22 Ağustos 2012....
Henüz 11 yaşındaki Aktan, annesi ve babası ile gittikleri tatilin dönüş yolundaydı... Araba normal bir hızda ilerlerken, arka koltukta uzanmış, çizgi romanını okuyordu. Çizgi romanlar, kitaplar okumaya bayılırdı Aktan... Annesi ve babası, ona sürekli kitaplar alırdı, kitap okumayı Aktan'a annesi sevdirmişti küçük yaşta.
Ankara Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde öğretim profesörlüğü yapan annesi ve babası, Aktan'ı rahatsız etmemek adına fısıldaşarak konuşuyorlardı. Aktan, onların konuşmalarını dinlemekten rahatsız olmuyordu oysaki... Annesi ve babasını büyük bir hevesle dinlerdi küçüklüğünden beri, çünkü onların varlığını hissetmek Aktan'a huzur verirdi...
Büyük bir huzur ve mutlulukla, çizgi romanını okumaya devam etti. Yağmur yağıyordu ve Aktan, yağmurlu havalarda bir şeyler okumaya bayılırdı.
Ama o yağmurun yağdığı gün, çok da sıradan bir gün değildi. En azından, Aktan Karayel ve ailesi için sıradan bir gün değildi...
Arabanın içini, kısık sesli slow bir müzik doldurmaya başladı, çünkü babası radyoyu açmıştı.
Aktan, çizgi romanının son sayfasına gelmişti. Oysaki o an, annesi ve babası ile olan hikayesinin de sonuna gelmişti, ama o henüz bunun farkında değildi...
Tam son sayfayı okumaya başlayacakken, çok yüksek sesli bir korna sesi duydu. Kaşları çatıldı Aktan'ın. Daha önce hiç, böylesine ürkütücü bir ses duymamıştı. Uzandığı yerden doğruldu ve bakışlarını camdan dışarıya çevirdi. Beyaz bir arabanın, hızla onlara doğru geldiğini gördü, ardından da babasının hiddetle direksiyonu çevirdiğini ve kırdığını... Babası ne kadar çabalasa da, bu kaza kaçınılmaz oldu. Birkaç saniye sonra görüş alanı kapandı çünkü annesi onun önüne, kendini siper etmişti.
Ne olduysa o an oldu zaten...
Araba büyük bir şiddetle sarsıldı ve takla atmaya başladı. Aktan korkuyla gözlerini yumdu ve elleriyle kulaklarını kapatıp cenin pozisyonu aldı. Ardından yüzünde ve kollarında ıslaklıklar hissetti.O ıslaklık, annesi ve babasının kanından başka bir şey değildi...
Arabanın hareketleri sonunda kesildiğinde, Aktan gözlerini açtı ve ellerini kulaklarından çekti. Sıkıştığı yerden zor da olsa çıktı ve annesinin hareketsiz bedenine yaklaştı.
Annesinin sapsarı saçlarına dokundu, ellerindeki kanı umursamadan. "Anne" diye mırıldandı annesinin saçlarını okşarken. Annesi kanlar içerisinde, kıpırdamadan duruyordu.
Ama o, annesinin bu görüntüsünden korkmadı. İnsan annesinden korkar mıydı hiç? Elbette korkmazdı, Aktan da korkmadı annesinden...
"Anne n'olur uyan, korkuyorum!" diye bağırdı gözlerinden yaşlar akarken. Annesinin karnına saplanıp, belinden çıkan araba parçasına kaydı gözleri... Bu görüntüyle daha da korkarken "anne!" diye haykırdı bir kez daha. Ama annesi uyanmadı. Gözlerini annesinin karnından çekti, çünkü o görüntü onu çok korkutuyordu.
Babasına döndü Aktan, belki babam uyanır diye...
"Baba" dedi, babasının güçlü omuzlarına dokunurken. Babasının yüzü ve beyaz gömleği kanla boyanmıştı.Aktan tekrardan "baba!" diye bağırdı "uyansana baba, annemi hastaneye götürelim!"
Ama babası da uyanmadı...
Aslında o gün, o arabada iki kişi değil, üç kişi ölmüştü... Aktan'ın bir kardeşi olacaktı ama onun bundan haberi yoktu. Annesi ve babası, ona doğum gününde sürpriz yapıp bu haberi vereceklerdi...
O gün, günlerden 22 Ağustos'tu... Aktan'ın doğum gününe yanlızca 5 gün vardı. Ama Aktan, doğum gününü kutlayamadı. Aktan, abi olacağını hiçbir zaman öğrenemedi. Aktan kardeşinin ne varlığından haberdardı, ne de ölümünden...
Artık ne annesi, ne babası, ne de kardeşi vardı...O gün, o arabanın içinde bir aile yok oldu. O araba, bir aileye mezar oldu...
Kolu kırılmıştı Aktan'ın, ama korkudan dolayı acısını hissetmiyordu. Yüzünde ve ellerinde, annesi ile babasının kanı varken, kolunu düşünemedi. Tekrar annesine döndü.
"Anne korkuyorum" dedi, belki uyanır da bana sarılır diye.
"Anne üşüdüm, uyan" dedi, belki uyanır da ısıtır diye.
"Anne canım acıyor, nolur kalk!" diye bağırdı en sonunda, belki kalkıp, acısının geçmesi için öper diye.
Ama annesi yine uyanmadı...
Aktan dakikalarca, yaşlı gözleriyle beraber annesi ile babasının kanlar içindeki cansız bedenlerini seyretti. Bacaklarını kendine çekmiş, kollarını da bacaklarına dolamıştı. Çenesini dizlerine yaslamış, pür dikkat annesi ve babasına bakıyordu. Belki uyanırlar, belki hareket ederler diye bekledi onca zaman...
Ama ne annesi uyandı, ne de babası... Ardından bazı sesler duymaya başladı Aktan. Ambulans ve polis arabalarının sirenlerini, insanların telaşlı seslerini...
Birileri onu o arabadan çıkardı. Aktan yüzünü yukarı kaldırdı ve gökyüzüne baktı. Sanki Ankara, Aktan'la beraber, Aktan'ın annesi ve babası için ağlıyordu. Bulutlar da yaşlar dökerek, Aktan gibi hüngür hüngür ağlıyordu...
Ankara o gün, Aktan'la beraber ağladı...
Ambulans hemşireleri onu ambulansa bindirdi. Aktan ambulansın sedyesinde otururken, annesi ve babasının siyah torbalara koyulduğunu gördü.
Annesinin akşamları, televizyonda izlediği bir dizinin görüntüleri düştü zihnine. O dizide, ölenleri siyah torbalara koyuyorlardı.
Ve Aktan o an, annesi ile babasının öldüğünü anladı...
Bal rengi gözlerinden, damlalar damlamaya devam etti.
"Baba, anne!" diye bağırdı. Ağzından anne ve baba kelimesinden başka bir şey dökülmüyordu. Henüz 11 yaşındaki bir çocuk, yıkılmış gibi hisseder miydi? Aktan Karayel yıkıldığını ve bir enkaz yığınına dönüştüğünü hissediyordu. Ambulans hemşireleri onu sedyeye yatırıp, ambulansın kapılarını kapatırken tepkisiz kaldı ve sessizce ağlamaya devam etti.Doktorların ellerini bedeninde hissetti, onu kontrol ediyorlardı. Doktor Aktan'ın koluma hafifçe dokunduğu an, Aktan acıyla inledi. Daha önce canının bu kadar yandığını hiç hatırlamıyordu. Bir keresinde salıncakta sallanırken şiddetle yere düşmüştü ve canı çok yanmıştı. O an, canımın en çok yandığı andı demişti kendi kendine. Ama şu an hissettiği acı, o acının kat be kat daha fazlasıydı.
"Kolu kırılmış olabilir" dedi bir kadın sesi.
Aktan, ne ara kapandığını bilmediği gözlerini zor da olsa açtı. Gözlerindeki yaşlardan dolayı bulanık görüyordu. Sarı saçlar girdi görüş alanına. Annesinin saçları gibi sapsarı saçlar... Aktan hemşireyi, kendi annesi sandı.
"Anne..." dedi, yanağından bir damla yaş daha süzülürken. Ama o kadın annesi değildi, bunu anlayınca gözyaşları daha da şiddetlendi Aktan'ın. O artık, hiçbir zaman annesini göremeyecekti, sarı saçlarına dokunamayacaktı.
Küçük bedeni acıya ve yorgunluğa daha fazla dayanamadı ve o sedyede bir başına uyuya kaldı.
Ve Aktan Karayel'in, annesi ve babasıyla olan hikayesi o gün bitti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
16 Numara Serisi
RandomOldukça sıradan bir hayata sahip olan Güneş ve arkadaşları, vakit geçirmek için yeni açılmış bir korku evine giderler fakat hiçbir şey sandıkları gibi olmayacaktır. Altı genç, kendilerini bir anda oraya hapsedilmiş olarak bulurlar ve bir tarafta ise...