç." dedi dudaklarım bana sormadan, sertçe. "Ne oluyor sana?" Anında irkilen çocuk, aynı sertlikte bir cevap gönderdi bana. "Ne bu atar? Ben ne yapıyorum ki?" Sinirlice nefes aldım. "Şimdi de bilmiyormuş gibi yapıyorsun? Bravo!" Siraç benden bu tavrı beklemiyor gibi şaşkındı. Ama toparlanması uzun sürmedi. "Saçmalıyorsun Ecrin. Biraz sakinleşsen hiç fena olmazdı." Alayla kurduğu bu cümle, içimdeki öfkeyi biraz daha alevlendirmekten başka bir işe yaramadı. "Sekiz yıllık bir dostluğa nasıl kıydın sen?" dedim, sesim titrerken.

Hayır olamaz, güçlü kız imajımı parçalıyordum. Ama hassas duygularım çığ gibi büyüyüp beni çoktan ezmişti. Artık duramazdım. "Neredeyse üç ay oldu." dedim. "Üç aydır yüzüme dahi bakmıyorsun. Beni her yerde yok sayıyorsun. Konuşmuyorsun, dahası bakışlarını bile sakınıyorsun benden. Eğer seni kırdıysam ve bu yüzden böyleysen, söyle de özür dileyeyim. Yaz bitiyor ve bu yazım senin yüzünden zehir zıkkım oldu. Bu yeterli değil mi?"

Cümlemi bitirdiğimde Siraç'ın doğrudan gözlerine bakmayı başardım bu kez. "Senlik bir durum olmadığını söyledim ya, Ecrin!" dedi gürler gibi. "Allah aşkına! Benlik değil mi? O zaman neden bana karşı bu kadar soğuksun?" dedim öfkemi sakınmadan. "Seni incitecek bir hata yapmadıysam, neden bunun cezasını bana çektiriyorsun?" diye feryat ettiğimde bu durumdan oldukça sıkılmış görünüyordu. Gözleri bıkkın bakışlar eşliğinde kınadı beni. Susmamı istiyordu.

Ama susmayacaktım. Öğrenene kadar susmayacaktım. "Derdin ne, Siraç?" dedim bu kez yavaş bir sesle. "Samimi soruyorum. Seni üzen şey ne?" Kıkırdadı. Hafif gülüşü giderek kahkahaya dönüşürken, huzursuz oldum. "Seni ilgilendirmez dedim ya." diye yineledi. "Suçlu olduğunu söylemiyorum. Sadece... Seni göresi gözüm yok." dediğinde içten içe iyice yıkıldım. "Peki neden? Eskisi kadar şen şakrak olmasan da, diğer arkadaşlarımızla oldukça iyi geçiniyorsun. Üzerine duvar ördüğün tek kişi benim. Bunun bir nedeni olmalı. Söyle!" Gönlüm kan ağlarken bunu sormuştum sadece. Bundan daha fazlasını söylememe dudaklarım izin vermedi. Büyük bir şiddetle titriyorlardı.

"Sana hesap vermek zorunda değilim." dedi itici bir şekilde. "Kimseye hesap vermek zorunda değilim." Kapıya doğru yürüdü. Beni bırakıp gidecek miydi, susmadığım için? Derhal peşinden koştum. Son bir ümitle koluna ilişirken çoktan ağlamaya başlamıştım. Bu göz yaşları sahte değildi, rol gereği değildi, numara değildi. Kalbimin yoğurduğu acılardan sızıp, yere damlamış tuzlu sellerdi. Onlar acılarımdan bile gerçekti, bunca yıllık kardeşim Siraç'tan bile.

"Ben en iyi dostumu kaybetmek istemiyorum." dedim acı bir yutkunuşla. "Siraç... Lütfen, kardeşimi bana geri ver!" Sesim gittikçe yükseliyor, göz yaşlarım dinmiyordu. Siraç'ın koluna yapışmıştım, adeta ona yalvarıyordum. Ama o bana sarılmadı bile. Put kesildi, dondu. "Bırak Ecrin." dedi epey sonra. "Bırak." Tuttuğum kolunu çekiştirdi, kurtulmak ister gibi. "Bırakmam." dedim acıyla. "Dostluğumuzu bitirmek isteyebilirsin, bunu anlarım, anlamaya çalışırım hiç değilse. Ama nedenini bilmek benim hakkım!"

SAHRA YANGINLARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin