Benden size gelsin 'Adona /Climb'Kenan'
Telefonu açmamla birlikte ardı ardına düşmeye başlayan bildirim seslerine kulak tıkayıp sesini kısmam bir oldu . Bu beklediğim bir durumdu ama biraz fazlasıydı. Muhtemelen benim çocuklar, işyeri filandı, belki Kağan denen o piç de. Umursamadan sesini kısıp kenara koydum. Keyfim yoktu. Tek isteğim şu an Melis ile ilgilenmekti.Ayağıma gelen tek fırsatı tepmiştim ve ilik için para bekleyen şerefsiz herif de parayı alamayınca sırra kadem basmış ortalıktan kaybolmuştu. Yani elde vardı sıfır.
Annem zaten az olan ve babamdan sonra neredeyse bizi hiç aramamış olan bir kaç akraba ile görüşmek için gitmişti. Belki uyumlu bir ilik bulunabilir umudu ile sırf kan bağımız olduğu için kapılarını çalacaktı. Ben de bir taraftan hala para toparlamaya çalışıyordum ve annemden gizli yine bir dövüş ayarlamıştım.
Bu sefer ki büyük bir dövüştü ve kırk yılda bir denk gelecek kadar iyi parası vardı. Çocukların tüm itirazlarına rağmen çıkacaktım o kafese. Melis için ödemem gereken bedel ne ise ben ödeyecektim, çünkü kardeşimin ve Ali'nin aksine ben masum değildim.
Beynimin dar kıvrımlarını zorlayarak, geniş cüssesi ile dolaşan ve bir solucan misali o kıvrımları rahatsız eden bir şey daha vardı ama onu nasıl çözeceğime henüz karar veremediğimden şimdilik ötelemiştim . Ali ile olan meselemiz.
Ona 'sevgilim ol' dediğim gecenin sabahında bu oyunu oynamaktan vazgeçip habersizce bırakıp çekip gittiğim zaman, bunun beni şimdiki kadar rahatsız edeceğini de düşünmemiştim . Ama ediyordu işte. O solucan, beynimin dar kıvrımlarında genişleyerek gezerken beni zorluyordu.
Melis'i kollarımın arasına alıp yanına uzandım. İlaçlar artık ağır geliyordu. Ağrıları henüz keskinleşmeye başlamamıştı ama yine de çok küçüktü ve kaldırması zordu. Devamlı uyuyordu bu yüzden.
Yüzüne baktım. Hayatının baharını uyumakla ve acı çekmekle geçiren minik masum ve güzel yüzünü izledim bir süre .
Annem korkma diyordu ama benden daha çok korktuğunu biliyordum . Onun için bir şey yapamamak tüm zihnimi kapayıp beni delirtmeye yetiyordu. Yine de içimde susturmaya çalıştığım o karanlık vicdan köşemde üzdüğüm diğer masum çocuk içinde pişmanlık hissediyordum.
Solucan beynimi zorlarken vicdanım da kalbimi zorluyordu.Telefona bakmaya korkuyordum. Ondan gelecek bir mesajı okumak beni ne tür bir psikolojiye sokardı bilmiyordum ve şu an Melis için ihtiyacım olan en büyük iki şeyden biri psikolojimin sağlam kalmasıydı. Yine de öylece uzanmışken akan düşüncelerimi engellemem mümkün değildi.
Geceyi düşündüm.Ali'nin o pembe kıvrımlı dudaklarından yumuşacık sakin sesi ile dökülen sözleri. Kulağa basit gelen ama kalbe sihirle dokunan o içtenlikle söylenmiş kelimeleri.
'Sarılırsam acın geçer belki' deyişini. Oysa ki acımı çok iyi kamufle edebilen biriydim ben, nasıl hissetmişti.
Civciv sarısı halleri ve altın gibi parlayan gülüşüyle hatırladığım sahnelerden birini anımsamamla başımı usulca arkamda ki sandalyeye çevirdim. Üzerinde duran ateş mavisi el örgüsü bereye takıldı gözüm. İçim burkuldu.
Sonra başka bir sahneye kaydı zihnim. 'Dünyanın en güzel yüzü seninki biliyo musun' deyişini anımsadım.Yirmidört yaşıma girmiştim ama hayatımda bu kadar kalpten gelerek söylenen bir cümle hiç duymamıştım. Sanki o söyleyene kadar duyduğum her sevgi sözcüğü şimdi onun yanında yavan kalmıştı. Fırından yeni çıkmış taze bir ekmeğin sıcaklığı ile üç gün poşette tuttuğumuz ekmeğin farkı gibiydi farkları.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safir {Tamamlandı}
General Fiction'' Üzerimde uyur musun? '' Yüzüme dikkatle baktı, '' Ali'm çok ağırım '' ' 'Ağırlığını hissetmeye ihtiyacım var' ' Melek gülüşü yüzüne yayıldı,o kusursuzdu. Kolları ile sardığı, çarşafların arasında ki çıplak bedenimi, nazikçe altına çekti ve u...