31. Bölüm: "Ümit Rüzgarları."

102 6 0
                                    

İlerleyen saatlerde herkes yavaş yavaş evine gitmeye hazırlanıyordu. Huzeyfe dağıttığı salonu toplaması gerektiğini öne sürüp geç çıkacağını söyledi. O an nedense ona yardım etmek istemiştim. Eğer iki kişi olursak daha çabuk hallolurdu. Bu sayede Huzeyfe de geç saatlere kadar grup evine tıkılıp kalmazdı. Bu düşünceyle "Ben de kalacağım, Huzeyfe." dedim.

Şaşkınca kaşlarını kaldırdı. "Emin misin? Evin içine sıçmışım resmen. Düzeltmek bayağı zaman alacak. Eve geç gidersen annengil kızmasın sonra?" Omuz silktim. "İki kişi yaparsa süre yarı yarıya iner. İşim yok ayrıca. Annemgilin kızacağı kadar geçe kalacağımı da sanmıyorum." Huzeyfe, sırıtışını gizlemeye çalışırken, "İyi, peki o zaman." dedi. Bu teklif hoşuna gitmişti.

Ben yerleri süpürdüm, o ise yerinden oynamış mobilyaları düzenledi. Toz almak, yastıkları dizmek derken tahmin ettiğim gibi işimiz erkenden bitmişti. Ben de mutfağa gidip az kalmış yaz meyvelerinden bir salata yaptım. Tabağı önüne sürdüğümde "Ne bu?" dedi Huzeyfe. "İkimiz de bayağı çalıştık ve yorulduk, değil mi?" Çileklerden birini ağzıma yerleştirirken ona baktım. "Bence hak ettik, ha?"

"Haklısın." dedi bu sefer. "Öyle düşününce, tabii ki hak ettik." O da kivi dilimlerinden birini yuttu hemen. Dudaklarım istemsizce kıvrıldı. Mânâ veremesem de, burada onunla temizlik yapıp, bir şeyler atıştırmak, kendi evimde kös kös oturmaktan daha eğlenceli ve huzurluydu. Son günlerde grubumuzun başına çok sık gelen rahatsız edici durumlarla boğuşuyorduk sürekli. Önce Lalezar ve Ammar, şimdi ise Huzeyfe ve Nûra meselesi. Ama çok şükür ki her problemi çok geçmeden arkamızda bırakıyorduk.

"Teşekkür ederim, Ecrin." Huzeyfe'nin sesini duyunca düşüncelerimden sıyrıldım. "Ne demek, her zaman." diye cevap verdiğimde Huzeyfe'nin gözleri minettarlıkla parıldadı. Onu gerçekten bu kadar mı sevindirmiştim? "Seni mutlu etmek de ne kolaymış." diye dışa vurdum fikrimi. Kıkırdadı. "Olabilir."

"Artık yavaştan gidelim." dedim saate bakarken. Huzeyfe de onayladı. "Evet, bana yardım etmen boşa gitmesin. Geçe kalırsa bir anlamı olmayacak." İnce hırkamı sırtıma geçirip, enseme dolmuş saçlarımı düzelttim. Yazın sonuna yaklaşıyorduk. Bunaltıcı sıcaklar çoktan dinmişti. Hatta zaman zaman hafif bir esinti yalıyordu yüzleri.

Kapıyı açmak için kulpa elimi uzattım. Huzeyfe de öyle düşünmüş olmalıydı ki, ellerimiz soğuk metalin üzerinde buluşmuştu. Huzeyfe toparlanıp elini çekti hemen. "Lütfen, sen aç." Bu absürt durum çerçevesinde garip hissetsem de dediğini yaptım. "Şey, bugün için teşekkür ederim. Yani sen olmasaydın, hâlâ evi düzenlemekle uğraşıyor olacaktım. Düşünmek bile iç karartıcı." dedi sonra, Huzeyfe.

Ona tam 'Önemli değil dedim ya.' diye cevap verecektim ki, yanağıma değen dudaklarıyla donakaldım. Huzeyfe geri çekilirken "Yarın görüşürüz, tamam mı?" dedi muzipçe. O an ne düşündüm bilmiyorum ama ona karşılık vermek zorundaymışım gibi hissetmiştim. Kabul ediyorum, Huzeyfe'nin bana bugünkü tavrı ve yakınlık derecesi tuhafıma gitmişti. Yine de sorgulamayı bırakıp, ayak uydurmak istiyordum, cezbedici bir dürtüyle.

Ben de onu öptüm. Huzeyfe diğer yanağını çeviriken güldü. "Kardeşi küsmesin ama değil mi?" Dudaklarımdan firar eden kıkırtıya engel olamadım bu kez. "Allah seni ne yapmasın Huzeyfe." diyordum kahkahamın arasından.

Boyu benden uzundu. Bu nedenle onu öpmek için bir kere daha parmak uçlarımda yükselmem gerekti. Artık Huzeyfe'nin gönlü olmuş olmalı ki, "Gidelim mi?" dedi kafasıyla dışarıyı işaret edip. "Evet, çıkalım." diye onu tasdikledim.

Huzeyfe benden beş sokak geride oturuyordu. Benim evimle onunki arasındaki mesafe grup eviyle olandan biraz daha fazlaydı. Bu yüzden birkaç adım sonra vedalaşıp kendi istikametimize yürüdük.

İki gün sonra Ammar telefonumu çaldırmıştı. "Sana kendimle ilgili iyi bir haberim var." demişti. Heyecanı sesinden okunuyordu. "Büyük bir hayalim gerçek oldu." Merakla bunun ne olduğunu sorduğumda, "Grup evinin biraz gerisinde buluşalım, göstereceğim." demişti. "Ammar beni oraya kadar yorma. Ne olduğunu söyle, ona göre geleyim." Üşengeç bir edayla bunu itiraf etmiştim. "Olmaz." diye cevap vermişti Ammar. "Söz veriyorum, geldiğine değecek. Bana güven." diye de vurgulamıştı.

Şimdi yoldaydım. Biraz meraklı biraz da miskin bir şekilde adımlarımı atıyordum. Bugün havada yakıcı denebilecek bir sıcak vardı. Yazın son sıcaklarıydı bunlar. O yüzden şikayetlenemiyordum. Yazın bitmesini hiç istemezdim. Fakat her şeye olduğu gibi bu güzel mevsimi de bir son bekliyordu.

Ammar'ın bana dediği yerde beklemeye başladım. Grup evinin arka tarafına denk geliyordu bu kısım. Çok geçmeden Ammar da geldi. "Heyecanlı mısın?" dedi coşkuluca. "Yani, sayılır. Sonuçta ne olduğunu bilmiyorum." deyiverdim. Göstereceği şeyi gerçekten merak ediyordum, evet. Ama grup evine bugün gelmeye niyetim yokken Ammar tarafından sürüklenmiştim. Bu nedenle, biraz isteksizdim.

Ama bunu elimden geldiğince arkadaşıma sezdirmemeye çalışıyordum. Çünkü o çok mutlu görünüyordu. Ammar'ın heyecanı hâlâ eksilmemişti. "O zaman, takip et beni." Başka bir şey söylemeden onu takip ettim. Kaldırımın kenarında durduk. "İşte bu!" Ammar'ın gösterdiği şey, hemen yanımıza park edilmiş bir motorsikletti.

"Bu mu? Bu senin mi?" dedim şaşkınca. Böyle bir şey beklemiyordum tabii. "Evet artık bir motorsikletim var. Uzun zamandır hayalini kurduğum bir şeydi bu. Nihayet sahip olabildim." Gülümsedim. "Bu kadar çok istediğini, hatta motosiklet istediğini bile bilmiyordum. Senin adına çok sevindim."

Ammar'ın gülüşü daha da aydınlandı. "Binmek ister misin, benimle?" Heyecanlanmıştım. "Gerçekten mi? Tabii ki isterim. Çok havalı görünüyor." Ammar oturağa yerleşip motoru çalıştırdı. "Zaten buraya kadar süren ben olduğum için, ilk kullanışım olmayacak. Ama yine de bunu ilk sefte olarak sayacağım." dedi coşkuyla. Onun sevincine eşlik ederek arkasına bindim. "Sıkı tutun ama ha. Yavaş gitmeyi sevmem çünkü." dediğinde gayri ihtiyari beline sarılmıştım.

Rüzgar saçlarımı dağıtıyor, hırkamı çekiştiriyordu. Harika bir histi bu. "Diğerlerine söyledin mi?" dedim merakıma yenik düşüp. "Henüz değil. Sen ilksin." dedi Ammar. Kıkırdadım. "Demek öyle." "Ben de sana bir şey sormak istiyorum. Tabii eğer sakıncası yoksa." dedi. "Sor, tabii. Gizli saklımız yoktur bizim" dedim. "Huzeyfe ile bu aralar çok yakınsın. Bu yanlış bir şey değil elbette. Sonuçta hepimiz çok uzun zamandır tanışıyoruz. Ama dikkatimi çekti. Sonuçta onunla kavga etmek dışında pek bir iletişiminiz yoktu."

Bu soruyla bir iki saniye sessiz kaldım. Sonra kendimden emin bir şekilde cevap verdim. "Siraç ile eskiden ne kadar yakın olduğumu bilirsin. Sonra bazı tuhaflıklar oldu ve aramız açıldı. Şimdi ikimiz de istesek bile eskisi gibi olamayız. Köprünün altından çok sular geçti. Huzeyfe ise benim için Siraç'ın yerini aldı diyebilirim. O yüzden onunla çok vakit geçiriyorum." "Anladım." dedi Ammar yavaşça.

Eve dönüp salona girdiğimde duraksadım. Bana mı öyle geliyordu, yoksa yine oda perdeyle ikiye mi ayrılmıştı? "Anne, burada neler oluyor?" Holden geçen anneme seslenmiştim afallamış bir şekilde. O da durup baktığım yere baktı. "Baban yine sizinle konuşmak istiyor. Sen, arkadaşların ve komşu oğlanlarıyla." Annem yine erkekleri arkadaşlarımın arasına katmamıştı. Bu dikkatimi çekti.

Anne, kesinlikle anlamıyorsun. Boşver, böylesi daha iyi.

Her şey bir yana, yeni bir vaaz mı? Arkadaşlarım eminim kıs kıs gülecekti buna. Benim gibi.

SAHRA YANGINLARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin