36. Bölüm: "Başımda Sevda Yelleri."

99 6 0
                                    

Ertesi gün Huzeyfe ile bir kafeye, sonraki hafta ise sinemaya gitmiştik. Şartlar ne olursa olsun mutlaka haftada en az üç kez buluşuyorduk, geri kalanını ise telefon konuşmaları ve mesajlar ile geçiriyorduk. Gerçi, eskisi kadar konuşacak şey bulamıyorduk. Ama önemsenmek ve düşünülmek ikimizi de büyülüyordu. Bu yüzden sadece bir iki cümle kurabilsek bile birbirimizi arama isteğini bastıramıyorduk.

Gittikçe Huzeyfe'ye daha çok bağlanıyordum, ilişkimiz günden güne şekillenip, sağlamlaşıyordu, kopamaz hale gelene dek. En sonunda, ikimiz de iyice emin olunca grup arkadaşlarımıza söyleme ihtiyacı hissetmiştik. Onlar en yakınlarımızdı ve bilmek haklarıydı. Başta şok olup, şaka olduğunu sansalar da güç bela inandırmıştık onları. Tebrik etmişlerdi ve bunu kutlamak için küçük bir pasta kesmişlerdi.

Yaz tatilinin bitmesine az kalmıştı, okulların açılmasına sayılı günler vardı.

Arkadaşlarımla harikulade bir mevsim geçirmekle kalmamış, aynı zamanda bana çok değer veren sevgilimle tanışmıştım. Arkadaşlığa yüklediğim aşırı anlam yüzünden başından beri hemen yanımda olduğunu fark edemediğim sevgilimle...

O gün de her zaman olduğu gibi, yürüyüş sonrası grup evine uğramıştık. Huzeyfe ile vakit geçirmelerimiz oldukça bireyseldi. Yani artık altımız takılmıyorduk. Herkes kendi halinde gibi bir şeydi. Herkes yine grup evinde toplanırdı ama ben eskisi kadar 'hadi beraber bir şey yapalım' modunda değildim. Zaman zaman arkadaşlarımı ihmal ediyor gibi hissetsem de, beni anlayışla karşılamalarını diliyordum sonra.

Çünkü ben bu hisleri ilk defa yaşıyordum ve bu yüzden aklım karışıktı. Arkadaşlarımdan biri aynı durumda olsa, ben de onun mutlu olması için buna katlanmaya çalışırdım. Sonuçta, dostluk her zaman, birbirine destek olmak ve yürek vermek demekti.

Huzeyfe ile ayakkabılarımızı çıkarıp, içeri girdik. Huzeyfe lavaboya gideceğini söyledi, ben de atıştırmalık bir şeyler bulma umuduyla mutfağa yöneldim. Nûra ile karşılaştık. Çeşmenin önündeydi. Yüzünü yıkıyordu, dikkatli bakınca gözlerinin ağlamaktan şişmiş olduğunu gördüm. "Nûra, ne oldu?" Olanca endişeme rağmen, sakince sormak için çok çabalamıştım.

Nûra, önemli bir şey değil, der gibi kafasını salladı. İki fincan bitki çayı eşliğinde, sakin sessiz bir yerde konuşursak biraz da olsa sakinleşeceğini düşündüm. Hazırladıklarımı tepsiye yerleştirip salona girdim. Huzeyfe elini yıkayıp gelmişti, diğerleri de buradaydı.

Ama Nûra yoktu. Küçük evin bütün odalarına baktım. Sonuç negatif olunca, diğerlerine sordum. Görmediklerini, hiçbir yerde yoksa da gitmiş olduğunu söylediler. Bu hareketine bir anlam verememiştim. Nûra benden hiçbir şeyini saklamazdı. Söyleyemeyecek durumda olsa bile, habersiz çıkıp gidecek biri değildi. Belki biraz yalnız kalmak istiyordur, diye düşündüm.

Akşam yine Huzeyfe ile mesajlaşmıştık. Birbirimize iyi geceler diledikten sonra, telefonumu uçak moduna alıp komodine bıraktım. Yorganıma sarılırken, uzun zamandır ilk defa kendimi bu kadar huzurlu hissettiğimi fark ettim.

Bunca zamandır, ruhumun ihtiyacı olan en büyük eksiğin bir erkek tarafından sevilmek olduğunu anlayamamıştım. Hayattaki en özel duygunun sadece kardeşlik olduğunu düşünmüş, aşkı her zaman klişe bulmuştum. Ama bu düşüncelerimin yanlış olduğunu şimdi fark ediyordum. Arkadaşlık duygusu özeldi evet, fakat her şeyi bunun üzerine kurmak ve diğer hislerden kendini mahrum bırakmak, çok kısırca bir davranıştı.

Kendime ambargo koyup boşuna işkence etmiştim bunca zaman. Siraç ve Ammar hâlâ kardeşimdi ve bunu bozmayacaktım. Kızlar da aynı şekilde. Ama Huzeyfe farklıydı artık. İyi ki de farklıydı. İyi ki de birbirimiz için özeldik. Daha büyük bir değer kazanmıştık ikimiz de, birbirimizin gözünde.

Yarın yine Huzeyfe ile buluşmak istiyordum. Gittikçe kabaran onun yanında olma arzumu bastıramıyordum artık. Nasıl böyle olmuştum, hiç anlamıyordum ama, her şeyi akışına bırakmak en iyisiydi.

Grup evine geldiğimde, diğerleri henüz yoktu. Mutfaktan çıkan Huzeyfe'yi görünce yalnız olmadığımı anladım. Onunla baş başa kalmak hoşuma gidiyordu. Arkadaşlarımın yanında azıcık da olsa rahatsız hissediyordum. Sonuçta hepsi çok yakın dostumdu ve nispet yapar gibi, ilişkimi gözlerine sokmak bana yakışmayacak bir davranıştı.

Huzeyfe yanıma yerleşince ona çekingen bir edayla sokuldum. Tereddüt etsem de dizlerine uzanmayı deli gibi istiyordum. Muhakkak hoşuna giderdi. Başta zorlansam da nihayet başımı kucağına koymayı başarmıştım. Beklediğim gibi Huzeyfe rahatsız olmadı ve saçlarımla oynamaya başladı. Gözlerimi yumdum, en huzurlu anlardan birinde olabilirdim.

"Ecrin. Sana bir şey sormak istiyorum."

Gözlerimi aralayıp yüzümü ona çevirdim. "Sor tabii." diye mırıldandım. Huzeyfe yarım ağız gülümserken, "Söylesene. Saçlarını böyle okşayan ilk erkek benim, öyle değil mi?" dedi kendinden emince. Durdum. Neydi ki bu soru? Birdenbire, ayrıca manasız.

"Yok. Sen değilsin." dedim aniden. "Ben bu soruya bir anlam veremedim, Huzeyfe. İzah edebilir misin acaba?" "Boşver." dedi bozulmuşça. Saçlarımdaki elleri durdu. "Ne oldu?" Şaşkınca gözlerine baktım. "İlk sen değilsin derken, yanlış anladın beni galiba. İlk sevgilim sensin. Ama grubumuzda erkek arkadaşlarımız da var. Seninle çıkmaya başlamadan önce de onlarla çok yakındım. Romantik manada değil, ama yakın arkadaştık, kardeştik."

"Anladım." dedi sessizce.

"Ama bu kadar yakın davranmasam daha iyi olurdu tabii. Çünkü Siraç..." Duraksadım. "Siraç ne?" Huzeyfe'nin sesi tedirgindi. "Çok bir şey değil de, ben onun kucağına uzandığımda biraz garip davranmıştı." "Nasıl garip?" Huzeyfe sordukça geriliyordum git gide. "Neden mahkemeye çıkartıyorsun ki beni?" dedim soğukça. "O senden önceki bir durumdu, ayrıca ben öyle bir şey yapacağını nereden bilebilirdim ki? Her zamanki gibi saçımla oynamasını istedim, ama o bir süre sonra yüzümü okşamaya başladı. Rahatsız olup kalktım hemen. O da daha sonra özür diledi. Konu kapandı yani."

Huzeyfe alayla dudağını büktü. "Pardon da nasıl özür diledi, gerekçesi neymiş yani?" "Bunları neden konuşuyoruz ki şimdi?" dedim. "Yani, olmuş bitmiş. Ayrıca o zaman ikimiz sevgili değildik. Bu yersiz kıskançlık da neyin nesi?"

Huzeyfe'nin öfkesini gizleyemediği aşikârdı. Aslında bu halini tatlı bulmadım değil. Beni kıskandığını bilmek, güzel bir duyguydu ama abartıp huzursuzluk çıkarmasını istemiyordum.

"Kırarım o Siraç'ın parmaklarını." diye tısladı.

"Huzeyfe ağır ol." dedim kararlıca. "Yanlış hatırlamıyorsam, o gün, o dakikalarda sen de Nûra'nın dizinde yatıyordun. Onun senin saçını okşadığını görünce ben de heves edip Siraç'tan rica etmiştim. Ben Nûra'nın parmaklarını kırmak istiyor muyum peki şimdi? Lütfen haddini aşma." dediğimde biraz durgunlaşmıştı.

"Tamam, merak etme." dedi sonra. "Seni üzecek bir şey yapmayacağım." Rahatlamıştım. Bana eğilmiş yüzüne doğru uzandı elim. Ve nazik bir hareketle yanağını okşadım. "Yapmayacağını biliyorum zaten."

Önümüzdeki gelecekte harika şeyler olacağını seziyordum. Huzeyfe'yi çok eskiden beri tanıyordum, ona güvenim sonsuzdu. Son günlerde tanıştığım, hayatıma yeni girmiş bir oğlan değildi. Yabancı değildi, hakkında bilmediğim çok şey olan gizemli biri değildi. Onun neyi nasıl sevdiğini, nelerden hoşlandığını en iyi ben bilirdim. Aynı şekilde o da benimkileri.

Birbirimize güvenebilirdik. Bugün yan yana olup yarın kayıplara karışacak insanlar değildik biz. Hep birlikte olmayıp da ne yapacaktık? Birbirimizden başka kimsemiz yoktu, dahası bizi bizden daha iyi kimse anlayamazdı.

Keşke Huzeyfe'nin bana karşı hislerini daha önce fark edebilseydim. O zaman ikimiz de daha çabuk huzura kavuşacaktık. Ama şimdi bile çok geç değildi.

Çünkü hayallerimde yüzünü seçemediğim erkeğin kucağında yatıyordum şimdi.

SAHRA YANGINLARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin