6. Bölüm "Şah Mat"

121 11 2
                                    

Keyifli Okumalar :)

&&&&&

Özgürlüğün birçok farklı tanımı vardır. Her insanın özgürlük anlayışı farklıdır... Bizin özgürlük anlayışımızın ne olduğu bilinmezdi ama çok iyi bilinen bir gerçek vardı bizim için... O da ; özgürlük kavramının bir süredir bizden oldukça uzak olduğuydu. Korku evinin tozlu duvarlarının arasına girdiğimiz günden beridir, özgürlük bizim hayatımızdan ayrılmıştı. Şimdi ise, hayatımızdan çıkıp giden o özgürlüğün peşine düşüp, onu yakalamaya çalışıyorduk...

"Ne kadar kaldı yaa" diye homurdandım otobüsün camından dışarıyı seyrederken. Aktan kollarını göğsünde birleştirip beni yanıtladı "az kaldı."

Kafamı cama yaslayıp onu seyrettim. Aradan ne kadar zaman geçti fark etmedim, o yanımdayken zaman geçmiyordu, duruyordu sanki... Dakikalarca izledim yüzünü, her bir milimini ezberleyip zihnime kazıdım. Onun öldüğünü sandığım günlerde, ona duyduğum özlemi tamamen silmeye çalışıyordum. Gerçi, artık özlem gidermek için oldukça uzun bir zaman vardı önümüzde. 

"Neden o kadar dikkatli bakıyorsun?"

Bunu kelimelerle anlatmak çok zordu. O acıyı, o özlemi anlatabilecek bir kelime bilmiyordum... Aktan'ın öldüğünü sandığım günler düştü zihnime, nasıl dayanmıştım? Annem ve babamın yanında hiçbir şey belli etmeden nasıl durmuştum? Her saniye ağlamadan, nasıl durmuştum? 

"Seni o kadar uzun süre görmedim ki, izleyip hasret gidermeye çalışıyorum..."

Aktan'ın da aklına o günler gelmiş olacak ki, suratı pek de yumuşak sayılmayacak bir ifadeye bürünmüştü. "Şu an o mezarın başında değil de, senin yanında oturmanın verdiği mutluluğu tahmin bile edemezsin Aktan..."

"Tahmin edebilirim Güneş, sen nasıl benim öldüğümü sandıysan, ben de senin öldüğünü sanıyordum çünkü..."

Haklılık payı vardı ama o hiç değilse içinde benim cansız bedenimin olmadığı bir mezarın başında ağlamamıştı. Elbette böyle bir şey yaşamadığı için acısını görmezden gelemezdim. Ama ben ; içinde Aktan'ın olmadığı, fakat benim, içinde Aktan'ın olduğunu sandığım bir mezarın başında defalarca ağlamıştım...

Otobüs durduğunda İstanbul'a geldiğimizi fark ettim. Otobüsün kapıları açıldı ve herkes bir bir inmeye başladı... Saniyeler sonra otobüsten indiğimizde gözlerimi etrafta dolaştırdım. Aktan elimi tuttu "gel Güneş, bak şurada taksiler var onlardan birine binip gidelim."

"Bize gidelim, babama her şeyi anlatalım Aktan."

Kafasını tamam anlamında salladığında taksilere doğru ilerliyorduk. Taksilerden birine bindiğimizde taksiciye evimin adresini söylemiştim. Yüzümdeki aptal gülümseme asla silinmezken, yola devam ettik. Burası evime bayağı uzak kalıyordu... Mutluluktan sarhoş olmuş gibi hissediyordum ki bence böyle hissetmekte gayet haklıydım. 

Yaklaşık yarım saat sonra taksi tam da oturduğumuz apartmanın önünde durmuştu. Taksiciye cebimdeki paranın büyük bir kısmını verdim ve taksiden indik. 

"El ele tutuşmayalım, babalar böyle şeyleri görmeyi sevmez."

Kıkırdadığımda "tamam" dedim ve devam ettim "sen nereden biliyorsun?"

"Yani sevmezler bence. Mesela ben, kızımın gözümün önünde, bir çocukla el ele tutuşmasını istemezdim."

Kaşlarım havaya kalkmıştı "kızını kıskanırdın yani?"

"Elbette kıskanırdım, o benim kızım!"

Tebessüm ederek karşılık verdiğimde apartmandan içeriye girmiştik. Asansöre bindiğimizde oturduğumuz dairenin olduğu katın düğmesini tuşladım, saniyeler sonra ise evimin kapısının önündeydim. Zile iki kere bastım ve kapının açılmasını bekledik.

16 Numara SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin