25. Bölüm "Gerçekleşmeyi Bekleyen Hayaller"

69 11 14
                                    

Keyifli okumalar <3

&&&&&

Eğer dünyadaki tüm insanların içinde olduğu bir salonun sahnesinde konuşabilme imkanım olsaydı, dudaklarımdan tek bir cümle dökülürdü.

Hiçbir şey için çok fazla üzülmeyin.

Evet, bunu söylerdim. Çünkü her şey gelip geçiciydi. Hatta bazen, ben boşuna bu kadar üzülmüşüm ya dersiniz kendi kendinize. Bazen ise hayat, tüm üzüntülerinizi yok edecek kadar güzel güzellikler çıkarırdı karşınıza...

Neredeyse bir yıl önce Aktan'ı kaybettiğimi sanıyordum, şimdi ise onunla ve bebeğimizle kahvaltı yapıyorduk. Sekiz ay önce, hamile kaldığım için hıçkırarak ağladığım geceleri hatırlıyordum. Ama şimdi ise sadece Ela ile mutlu olabiliyordum. Arkadaşlarımızı kaybetmiştik, ama yeni arkadaşlar da edinmiştik. Ecrin ve Bora, onların yerini asla dolduramazdı. Onlar da İlayda'nın, Uraz'ın, Serkay'ın ve Merve'nin yerlerini dolduramayacaklarını biliyorlardı. Ama yine de eksikliklerini hissetmememiz için ellerinden geleni yapıyorlardı.

Evet, çok kötü şeyler yaşamıştık. Belki sen de çok kötü şeyler yaşadın... Ama tüm hayatımızı, yaşadığımız kötü şeyleri düşünerek mahvedemezdik.
Acıları görmezden gelemeyiz, ama belki daha az düşünüp, üzülebiliriz. İnsanı en çok güçlendiren duygu, acıydı çünkü...

"Anne, Ela'yı beşiğine bırak ve sen de bizimle kahvaltı yap" dedim anneme bakıp. Annem ve babam neredeyse bir haftadır bizde kalıyorlardı ve şu an da birlikte kahvaltı yapıyorduk. Saat neredeyse on bir olacaktı.

"Ben hazırlarken yedim bir şeyler, bırak da Ela'yı seveyim!" diyerek beni geçiştirdi annem. Ardından kucağındaki Ela'yı sevmeye devam etti. Ela ise sakince ağzındaki emziği emiyor ve anneme bakıyordu. Üzerinde beyaz, tavşan kulakları olan bir tulum vardı. Bunu annem giydirmişti. Eylül ayına girmiştik ve havalar yavaştan serinlemeye başlamıştı.

Babam, anneme güldü "çocuğu kucağından indirmiyorsun Ceyda, annesinden çok senin yüzünü gördü!"

Annem, babama ters bir bakış attı "ne güzel işte! Beni tanısın, sevsin yavrum..."

Üçümüz de anneme güldük ama o bizi hiç duymamış gibi Ela'yla oynamaya devam etti "bak yavrum, görüyor musun? Anneannene gülüyor bunlar. Büyüyünce bunlara kız, tamam mı?"

Sesimi incelterek Ela'nın yerine cevap verdim "tamam anneanne."

Annem gözlerini devirdi ve tabaklarımıza baktı. Ardından Aktan'a döndü "ver yavrum, biraz daha poğaça koyayım tabağına."

Aktan çayından bir yudum alıp, kafasını iki yana salladı "teşekkür ederim anne, doydum."

Teşekkür ederim anne.

Anne.

Şok içinde ona döndüğümde, sakince tabağındaki kahvaltıları yemeye devam ettiğini gördüm. Anneme anne dediğinin farkında bile değildi. Ya da farkındaydı. Acaba bilerek mi demişti, yoksa yalnışlıkla mı? Ya da annesinin yokluğunu mu hissetmişti, o yüzden mi anne kelimesi dökülmüştü dudaklarından?

Annem dolmuş gözleriyle Aktan'a bakarken "afiyet olsun oğlum" dedi gülümseyerek. Babam da Aktan'a kısa bir bakış atıp buruk bir şekilde gülümsemişti.

Aktan'a bakmamaya çalışıp yemeğimi yemeye devam ettim ama o lokmalar boğazıma diziliyormuş gibi hissettim. Ona bakmıyordum, bakarsam gözyaşlarım gözlerimden düşerek intihar ederlerdi çünkü...

Az sonra Aktan kolundaki saate baktı ve bardağındaki çaydan son bir yudum alıp masadan kalktı "benim çıkmam gerekiyor, geç bile kaldım."

"Güle güle oğlum" dedi annem. Güldüm hafifçe. Evlendiğimiz zamanlar Aktan'a düşmanına bakar gibi bakan kadın, şimdi Aktan'a çok içten bir şekilde oğlum diyordu. Hayat bizi nerelere getirmişti...

16 Numara SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin