48. Bölüm: "Veda."

103 8 3
                                    

Ertesi gün uyandığımda, dünün hissettirdikleri hâlâ taptazeydi. Aynı acıyla uyudum, ve aynı acıyla uyandım. Benden sürekli kaçan oğlan, adını bile bilmemi istemeyen oğlan, nişanlanmıştı. Akıllı bir insanın yapmayacağı bir şey olsa da ben hakkında hiçbir şey bilmediğim, dahası adını bile bilmediğim ona karşı çok büyük bir aşk besliyordum.

Akıllı bir insanın yapmayacağı şey olduğunu söyledim, o halde ben deliydim.

Platonik aşkımdan sonra aklıma müstakbel eşinin yüzü düştü. Giydiği siyah çarşaf yüzünden suratının sadece ufak bir kısmını görebilsem de, benden daha doğal, daha sade ve dolayısıyla daha hoş olduğuna yemin edebilirdim.

Ne düşünüyorum ben?

Kendimi aşağılayıp o kızı yücelttim resmen. Üstelik o benim aklımdan çıkaramadığım adamın nişanslıyken.

Keşke onun gibi olsaydım, diyordu içim. Onu kıskanamıyordum bir türlü, sadece imreniyordum. Onun gibi olsaydım ve tertemiz bir aşk yaşabilseydim, diyordu ruhum.

Sahi, temiz ya da kirli, güzel ya da çirkin, doğru ya da yanlış, bunların İslam'daki anlamlarından habersizdim nicedir. Öyle ki, zihnimin içindeki her şey yer değiştiriyor, aklım karışıyordu.

Temizliğin sadece maddi bir eylem olduğunu sanmıştım bunca zamandır. Parfümlü vücut jelleriyle duş alırdın, deodorantını sıkardın, saçlarını fönleyip, ağdalı bacaklarına şortunu geçirirdin. Temizliğin bu olduğunu sanmıştım, bu kadar kısır ve dar bir anlamı olduğunu sanmıştım.

Huzeyfe ile yaşadıklarımdan sonra, sadece bu olmadığını anlıyordum. Hissettiğim kirlilik duygusu, aradan onca zaman geçmesine rağmen hâlâ çok güçlüydü. Huzeyfe beni terk etmese, onunla olduğum gece, bana kirli hissettirmeyecek, aksine gurur duyacaktım. Ne kadar gariptim ben. Kullanılıp bir köşeye atılınca durumun iğrençliğini kavramıştım.

Şimdi ise ortalıkta ne Huzeyfe vardı ne de hayalini kurabileceğim bir gelecek.

Huzeyfe bana çok şey vermiş gibi görünmüştü başta, ama aslında her şeyimi alıp defolmuştu.

Peki ya o kız?

Şimdiye kadar başka hiçbir erkekle işi olmadığına emindim. Nişanlısına karşı bile çekingen davranıyordu çünkü.

Onun yanından bile geçemezdim. Onun tırnağı bile olamazdım besbelli. Çünkü her konudaki standarlarımız farklıydı.

Keşke başından beri onun gibi olsaydım ve tertemiz bir aşk yaşasaydım. İslam hakkında bilinçli bir anne babadan doğmama rağmen, her şeyi fena batırmıştım, hayatımı yakmıştım.

Yatağımda doğruldum, fakat üç saniye geçmeden tekrar uzandım. Bugüne başlamak istemiyordum. Canım çekmiyordu hiçbir şeyi.

Bu noktadan sonra ne yapacağımı düşündüm saatlerce. Kesinlikle hayatımda bir şeyleri değiştirmem gerektiğini seziyordum. Böyle devam edemezdim, etsem bile asla hiçbir şeyden o eski zevki alamazdım. Bunu biliyordum. Ruhum bunu bağırıyordu sürekli.

Doğru, ruhum acı çekiyordu. Bunca zamandır yaşadıklarımdan memnun değildi, ızdıraplıydı. Sanki ben başka bir bireydim, ruhum ayrı bir bireydi. Ben nefsimin tarafını seçmiştim. O yüzden ruhuma acı çektirmiştim bunca zamandır.

Ve kör gözlerimin sonunda perdesi kalkmıştı. Birkaç damlayla başlayan gözyaşı selim, sonunda bir tufan oldu, kasırga oldu, fırtına oldu, yüzümün her bir noktasını ıslattı, yıkadı geçti.

SAHRA YANGINLARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin