Kahvaltı masasındaydık. Annem ve babam her zamanki gibi sessizdi. Ben de kendi halimde tabağımdakileri bitirmeye çalışıyordum. Sofradan ilk kalkan babamdı. Annemin gözlerinin ise üzerimde olduğunu hissediyordum, bu rahatsız ediciydi. Er ya da geç annem bana laf atacak, ağzındaki baklayı çıkaracaktı.
"Eline sağlık, anneciğim. Kalkıyorum ben." deyip ayaklandım, bir süre sonra.
"Ecrin." Annemin sesi yavaşça engel oldu bana. "Son günlerde bir garipsin nedense." dedi yavaşça. "Yemek vakti dışında odandan çıkmıyorsun, tek kelime etmiyorsun. Kaç gündür göz göze gelemedik bile. Seni rahatsız eden bir durum mu var?"
Duraksamamalıydım. Yoksa şüphe çekecektim.
"Yok anneciğim, sadece üniversite durumu yüzünden kafam biraz dalgın. Biliyorsun, okullar açılınca lisedeki son yılım başlayacak. Ben de kararsızım. Olsa olsa bu yüzden dalgın görünüyorumdur." deyip sahtece gülümsedim.
"Peki." Annem ikna olmamış gibi görünse de sustu. "Ama bir şey varsa saklama benden. Ne olursa olsun, anlat bana, tamam mı?" dedi ısrarla.
"Anne kocaman bir kızım artık." Göz devirdim. "Yine de hayatımda önemli bir şey olursa söylerim, okay?" Odama giderken, annemin sesi tekrar durdurdu beni.
"Ne biçim konuşuyorsun sen benimle? Karşında annen var, dudak büke büke konuşmak hiç yakışıyor mu senin gibi bir kıza?" Kızmış görünüyordu. Sesi hiç olmadığı kadar sertti.
"Benim gibi bir kıza mı?"
Anneme tüm bedenimle döndüm bu kez.
"Ben nasıl bir kızım da bana bu hareket yakışmıyor?" Annem anlam veremeyen gözlerle bana bakıyordu. "Nasıl bir kız mısın? Benim kızımsın, benim edepli, anne babaya karşı saygılı, mantıklı düşünen, kibar ve cana yakın olan kızımsın." dedi ağlamaklıca.
"Anne ben bu oyuna daha fazla devam edemeyeceğim. Çok sıkıldım artık, sürekli aynı şey oluyor." Derin bir nefes aldım. "Ben senin kızınım ama sen değilim anne." Gözlerim ahşap parke deseninde gezindi. "Seni çok seviyorum, sana asla arkamı dönmem anne ama, artık buna devam etmek istemiyorum. Yani... Bu hayat tarzı oyununa."
Annem donakaldı.
"Neden bahsediyorsun sen?"
"Neden bahsettiğim çok ortada. Her zaman lisanımla söylemesem bile, hal dilimle belli etmiyor muyum? Aynı değiliz anne. Benim kızıma şu yakışmaz, bu yakışmaz deyip deyip duruyorsun da, ben senin inanmak istediğin kadar mükemmel ve kusursuz değilim. Bana sana yakışmayan şeyler yakışır bu yüzden." dedim sonunda patlayarak.
Annemin şaşkınlığı gittikçe daha da artıyordu. Sanki bunca zamandır beni tanıyamamış gibiydi. Halbuki ben hep aynıydım. Sadece evde nahoşluk çıkmasın diye, kurallara uyuyor gibi görünüyordum. Ama annemin beni hâlâ olduğum gibi kabul etmeyip, hayalindeki kalıba uydurmaya çalıştığını görmek, beni çileden çıkartmıştı artık.
"Anne. İzninle şimdi odama gideceğim."
"Sen eskiden böyle değildin ama. Ne olduysa birkaç gün içinde olmuş gibi. Sadece ne olduğunu bilmediğim için endişeleniyorum. Söylemek istemezsen anlarım. Ama neden böyle durduk yere celallendin, anlayamıyorum." dedi annem arkamdan.
"Söylediklerin bana batıyor belki de anne." Son kez arkama dönüp anneme baktım. "Mutlu olmamı istiyorsan, bana soru sorma tamam mı?" Odama girip kapıyı kapattım.
"Artık hiç bir şey diyemeyeceğiz, o zaman." Annemin kırık sesi kapıma çarptı, belli belirsiz.
"Peki, kızım. Hiçbir şey demeyeceğim, hiçbir şey sormayacağım. Rahat ol."
▪
Birkaç gün sonra, artık rutinim olmuş alışkanlığı yerine getirmek için yine grup evinin yolunu tutmuştum. Eskisi kadar sık gitmesem de, yine de en az haftada iki kez uğruyordum. İçeri girdiğimde, Nûra vardı sadece. Siraç'ın dedikleri uzun zaman kafamı meşgul etmiş, bu beni feci şekilde yormuştu. Nihayet aklımdan çıkarabilmeyi başardığımda ise, Nûra ile göz göze gelmiştim. Siraç'la konuştuğum o güne dönmüştüm.
Huzeyfe salona girene dek, evde sadece Nûra'nın olduğunu sanıyordum. Sevgilimi görünce biraz rahatlamıştım ama yine de hâlâ gergindim. Huzeyfe'ye gülümseyemiyordum bile. En yakın arkadaşımın Huzeyfe'yi benden çok önceden beri sevdiğini yeni öğrenmiştim. Onu üzmek istemiyordum ama Huzeyfe'yi onun için bırakmam da söz konusu bile değildi zaten.
Nûra bana bakmıyordu, onun derdini artık bildiğimin de farkında olamazdı. Ama ben her şeyden haberdar olduğum için, Nûra'nın saklamaya çalıştığı kırgınlığı rahatça görebiliyordum, gözlerinde. Birbirini sıkan iki elini, dudağını acıyla kemirdiğini. Huzeyfe'nin hiçbir şeyden haberi yoktu. Söylemeyecektim de. Kendisi öğrenirse öğrensindi. Beni ilgilendirmeyen bir durumdu.
Nûra en yakın arkadaşımdı. Ama benim ilk sevgilime âşıktı. Bu yüzden içten içe bana da hasetlendiğini tahmin ediyordum. Bu durumda ikimiz aynı safta değil, iki farklı tarafdaydık. Hiçbir şey bilmiyor gibi Nûra ile konuşabilirdim, yapacaktım da, ama eskisi kadar yakın hissetmeyeceğimi de biliyordum. "Benim acil bir işim var. Çıkmalıyım." Huzeyfe telefonunu cebine yerleştirirken yanıma yaklaştı. "Akşam arayacağım seni, tamam mı güzelim?"
Ona zorla da olsa gülümsemeye çalıştım. Huzeyfe eğilip beni öpünce, huzursuzluğum kat be kat atmıştı. Nûra'nın bize baktığını görmüştüm çünkü. Yanağında kurumuş gözyaşlarının yerine yenileri geliyordu. Bu detayla ürperdim. Ona "Tamam." dedikten sonra Huzeyfe oyalanmadan çıkmıştı. Başta Nûra ile konuşmayı düşündüm, her zaman yaptığımız gibi. Bir şeyden haberim yokmuş gibi konuşmalıydım. Ona sırtımı dönmek, ona karşı cephe almak gibiydi.
Cephe almaya ne gerek vardı? Huzeyfe zaten sevgilimdi. Çirkefleşmem için bir sebep yoktu ortada. Hem ikimize de yakışmazdı bu. Tam Nûra'ya laf atmak için ağzımı açıyordum ki, arkadaşım hızlıca yerinden kalkıp, salondan çıktı. Sanırım lavaboya gitmişti. Musluktan akan su şırıltısı olanca sessizliğe karışıyordu.
Çantamdan kitabımı çıkardım. Huzeyfe'nin doğum günümde hediye ettiği romandı bu. Artık onu okumak daha farklı bir zevk verecekti bana. Birkaç sayfayı okumayı bitirdiğimde Nûra hâlâ gelmemişti. İşkillenmeye başlamıştım. Ağladığını görmemem için orada mı içini boşaltmıştı acaba? Sonra da yorgunluktan bir hâl olup, sızmış mıydı?
On dakika geçtikten sonra bile gelmeyince rahatsızca yerimde kıpırdadım. Daha elimdeki kitabı bırakmadan ayağa fırlamış halde buldum kendimi. İstemesem de ayaklarım beni oraya sürüklemişti. Banyonun kapısında durdum. Ne bir hıçkırık, ne de su sesi duyuluyordu. Nûra işini bitirdiyse neden hâlâ oradan çıkmamıştı ki?
Çekimser bir edayla kapıyı tıklattım. "Nûra orada mısın?" İçeriden herhangi bir ses gelmedi. Onun psikolojisini anlayamasam da anlamaya çalışıyordum. Benden nefret etmesi çok doğaldı, onun yerinde olsam ben de çok berbat hissederdim ama, bu konuda suçlu ben değildim. Huzeyfe'ye itirafta bile bulunmamıştı ki daha. Siraç anlatmasa benim de hiçbir şeyden haberim olmayacaktı.
Yapabileceğim bir şey yoktu artık, maalesef.
Huzeyfe ile birbirimizi çok seviyorduk, Nûra geç kalmıştı.
Yine de ona bir şey sezdirmek istemiyordum, bu yüzden eskisi gibi davranmalıydım, hiç değilse buna uğraşmalıydım.
"Nûra, aç kapıyı lütfen." dedim tedirgince.
Ses vermemesi beni gittikçe endişelendiriyordu. Zorlayınca kapının kilitli olmadığını anladım.
"Nûra, içeri gireceğim, kusura bakma." dedikten sonra kapıyı ittirdim.
Gözlerimin önüne serilen tablo yüzünden, elimdeki kitap parmaklarımın arasında kaydı gitti. Zemine çarpma sesini bile hayal meyal duymuştum.
Nûra yerde boylu boyunca yatıyordu.
Bileklerinden sızan kan, banyo mermerinde ince bir çizgi çizmeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHRA YANGINLARI
ChickLitEcrin, dindar bir ailenin kızıdır fakat düşünce tarzı ve fikir yapısı anne babasından tamamen farklıdır. Ailesi onaylamasa da oldukça cüretkar bir hayat sürmektedir. Çocukluktan beri arkadaş olduğu Nûra ve Lalezar da onun kafasındadır. Sahabe isimle...