Çaresizlik içinde epeyi debelendikten sonra, telefonu açmamaya karar vermiştim. Daha ne olup bittiğini kavramadan, Vildan teyzeyi panikletmek istememiştim. Ama bu şekilde de telaşlanacaktı. Bu yüzden, endişelenecek bir şey olmadığı yalanını içeren bir mesaj yazdım. Bu olayları düzeltecek miydi yoksa daha da mı kötüleştirecekti bilmiyordum. Ama yapmıştım işte.
Kısa süren bir otobüs yolculuğundan sonra karakola varmıştık. Burada oldukları kesindi, ama asıl soru, acaba onları görebilecek miydik? Yasa dışı bir eylemde bulunmuşlardı. Bu suçtu. Cezası da ya para ya da... Hapisti. Aklıma gelen bu detayla hemen telefonumu çıkarıp internette uyuşturucu cezalarını araştırdım. Ulaştığım sonuçlar daha fazla paniklememi sağladı sadece. "Huzeyfe..." dedim yanı başımda dikilen oğlana. Yorgun bir ifadeyle başını çevirdi.
"İnternette... Uyuşturucu cezasının 2 ila 5 yıl hapis olduğu yazıyor..." Sesim raydan çıkmıştı artık. Basbayağı kısılmıştı. Huzeyfe hemen telefonu elimden aldı, kendi gözleriyle görmek istiyordu anlaşılan. "Eğer onları şimdi hapsederlerse..." Ellerimle yüzümü çevrelemiştim. "24 yaşından önce çıkamazlar!" "Sessiz ol." dedi Huzeyfe durgunca. "Para cezasıyla hapsi geri çevirebiliriz. Ama ne kadar istiyorlar acaba?"
Bu sözler içimde az da olsa bir umut ışığının yeşermesine sebep oldu. Yarım saat sonra bir görevli arkadaşlarımızı görebileceğimizi söyledi. Sadece beş dakikamız vardı. Ama yine de biraz rahatlamıştım. Her şey düzelebilirdi, değil mi? Nedense saçma sapan bir ümit tırmanmıştı kalbime.
Lalezar ve Ammar nezarethanedeydiler henüz. Haklarında bir karara varılana kadar orada kalacaklardı. Hapis cezasına çarptırılıp hücreye gönderilmemeleri için dua ediyordum habire. Bizimle hiçbir şey konuşmadılar süre dolana dek. Yüzlerimize bile bakamıyorlardı. Kendilerini çok rezil rüsvay ve acınası hissediyor olmalıydılar. Parmaklıkların arasından Lalezar'ın elini tuttum. "Endişelenme." diye fısıldadım. "Durumu düzeltmenin bir yolunu bulacağız."
▪
Stresle geçen bir saat içinde, başka kimse aramamıştı beni, çok şükür. Huzeyfe ve Siraç zor toplanan bir cesaretle, polisle konuşmaya gitmişti. Döndüklerinde durumu parayla kurtarabileceğimizi söylediler. 20 yaşından küçük oldukları için bunu bu seferlik bir uyarı olarak sayacaklardı. "10.000 gerekiyor." dedi Siraç umutsuzca. "O kadar paraya sahip olan var mı?" Huzeyfe kollarını kavuşturdu. "5.000'ini ödeyebilirim." dedi. Hepimiz şaşkın gözlerle ona bakarken, açıklama ihtiyacı hissetmişti. "4 yıldır biriktiriyordum. Geleceğimi düşünerek. Ama şimdi bunun bir önemi yok."
Başımı eğdim. Bu durumdan kurtulmak için hepimiz fedakârlık yapmalıydık. "Sadece, 1.000'im var." dedim mahcupça. "Keşke daha fazla verebilseydim. Ama gerçekten yok." Benden sonra konuşan Nûra oldu. "3.500 ödeyeceğim. Laptop almak için biriktiriyordum. Ama bu arzum arkadaşlarımız kadar değerli değil." Huzeyfe yalvarır bir edayla Siraç'a baktı. "Geriye sadece 500 kaldı." dedi. "Halledersin, değil mi Siraç?"
"Tamam endişelmeyin. Borç alıp denkleştireceğim bir şekilde." Siraç böyle cevap verince hepimiz rahatlamıştık. Yarım saat içinde parayı temin edip, teslim ettik. Sayemizde ucuz atlatmışlardı. Ama eğer bu bir daha olursa onları ihbarlayacağımıza dair söz almışlardı. Eğer saklarsak, suça ortak olmaktan biz de tutuklanacaktık ve bu kez herhangi bir tolerans gösterilmeyecekti. Ammar ve Lalezar'ın yine de bir gece nezarethanede kalmaları gerekiyordu. Onlara çıkacaklarına dair hiçbir şey söylenmedi.
İyi bir ders almaları için, yaptıkları şeyin farkına varmaları şarttı. Bu yüzden ben de ızdıraplı bir gece geçirmeleri fikrine kesinlikle karşı değildim. Nûra Vildan teyzeye, bu gece Lalezar ile bir yurtta kalacağını söyledi. Her şey yoluna girecekken işleri karıştırmanın ne manası vardı değil mi?
Allah'tan Vildan teyze kızının hassas bir günde olduğunu düşünmüş ve üzerine gitmemek için onu aramayacağını söylemişti. Biz de ertesi sabah onu bizzat eve bizim bırakacağımıza dair söz vermiştik. Bu sayede Vildan teyze rahat bir nefes alarak telefonu kapatmıştı.
▪
Hepimiz sancılı bir gece geçirdikten sonra, nihayet sabaha ulaşabilmiştik. Nûra ile grup evinde diğerlerinin gelmesini bekliyorduk. Huzeyfe ve Siraç, Lalezar ve Ammar'ı getirecekti. Bugün, dün ve evvelsi günün aksine oldukça sıcak ve güneşliydi. Pencereden sokağı seyrederken, bu korkunç durumdan kurtulduğumuz için şükrettim.
"Geldiler." diye mırıldandı Nûra, kapıdaki hareketlenmeyi duyunca. Çok geçmeden dörtlü içeri girdi. Lalezar ellerini yıkama bahanesiyle lavaboya gitti. Bizimle göz teması kurmamıştı. Nasıl bir durumda olduğunu az çok tahmin edebiliyordum. Berbat hissediyor olmalıydı. Ammar ise en ücra köşedeki koltuğa oturup, başını indirdi.
Bu iğreti durumu ortadan kaldırmak isteyen Huzeyfe, yavaş bir hareketle Ammar'ın yanına oturdu. "Ammar." dedi yumuşakça. "Kaldır lütfen başını." Ammar olumsuz manada kafasını salladı. "Yapamam." Cılız bir sesti, hepimizin duyduğu. "Bundan sonra hiçbirinizin yüzüne bakamam. Kendimi rezil ettim. Lalezar'ı da bu belaya bulaştırdım. Sizi zora soktum. Kabahatlerim saymakla bitmiyor ki." Huzeyfe bu sefer, Ammar'ın omzuna dostça vurdu. "Yapma lan. Seni göresi gözümüz olmasaydı, sana yardım etmezdik ki. Lalezar'ı çıkarmak için uğraşır, seni geride bırakırdık."
Büyük bir tebessüm yüzünü doldururken devam etti. "Herkes hata yapar. Bazen küçük, bazense büyük. Onlardan ders almalıyız. Pişman olup, yeni bir başlangıç yapmak senin en doğal hakkın. Kimse seni yargılayıp, geçmişi önüne dökmeyecek. Bu konu burada kapanacak ve yarın her zamanki hayatımıza devam edeceğiz." Huzeyfe'nin sözleri içimi ısıtmıştı. Ammar da etkilenmiş olmalıydı ki ürkekçe gözlerini bizim üzerimizde gezdirdi.
"Affettiniz mi beni?" dedi kısıkça. "Tüm kalbimizle." dedi Nûra. "Biz arkadaşımızdan vazgeçecek insanlar mıyız sence?" Siraç da Ammar'ın yanına geldi. "Bu dostluğun çok eski bir hikayesi var." dedim. "Güven zinciriyle birbirimize mıhlanmış, manevi kardeşleriz biz." Ammar'ın ıslak gözleri parıldadı. Kirpikleri de birbirine yapışmıştı. "Baksanıza..." dedi iç çekişlerinin arasından. "Lalezar tuvaletten dönmedi. Biriniz gidip onu getirir misiniz?"
Gözlerini ovuşturdu. "Ondan ciddi bir özür dilemem lazım." Nûra onaylayıp ayağa kalktı. Az sonra Lalezar ayaklarını sürüyerek yanımıza gelmişti. "Özür dilerim Lalezar." Ammar çatallaşmış sesiyle âdeta yalvardı. "Kendimi affettirecek tek bir sözüm yok. Benimle bir daha konuşmak istememeye de hakkın var. Yine de sana yalvarıyorum. Konuşmayacak olsak bile affet beni..."
"Öyle bir şey yok." dedi Lalezar yavaşça. Ammar'ın hangi sözüne karşılık verdiğini anlamamış ve ziyadesiyle gerilmiştik hepimiz. Eğer gerçekten bundan sonra Ammar ile tüm bağlarını koparmaya karar verdiyse, hiçbirimiz onu aksi için zorlayamazdık. Buna hakkımız yoktu. Her halükarda görüşüne saygı duymalıydık. Bu yüzden hepimiz her ihtimali düşünerek nefesimizi tutmuş, Lalezar'ın biraz daha açıklayıcı olmasını bekliyorduk.
"Seninle konuşmayı neden keseyim? Sonuçta sen uyuşturucu teklif ettiğinde balıklama atlayan bendim. Bütün suçu sana atmam adaletsizce olmaz mı? İkimiz giriştik, ikimiz bedelini ödedik ve ikimiz pişman olduk." dedi Lalezar. Hepimiz derin bir nefes aldık. Feci rahatlamıştık ama muhtemelen Ammar daha fazla hafiflemişti. "Anca beraber, kanca... Beraber." Lalezar serçe parmağını Ammar'nkinde geçirirken fısıldamıştı. "Böyle söz verdik hepimiz."
"Şükürler olsun..." Ammar bir kez daha hıçkırırken, hepimiz etrafını çevreledik bu kez. Sıcacık bir sevgi çemberi, her şeye inat birbirini sarmalamış altı çift kol... Yaşadığımız sıkıntılar sadece dostluğumuzun sağlamlığını test ediyor, her olayda daha sıkı kenetleniyorduk birbirimize.
Bu gerçeğin alâsı bir dostluk değil de neydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHRA YANGINLARI
ChickLitEcrin, dindar bir ailenin kızıdır fakat düşünce tarzı ve fikir yapısı anne babasından tamamen farklıdır. Ailesi onaylamasa da oldukça cüretkar bir hayat sürmektedir. Çocukluktan beri arkadaş olduğu Nûra ve Lalezar da onun kafasındadır. Sahabe isimle...