Ağustos ayının ortasındaydık. Ve son zamanlarda büyük bir arzuyla beklediğim o gün, gelip çatmıştı. 18 olacaktım. Çocuk sayılmayacaktım artık. İnsanların ve bilhassa ailemin bana karışabileceği durumlar azalacaktı. Bu çok havalı geliyordu kulağa. Bugünün hakkını vermeliydim, daha doğrusu bu yılın hakkını vermeliydim. Bu yaşı ömrümde bir defa yaşayacaktım. Bunu ziyan etmemeliydim, edemezdim.
Bu yüzden yatakta doğrulduğum an, başta bugünü, sonrada bu yılın diğer günlerini en harika şekilde değerlendireceğime dair kendime söz verdim. Geleceğimi düşünüp derslerimi daha da ciddiye alacak ve okulun tüm etkinliklerine katılıp sosyalliğimi ilerletecektim. Çok utangaç biri sayılmasam da, genellikle okulda Nûra, Ammar, Siraç, Lalezar, Huzeyfe'den oluşan grubum dışında kimseyle iletişim kurmuyor, selamlaşmıyordum bile. Bu kötü bir huydu.
Bu yıl herkes tarafından sevilip sayılan bir lise son öğrencisi olmak istiyordum. Bu yüzden herkeste çok iyi bir izlenim bırakmalıydım. Nazik, sevecen ve yardımsever olmalıydım. Ayrıca, bakımlı, fit, şık ve zarif olmalıydım ki, erkeklerin dikkatini çekip, müstakbel ilk flörtümü bulabileyim. Uzun lafın kısası, tüm iyi özellikleri üstünde toplamış, kötü özelliklerden arınmış, fevkalade bir varlık olmanın niyetine girmiştim.
▪
Hazırlanıp mutfağa geldiğimde annem kahvaltı hazırlamaya başlamıştı çoktan. Ona günaydın, dediğimde, her zaman yaptığı gibi hayırlı sabahlar, diyerek düzeltmemi bekledi. Başka bunu gereksiz bulmuştum ama sonra az önce verdiğim kararı hatırlayınca, "Hayırlı sabahlar anneciğim." dedim içten bir gülümsemeyle. Çevrem tarafından çok sevilen bir şahıs olmak istiyordum ben. İşe ilk önce ailemden başlamalıydım.
Cevabım annemi çok mutlu etmiş olmalı ki, gözlerinin içi ışıldıyordu âdeta. "Bugün için planın ne?" dedi sonra. "Sahil kenarında yürüyüşle başlayacağım." Hevesimi belli edercesine kıkırdadım. "Çok güzel." Annem çayları doldururken konuşmaya devam etti. "Peki sonra?" "Muhtemelen, Nûragille buluşurum. Sonuçta bugün doğum günüm, değil mi? Onlarla beraber takılmalıyım." dedim.
Annem duraksadı. "Bir dakika. Yani doğum gününü bizimle kutlamayacak mısın?" dedi şaşırmışça. "Dışarıda yatacak halim yok anne, on bir buçukta dönerim en geç." dediğimde daha da durgunlaşmıştı. Ama neden? Çay içip bir dilim pasta yemek çok olağandı benim için. Bunu normal bir günde de yapabilirdim. Doğum günümü özel yapan şey o günü diğer günlerden daha özgür ve gönlümce geçirmemdi.
Bu yüzden annemin üzüldüğünü anlamamış gibi yapıp, konuşmaya devam ettim. "Bir de şey, sizden doğum günü hediyesi olarak normal harçlığımın biraz üstünde para rica edecektim." Çatalımı tabaktaki salatalığa geçirirken anneme baktım. "Hediye almak için kendinizi zora sokmayın. Sadece çok az farklı bir harçlık istiyorum, bu yeterli olacak."
Annem bir şeyler mırıldandı. Tam emin olamadım ama sanki "Hediyelerin zaten hazırdı." gibi bir şeydi. "Eline sağlık anneciğim." Masadan kalkıp üstümü silkeledim. "Tamamen doydum, çıkayım ben." Annemle kavga etmek istemiyordum, bu yüzden aynı konu içinde kayık sürmenin bir anlamı yoktu.
Ayakkabılarımı giyip, yola koyulunca evde olmayan babama harçlık dileğimi içeren bir mesaj yazdım. Öğlen molasında işten eve uğrayınca ayarlaması için âdeta yalvardım. Babam, tamam, bakarız, cevabını yazınca sevinçten havalara uçtum resmen. Büyük bir şevkle sabah yürüyüşümü yapmaya başladım.
▪
Çok geçmeden önceden de anlaştığımız gibi Lalezar ve Nûra yanıma geldiler. "Bak burada kimler varmış." dedi Nûra geniş bir neşeyle. "Doğum günü kızı." Lalezar her zamanki çocuksu edasıyla ellerini çırptı. Sevinmiştim onu böyle gördüğüme. Uyuşturucu vakasının üzerinden iki hafta geçmişti. İkisi de toparlanmış ve ailelerine karşı durumu çok iyi örtbas etmişlerdi. Sonunda başka hiçbir felâkete maruz kalmadan eski hayatımıza dönmüştük.
"Şimdi öğlene kadar bir yerlerde takılıyoruz değil mi?" Nûra emin olmak için sordu. "Aynen öyle." dedim. "Öğlende babam yemek için eve uğrayınca parayı bırakacağını söyledi. O zaman alacağım. Siz de kapıdan anneme bir selam verin yalandan. Annem sizinle olacağıma tatmin olur böylece." Kızlar heyecanla kafalarını sallayarak "Tamam." dediler.
Dediğim gibi yaptık ve nihayet öğlen olduğunda evden parayı alarak ailem tarafından verilen doğum günü hediyemi garantilemiş oldum. Akşama doğru gerçek doğum günü başlayacaktı. Ait olduğum evde, biricik dostlarımla, en güzel günümü taçlandıracaktım. Ne hediyelerdi umrumda olan, ne pasta, ne de babamdan zorla kopardığım harçlık. Dünyaya bedel dostlarım tarafından önemsenmek, beni kanatlandırıyor, adımlarımı tüy gibi hafifletiyordu.
▪
Kırk dakika sonra artık grup evine gitmeye karar vermiştik. İçeri girdiğimizde yüzümde açan gülleri gizlemeden, kanepeye yerleştim. Nûra ve diğerleri pastanın son rütuşlarını yapmak için mutfağa geçmişlerdi. Huzeyfe karşımdaki koltuktaydı. "Sen gitmiyor musun? Onlara yardım etmek için." dedim, hepsi benim için uğraşırken onun burada boş boş oturması adil değildi. "Hayırdır?" dedi muzipçe sırıtıp. "Gitmem gerektiğini mi ima ediyorsun?" Göz devirdim. "Yani. Doğum günümü onlar gibi ciddiye almayı dene. Çok itici ve kabasın."
"Hadi ya. Sen de şu şımarık prenses ağzıyla konuşmayı bıraksana." dedi Huzeyfe, koltuğa uzanırken. "Asıl itici olan sensin." diye lafını sokmayı da ihmal etmedi. Eskisi gibi dalaşıyorduk yine. Aptal, gereksiz ve çocukça davranıyorduk. Ama bu hoşuma gitmişti. Huzeyfe ile aramdaki bağ bu şekilde işliyordu. 7'den 70'e kadar hep aynı kalacaktık. Sürekli kavga eden iki yaramaz çocuk olarak.
Güneş tamamen batıp hava karardığında, kızlar salondaki masayı hazırlamış, ben de yardım etmiştim. Oğlanlar ise kanepelere yayılmaktan başka bir şey yapmamışlardı. Odun gibilerdi. Ama bu halleriyle gönlümü çalıyorlardı zaten. Çünkü onlar kardeşlerimdi, partnerim değil. Bu yüzden centilmen ve ince davranışlı olmalarına gerek yoktu.
Nûra en sonunda pastayı getirdi. Lalezar mumları yaktı. "Üşenmeden on sekiz mum mu dizdin sen onun üzerine?" dedim inanmayarak. Mum olayı saçmaydı. 30 yaşındaki biri 30 mum mu sayacaktı pasta için? Yaş ilerledikçe daha da abes duracaktı. "Evet, tam on sekiz tane." Lalezar göz kırptı. "İşin prosedürü bu." "Hadi o zaman ışıkları söndürelim artık." Prize en yakın kişi olduğunu fark eden Siraç ışığı kapattı.
Lalezar tam ellerini çırpıp o aptal doğum günü şarkısına başlayacaktı ki, onu durdurdum. Mumlara tahammül edebilirdim. Ama bu şarkıya katlanamayacak kadar büyümüştüm artık. "Söndüreyim mi mumları artık?" dedim sabırsızca. "Dilek tut önce. Sırf kuru kuru üfle diye mi dizdim ben onları?" Lalezar'ın tepkisine kıkırdayıp dediğini yaptım. Ne dileyeceğim başından beri belliydi zaten.
Pastadan yedikten sonra, sıra hediye faslındaydı. Daha önce de dediğim gibi, onlar benim için en büyük hediyeydi zaten. Yine onlardan gelen armağanlar da onlar gibi değerliydi. Bu yüzden iple çekmiyor da değildim hani. Ailemden daha anlamlı ve bana daha çok hitap eden hediyeler aldıklarını biliyordum, hissediyordum.
Bana ilk yanaşan Siraç olmuştu. "Ecrin. Geçen seferki davranışım için beni affeder misin? Sana sebepsiz yere çok kötü davrandım. Eminim seni çok üzmüşümdür. Özür dilerim." Şaşkın bir ifadeyle onu süzdüm. Ciddiydi, yoksa bunu herkesin içinde deyip neden kendini zora soksundu ki? Kolay değildi özür dilemek, suçunu kabul etsen bile. Bu yüzden Siraç'ın bu hareketini takdir ettim. Bana sarılıp "Doğum günün kutlu olsun." dediğinde ister istemez mutlu olmuştum. Yanağıma kondurduğu belli belirsiz öpücükse beni kocaman gülümsetmişti.
Artık, eskisi gibi yakın olamayacağımızı bilmeme rağmen aramızı düzeltmesine çok sevinmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHRA YANGINLARI
ChickLitEcrin, dindar bir ailenin kızıdır fakat düşünce tarzı ve fikir yapısı anne babasından tamamen farklıdır. Ailesi onaylamasa da oldukça cüretkar bir hayat sürmektedir. Çocukluktan beri arkadaş olduğu Nûra ve Lalezar da onun kafasındadır. Sahabe isimle...