Keyifli okumalar :)
&&&&&
Yine ve yine annem ile babamın kavga ederkenki bağırış sesleriyle uyanmıştım. Çocukluğumdan beri evimizden hiçbir zaman kavga eksik olmazdı. Fakat artık alıştığım için hiçbir tepki vermiyordum, ya da veremiyordum. Hatta birşeyle meşgulsem annem ve babamın bağırışlarını umursamadan işimi yapmaya devam ediyor, onların tartışmalarını bir filmmişcesine izlerken atıştırmalıklarımı yiyordum.
Kavga bizim evimizde artık günlük rutin işlerden biri gibiydi...Acaba mutlu bir aileye sahip olmak nasıl bir duyguydu? Bir gün bu duyguyu tadabilir miydim?
Yine her zaman olduğu gibi tartışmalarına hiçbir tepki vermeden yatağımdan kalktım ve yatağımı topladım. Yüzümde mimik dahi oynamıyordu, onlarla muhatap olmadan banyoya gidip işlerimi hallettim. Oradan mutfağa geçip onlara "günaydın" diyerek masaya oturdum ve kahvaltımı yapmaya başladım, annem günlerdir kahvaltı hazırlamıyordu ve bu gün hazırlayası tutmuştu, hayret! Tabikide her zaman olduğu gibi, söylediğim günaydın kelimesine karşılık olarak "günaydın kızım" cümlesini duyamamıştım. Hiçbir zaman karşılık alamasam da onlara günaydın, iyi geceler ya da hoşçakal demeyi bırakmıyordum. Ne kadar beni önemsemeseler de onlar annem ve babamdı sonuçta... Ben de onlar gibi olamazdım.
Annem ve babam kahvaltı boyunca birbirlerine ters bakışlar atarak kahvaltılarını yaptılar. Onları hiçbir zaman normal karı-kocalar gibi görmemiştim. Bana da hiçbir zaman tam anlamıyla iyi bir
anne-baba olmamışlardı. Babam eskiden emekli, hatırı sayılır bir polisti. Emekli olduktan hep dışarıda vakit geçirmeye başlamıştı, annem de her Allah'ın günü ya teyzeme ya komşulara ya da alışverişe giderdi. Ama bir şekilde her gün dışarı çıkardı işte. Bu yüzden 6 yaşından beri evde tek kalmaya alışmış bir kızdım ben.Kahvaltımı bitirdikten sonra onlara tek bir kelime bile etmeden masadan kalkıp, hızla banyoya girdim ve dişlerimi fırçaladım. Banyodan çıkınca odama girip kapımı kapattım. Bugün hava çok sıcaktı,
"haziran ayındasınız Güneş, hava soğuk olacak değil ya" evet haklısın iç ses. Bu yüzden dizimin 1-2 parmak yukarısında biten kot, dar olmayan bir şort ve beyaz askılı bir crop giydim. Saçlarımı tepeden dağınık bir topuz yapıp makyaj masama oturdum.Diğer kızlar gibi abartılı makyaj yapan biri değildim, o yüzden yok denilecek kadar az makyaj malzemem vardı. Köşedeki dudak parlatıcısı gözüme çarptı ve hemen onu elime alıp dudaklarıma hafifçe sürdüm.
Küçük sırt çantama telefonumu, cüzdanımı, anahtarımı ve ihtiyaç duyacağım birkaç şeyi daha koyup koluma taktım ve odamdan çıktım.
Annem ve babama dışarı çıkacağımı haber vermek için mutfağa doğru ilerledim, beni umursamıyorlardı evet ama yine de haber vermek istiyordum her defasında. Başıma bir şey gelirse falan nerede olduğumu bilsinler diye, hoş başıma bir şey gelirse en son onların haberi olurdu...Mutfağa girip "ben dışarı çıkıyorum, çok geç olmadan dönerim" dedim. Hiçbir tepki vermeden dik dik bana bakıyorlardı, sanki "nereye gidersen git, umurumuzda değilsin" demek istiyor gibilerdi. Onlar bana hala umrumuzda değilsin bakışları atarken, sinir bozukluğuyla gülüp mutfaktan çıktım. Ne zaman umurlarında olmuştum ki zaten?
Beyaz spor ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Kulaklığımı da kulağıma takıp kafeye doğru yürümeye başladım. Dün Aktan'la beraber, Osman amcadan bir günlüğüne izin almıştık.
İlk başta biraz mırın kırın etse de, sonunda dayanamayıp izin vermişti.Kulaklığımda Seksendört grubunun kendime yalan söyledim şarkısı çalıyordu. "İçimde kan revan birisi var" diyordu Tuna Velibaşoğlu... Bir anlığına bu sözün beni ne kadar da iyi anlattığını farkettim. Gerçekten de içimde kan revan birisi vardı çünkü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
16 Numara Serisi
RastgeleOldukça sıradan bir hayata sahip olan Güneş ve arkadaşları, vakit geçirmek için yeni açılmış bir korku evine giderler fakat hiçbir şey sandıkları gibi olmayacaktır. Altı genç, kendilerini bir anda oraya hapsedilmiş olarak bulurlar ve bir tarafta ise...