25. Bölüm: "Dönence."

106 10 1
                                    

"Ne geveliyorsun lan sen?" Olup biteni öğrenmek için büyük bir çaba sarf ediyordu, Huzeyfe. Nûra daha fazla sessiz kalamayıp her şeyi anlattı. Bugün Lalezar'ı çağırdığımızı, onun hasta numarası yaptığını, annesinin sabahtan beri nerede olduğunu bilmediğini, sonunda onu burada Ammar'la uyuşturucu çekerken yakaladığımızı...

Siraç'ın şokla büyüyen gözleri, bir kez daha ne kadar zor bir durumda olduğumuzu anlamama sebep olmuştu. Huzeyfe ise donakalmıştı. Yüzümüzdeki çaresizliği görünce tamamen inanmış, yeniden sormamıştı bize. "Ee, şimdi ne olacak?" Siraç koltuğun koluna yaslanırken sordu. Hepimiz bocalamış haldeydik. Lalezar ise tamamen ayılmış, oldukça düşünceli görünüyordu.

Ammar yarı uykulu bir halde ayakta duruyor, muhtemelen hiçbir şeyi umursamıyordu. "Yağmur durmuyor." Pencereden başımı çevirip bunu demiştim, kendimden habersizce. "Eve gidemeyiz." Nûra huzursuzca saçıyla oynuyordu. "Ama burada da kalamayız." dedi Huzeyfe. "Yakalanmak istemeyiz, değil mi? Ayrıca şu an çok daha büyük bir problemimiz var bence." Anlamak isteyerek yüzüne baktım. Geçirdiğim üzüntü yüzünden kafam yavaş çalışıyordu.

"Hava açılsa bile, Lalezar ve Ammar ne olacak? Onları burada bırakıp gidersek, bu işe tekrar kalkışmayacakları ne malum? Sonuçta bağımlı olmuşlar. Sızarlarsa sabaha kadar eve dönemeyebilirler. Ailelerin de bu işe karışması çok kötü olur. Hiç bilmeseler keşke." diye esefle mırıldandı Huzeyfe. "Hiçbir şey yapamayız." dedi dilim benden izin almadan. Herkes bana baktı. "Bu yolu onlar seçtiler değil mi? Lalezar da Ammar da çok yakın arkadaşım, hepiniz gibi. Bu olaydan önce onlara çok saygı da duyardım. Ama şimdi elimizden bir şey gelmez. Gelmiyor işte, görüyorsunuz. Bırakalım ne isterlerse yapsınlar." derken yüreğim burkuldu.

"Ben onları daha önce vazgeçirmeye çalıştım. Dinlemediler, bir an bile tereddüt etmediler. Çok kararlıydılar. Onları kurtarmak için kendimizi paralamadan önce, bir düşünelim bakalım kurtarılmak istiyorlar mı, diye." Solgun bir ses salon duvarlarına tırmandı. "Ecrin haklı." Hepimiz sesin sahibini bulunca irkildik. Ammar kıpkırmızı gözlerle bana baktı. "Bırakın bizi bataklığımızda. Bulaşmayın böyle işlere. Size sorun olmak istemiyoruz..."

Siraç histerik bir kahkaha attı. "Manyağa bak. Yeterince sorun olmadınız mı zaten, lan?" Huzeyfe kınayıcı bakışlarını Ammar'ın gözüne nişan almıştı. "Kendin yetmiyormuşsun gibi, bir de zavallı kızı da kandırmışsın. Cidden tam bir alçaksın." Ammar başını kaldırıp Huzeyfe'ye yanaştı. "Bundan sana ne? Lalezar, senin sevgilin falan değildi yanlış hatırlamıyorsam." dedi tıslarca.

"Ne saçmalıyorsun sen? Arkadaşım o benim. Endişelenmem için illa sevgilim olması mı gerekiyor?" Ammar sırıttı. "O zaman sana giren çıkan ne? Puşt Huzeyfe. Küçüklüğümüzde de böyleydin sen. Sokaktaki zorba çocuklara kafa tutardın, sınıfımızdaki sessiz kızı rahatsız ettikleri için. Sen kendini bir koruyucu melek mi zannediyorsun, Huzeyfe? Dünyadaki bütün kızları bir abi edasıyla görkemli kanatları altına alacak devasa bir melek?"

Ammar'ın bu sözlerine karşı kıkırdadı sadece Huzeyfe. "Uyuşturucuna dua et. Eğer şu an ayık olsaydın seni kimse elimden alamazdı. Haddini fazla aşıyorsun." Bu diyaloglar etrafta volta atarken, Siraç bana yöneldi. "Ecrin, az önce 'Onları vazgeçirmeye çalıştım.' dedin. Yoksa bizden önce biliyor muydun?" Ne cevap vereceğimi bilemesem de dudaklarımı yavaşça araladım. "Kazara kulak misafiri olmuştum." dedim başımı eğip. "Sonra duyduğumu fark edince kimseye söylememem için benimle konuştular."

Nûra sözlerimi duyunca diğerlerine baktı. "Ecrin'e yüklenmeye hakkımız yok bence. Çok zor bir durumda kalmış olmalı. Hem bize söylese ne olacaktı? Biz de onlara engel olamayacaktık, şimdi olduğu gibi. Ayrıca Ecrin'e kızacaklardı, sırlarını ortaya döktü diye." Bu karanlık mevzunun içinde bile, kalbimden bir gülücük gönderdim Nûra'ya. Biz laflarken, yağmur dinmiş hava açılmıştı.

Ne yapacağımıza karar vermeliydik şimdi. Huzeyfe Siraç'ın iliştiği koltuğa otururken sıkıntıyla ofladı. "Ecrin'in az önce dediği mantıklıydı ve Ammar da tasdikledi. O zaman biz eve dönüyoruz." Ceketinin yakasını düzeltti. "Yağmur tekrar bastırmadan yola koyulalım hadi."

Siraç Lalezar'a dikti bakışlarını. "Sen hiçbir şey demeyecek misin? Geldiğimizden beri ağzını bıçak açmadı. Ayık olduğunu sanıyordum." Lalezar'ın göz altları şişmiş, yüzüne yorgun bir ifade yayılmıştı. Hissettiği pişmanlık mı yoksa hayal kırıklığı mı, çözemedim. Siraç'a cevap vermedi. Donuk göz bebekleri uzaklara kilitlenmişti.

"O zaman, hoşçakalın hepiniz." Huzeyfe sneakerlarını ayağına geçirdiği gibi kapıyı çekip çıktı. "Ben de gideyim." diyen Siraç da hızlıca sıvıştı. Nûra çantasını omzundan aşırırken dağılmış saçlarını düzeltmeyi sonunda akıl edebilmişti. "Hadi gel Ecrin. Biz de çıkalım artık." Dediğine uyup ben de ayakkabılarımı giyindim.

Dışarı çıktığımızda tamamen güneş açmıştı ve hava ılıktı. Bu bir yaz yağmuruydu sonuçta. Ama öyle kasvetli bir olaya denk gelmişti ki, kara kışta olduğumuzu zannetmiştim, bir anlığına da olsa. Çok uzaklarda beliren gökkuşağı su birikintilerine yansımıştı. Son zamanlarda farklı şeylere atfedilse de, gökkuşağı bir zamanlar umudun sembolüydü. Bu yüzden buruk bir tebessümle yedi rengi inceliyordum.

Berbat bir gün geçirmiştik, hepimiz.

Bundan sonra ne olacağını bilmememiz, durumu daha da içinden çıkılmaz hale getiriyordu. Nûra'ya baktım sezdirmeden. Altıncı hissi doğru çıkmıştı. Tuhaf bir şeyler olduğunu anlamıştı. Her şeyden haberi olan ben bile Lalezar'ın hasta taklidini yutarken, Nûra başından beri tatmin olmamıştı. Asfalt yola girmiştik artık. Grup evi artık çok geride kalmıştı.

O akşam aileme belli etmemek için büyük bir çaba vererek günümü noktaladım. Biraz kitap okuduktan sonra doğruca yatağa girdim ve zorlansam da uykuya dalmayı başardım. Kafam düşünceler yüzünden öyle zonkluyordu ki, bunu rüya görme esnasında bile hissediyordum. Sabah olunca yataktan çıkmak istemedim ama böyle yaparsam annem şüphelenecekti. Bu yüzden alelacele üstümü giyip saçlarımı taradım.

Kafa dağıtmak için sahil boyunca yürümeye karar vermiştim. Tam tempoma konsantre olduğum sırada telefonum çaldı. Üşengeç bir edayla elimi cebime sokup aramayı cevapladım. Huzeyfe idi. "Ecrin. Neredesin şu an?" Selam bile vermeden direk konuya girmesi beni endişelendirmedi değil. "Sahildeyim, neden?" Arkadaşım nefes nefese durumu açıklamaya çalışıyor fakat kelimeleri toparlayamıyordu bir türlü. Kötü bir şey olduğu kesindi.

"Huzeyfe, sakin ol." dedim soğukkanlı olmaya çalışarak. "Ne olduğunu yavaş yavaş anlat ki, sindirebileyim." Gerçekten gerilmiştim. Ben daha ne olduğunu bilmeden böyleysem, Huzeyfe'nin can çekişmesi normaldi aslında. "Ammar ve Lalezar..." dedi Huzeyfe. Yine sustu. "Onlara bir şey mi oldu?" dedim panikle. Artık soğukkanlı davranmama imkan yoktu.

"Evin yakınındaki parkta madde çekiyorlarmış. Herhalde... Akılları başlarında değilken dışarı çıktılar, ya da malları aldıktan sonra eve varmayı bekleyemediler." Gözlerim panikle açıldı. "Peki... Sonra? dedim, her ne kadar devamını duymaya cesaretim olmasa da.

"Birisi görüp ihbar etmiş. Polisler alıp götürdüler. Uzaktan... Seyredebildim sadece. Başka ne... Yapabilirdim ki?" Huzeyfe'nin sesi titremeye başlamıştı. Duyduklarımın ağırlığı beni ezerken, yanımdaki banka çöktüm. "Şimdi... Ne... Yapacağız?" Sesim gittikçe kısılırken Huzeyfe, panikten ağlamaya başladığımı anlamıştı. "Ecrin. Şu an sadece yanıma gelmeni istiyorum. Grup evinin önündeyim. Diğerlerini de çağıracağım." dedi gücünü toplayarak.

Vakit kaybetmeden Huzeyfe'nin dediğini yaparken yolda diğerleriyle  karşılaşmıştım. Nûra ve Siraç da çok korkmuş görünüyordu. Siraç cesaretini toplayarak Huzeyfe'ye sordu. "Kimin yaptığını gördün mü peki? Yani ihbarlayanı." Huzeyfe geçen var mı diye sokağı kolaçan ettikten sonra fısıldadı. "Şüphelerim vardı ama doğrulandı. Ferhunde teyzenin yaptığını düşünüyordum. Ama emin olmadan iftira atmak istemiyordum. Onun komşularından birinin polis gittikten sonra dediklerini duydum. 'Ferhunde kadının eline sağlık.' diyordu."

"Anlaşıldı." dedi Nûra, kederle. "O zaman karakola gidip duruma bir bakalım. Aileleri işe karıştırmadan halletmenin bir yolunu bulmalıyız. Aramızda kalmalı her şey." dedi Huzeyfe. "Yoksa her şey daha da karışır." diye de vurguladı. Telefonum bir kez daha çalınca yine elime aldım. Arayanın ismini görmemle stres ışınları içimi yakıp kül etti.

Bu tam bir felaketti! Vildan teyzeye ne diyecektim ki şimdi ben?!

SAHRA YANGINLARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin