40. Bölüm: "Elveda Dost."

92 6 0
                                    

Huzeyfe ile konuştuğumuz akşamdan beri daha rahattım. Grup evine çok sık gidesim olmasa da Huzeyfe bahanesiyle haftada bir kez bile olsa uğruyordum. İki gün sonra Nûra'yı taburcu etmişlerdi. Ama o hâlâ grup evine gelmemişti. Siraç da çok nadir uğruyor, Huzeyfe'nin yanında olduğum için, beni köşeye çekip sıkıştıramıyordu.

Siraç'ınki ne korkunç bir hastalıktı böyle? Nûra'yı mutlu görmek için, başka bir erkekle olmasını istiyor, bir de utanmadan bana Huzeyfe'den ayrılmamı söylüyordu. Tavırları ürkütücü görünse de aslında zavallıydı Siraç. Tedavi olması gereken bir hastaydı. Bu şekilde nasıl yaşayacaktı ki?

Ammar ve Lalezar ise, Huzeyfe ile olan ilişkimi hiç garipsemiyor, bize eskisi gibi yakın davranıyorlardı hâlâ. Ama hepimiz farkındaydık ki, eski canlılık ve takım ruhundan eser yoktu grupta. Herkes kendi halinde, bense hep Huzeyfe'nin dibindeydim, bazen de o benim.

Bu, zaman zaman tuhaf hissettirse de, ben halimden memnundum.

Aradan dört gün geçtikten sonra, Nûra bana bir mesaj attı. Grup evinin yakınlarında olacağını, benimle konuşmak istediğini söyledi. Bu teklif beni rahatsız etse de hayır diyemezdim. Hem bana nasıl hesap soracağını da merak etmiyor değildim hani. Belki de sadece kızın günahını alıyordum, niyeti bana kızmak olmayabilirdi de.

Diğerlerine bir şey demeden dışarı çıktım. Bu problemi kendi başıma çözmeliydim, hem yanımda insan getirmek adil olmazdı. Nûra benimle yalnız konuşmak istiyordu ne de olsa.

Beş dakika gibi kısa bir süre bekledim. Nûra karşımdaydı. Bileklerindeki sargılardan kurtulalı çok olmuştu. Ama hâlâ o günden kalma izleri görebiliyordum. Yaraları tam kaynamamıştı daha. Kötü oldum bir anlığına, rahatsız hissettim.

Bunlar benim yüzümden miydi gerçekten? En yakın arkadaşım sevgilime sayko derecesinde aşıktı ve aradan çekilmediğim için onun gözünde suçlu bendim. Nûra'nın acı çekmesini istemiyordum ama Huzeyfe'yi de çok seviyordum, ondan asla vazgeçemezdim.

"Keyfin yerinde mi Ecrin?"

Nûra'nın tokadı andıran sözleri yüzüme çarparken sahtece gülümsemeye çalıştım. "Sana da merhaba, Nûra."

"Sana bir soru sordum!" dedi Nûra sertçe. "Ben ölseydim mutlu olacaktın değil mi?" "Nûra böyle bir şeyi nasıl söylersin?" dedim şaşkınca. "Senin ölmeni neden isteyeyim ki? Eğer öyle düşünseydim, diğerlerine haber verir miydim? Senin o derin yaralarını sarar mıydım? Hepsini geçtim, senin için o kadar panikler miydim? Tabi sen kendinde olmadığın için hiçbirini görmedin ama, diğerlerine sorabilirsin."

"Bırak masum kız ayaklarını Ecrin."

Nûra'yı daha önce hiç böyle görmemiştim. O pamuk prensesi andıran kız gitmiş de yerinde itici bir cadaloz belirmişti sanki. "Madem beni çok önemsiyordun, o zaman neden Huzeyfe ile sevgili olup önümde fingirdeştin?" Nûra ne kadar çirkinleşirse çirkinleşsin, ben tavrımı koruyacak, onun seviyesine inmeyecektim. Çünkü biliyordum ki, benim kendimi kaybetmem ona sadece zevk verirdi.

"Ben Huzeyfe ile çıkmaya başlayana kadar, senin onu sevdiğinden haberim yoktu. Siraç gerizekalısı var ya... O seni o kadar çok seviyormuş ki, senin mutlu olman için Huzeyfe'den ayrılmamı istedi. O şekilde öğrendim. Hem sen Huzeyfe'ye bir kere bile itirafta bulunmamışsın. Ayrıca çıkma teklifi eden Huzeyfe'ydi, ben değil. Senden haberim bile yoktu Nûra. Ayrıca olsa bile, senin için neden sevgilimden vazgeçeyim?" İçimi, olabildiğince sakin bir şekilde boşaltmaya çalışmıştım.

Ama Nûra'nın bakışları hâlâ düşmancaydı. Ve bu saatten sonra bunu değil ben, hiç kimse değiştiremezdi.

"Bitti Ecrin." dedi. "6 yaşında başlamış bu dostluğumuz, tam bugün, bu saatte bitti."

Söylediklerini idrak etmeme rağmen, inanamadım, inanmak istemedim.

Evet bu olaylardan sonra eskisi gibi olamayacağımıza adım gibi emindim ve buna hazırlıklıydım. Ama şimdi bu kesin karar, bıçak gibi perçinlemişti kalbimi.

"Nûra..." dediğimde, elini savuşturarak beni susturdu. "Ne dersen de, artık geri dönüş yok Ecrin. Boşuna yorma ağzını."

Rüzgarın sertçe savurduğu saçlarını bir araya toplarken, burukça gülümsedi. "Biliyor musun? Sen ve ben daha önce asla kavga etmedik. Küçücük çocukken bile küsmedik. Bu yüzden ben, ölene kadar kardeşten öte dost kalacağımızı sanırdım. Ama buraya kadarmış. 12 yıl Ecrin. Bunu aklında tut. Muhtemelen bu kadar uzun süre arkadaş kaldığım ilk kişisin." Gözyaşlarım usulca yanağımı ıslatmaya başladı.

"Ve bahse varım, ben de senin için öyleyimdir." Nûra bunu dedikten sonra, arkasını dönüp uzaklaştı.

Bir süre onu izledim. Dedikleri doğruydu. Bir kez bile küsmemiştik birbirimize. Ama ilk kez kavga etmiş ve bir daha bir araya gelmemek üzere ayrılmıştık. Kalbim acıyordu. Ben böyle olmasını asla istememiştim.

Hani hep kardeş kalacak ve evlendiğimizde birbirimizin çocuklarına teyzelik yapacaktık? Hani ben dışarı çıkmam gerektiğinde çocuklarımı alt komşuya değil de Nûra'ya bırakacaktım? Hani yıllar geçse ve biz yaşlansak da, gençlik zamanlarımızdaki gibi, çılgın ve enerjik olacak, kahve içerken eski günleri yâd edecektik?

Huzeyfe hayatıma girdiği için mutluydum. Ama Huzeyfe bana bir erkek tarafından sevilmeyi öğretirken, karşılığında diğer değer verdiğim şeyleri almıştı sanki. Bu tatsız olayların hepsi, Huzeyfe ile çıkmaya başladıktan sonra meydana gelmişti. Tamam, eskiden de grupça bir sürü sıkıntılı durumla boğuşmuştuk ama birbirimize olan koparılamaz bağımızla hepsinin üstesinden gelmiştik.

Şimdi ise ortada bir bağ yoktu. Kardeşlik, saf sevgi, masum duygular, hiçbiri yoktu.

Sadece aşkla başı dönmüş ben vardım, bir de en yakın arkadaşımın onun için kafayı yediği sevgilim.

Eski neşemiz kalmamıştı. Asla ayrılmayacağız, parçalanmayacağız, bölünmeyeceğiz, buna izin vermeyeceğim diyen ben şimdi hiçbir şey yapamadan, az önce arkadaşlığımızın bittiğini söyleyen, çocukluk kankamın arkasından bakıyordum sadece.

Yakında o da gözden kaybolacaktı ve ben nasıl hiçbir şey olmamış gibi grup evine dönecektim? Gözyaşlarımı tutamadığımda, neden ağladığımı sorduklarında ne cevap verecektim onlara?

Nûra'yı suçlayamıyordum, ama kendimi de suçlayamıyordum. Nûra'yı haklı bulmuyordum, ama kendimi de haklı bulamıyordum bir türlü.

Sahi, ne yapmalıydım şu andan sonra?

Grup evine dönmedim. Muhtemelen Huzeyfe bir süre sonra beni arayacaktı, cevap vermeyince endişelenip peşime düşecekti. Ama şimdi bu ihtimallerin hiçbiri umrumda değildi. Biraz yalnız kalmalıydım. Şu an yaşadığım buhranı Huzeyfe bile anlayamazdı. Muhtemelen 'Boşver Nûra'yı.' diyecekti ama Nûra benim okulda gıcık kaptığım sıradan bir kız değildi. O benim ilk arkadaşım, dostum kardeşimdi, birkaç dakika öncesine kadar.

Lalezar'a anlatsam, onun da elinden hiçbir şey gelmez, diyecek bir şey bulamazdı muhtemelen.

Sahile gittim. Hava soğumuştu. Sonbahara girmiştik artık. Okulların açılmasına sadece iki hafta kalmıştı. Nûra ile okulda karşılaşınca ne yapacaktım acaba? Bu travmayı ne kadar sürede atlatacaktım? Ya da atlatabilecek miydim acaba? Nûra gözümün önündeyken bu ne kadar mümkündü? Onu bir süre görmesem iyi gelebilirdi belki ama, okul değiştirsem bu kez de sokakta karşılaşacaktım. Annelerimiz yakın arkadaştı hem.

Nûra ile daha önce kavga etmediğimiz için 'yine barışırız, hep böyle oluyor.' da diyemiyordum. Emin olduğum tek şey Nûra sözünden dönmez, tükürdüğünü yalamazdı. Beni özleyecek olsa bile -ki hiç sanmıyorum- bir daha benimle tek kelime etmeyeceğine emindim.

Çünkü arkadaşlığımızın bittiğine dair belgeyi imzalamıştı, dudaklarıyla ve o kesin cümlelerle.

SAHRA YANGINLARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin