17. Bölüm "Acı Kurtuluş"

226 28 0
                                    

Keyifli okumalar...

&&&&&

Aktan neden uyanmıyordu? Gözlerim otomatik olarak dolarken "AKTAN!" diye bağırdım. Gözlerini aralayınca ağzımdan bir oh nidası çıktı ve dolan gözlerimdeki yaşlar bir bir akmaya başladı.

"Güneş neler oluyor?" dedi uyku mahmuru çıkan sesiyle. Gözlerini tamamen açıp ağladığımı görünce hızla doğruldu. Yüzümü avuçlarının arasına aldığında "ne oldu neden ağlıyorsun?" diye sordu. Sesinin tınısındaki endişeyi fark etmiştim. Ben kendime gelmeye çalışırken, o akan gözyaşlarımı siliyordu.

"B-ben sana seslendim ama uyanmadın. Sonra kolunu sıkıp tekrar seslendim ama yine uyanmadın. Sen de onlar gibi öldün sandım Aktan..."

Beni kendine çekip kollarının arasına aldığında boğazımdan bir hıçkırık koptu. "Dün gece kabus görüp uyandım. Ondan sonra hiç uykum gelmedi. Ama birkaç saat sonra uykuya dalmışım. Tüm gece uyumayınca da, haliyle biraz derin bir uykuya dalmışım. O yüzden sen bana seslendiğinde de uyanamamışım sevgilim, özür dilerim."

"Bundan sonra sana seslendiğim zaman anında uyanacaksın" dedim burnumu çekerken. Lanet olsun, ağlarken sümüğümün akmasından nefret ediyordum! Hafifçe gülüp "emredersiniz komutanım" dedi elini anlına götürüp asker selamı vererek.

"Aç mısın?" diye sordu ilgiyle. Kafamı olumlu anlamda salladım, hem açtım hem de susamıştım. Ah hayır, sadece kendi adıma konuşmuş olmayayım. İkimiz de acıkmıştık ve susamıştık. Boğazımdaki kuruluk kendini tekrardan göstermeye başlamıştı. Lavaboya gitmek için ayağa kalktım. Yiyecek veya içecek tüketmediğimiz için tuvalet ihtiyacımız çok fazla olmuyordu.

Aşağıya indiğimde her zaman olduğu gibi ceset kokuları karşılamıştı beni. Kokular her geçen gün daha da artıyordu. Baş parmağım ve işaret parmağımla burnumu sıktım. Kokular çok fenaydı. Burada daha fazla durmamak için işimi hızlıca halledip yukarı çıktım.

Açlıktan dolayı attığım adımlar güçsüzdü. En sonunda yukarı çıkınca kendimi hızla çekyata attım. Dizlerim tutmuyor gibiydi, tuhaf bir histi. Aktan'la birbirimize baktık. Başka ne yapabilirdik ki zaten?

(Günler Sonra...)

Şu an ne mi yapıyorduk? İşte şu an tam anlamıyla ölümü bekliyorduk.
Kalan birkaç parça yiyeceğimizi de bitirmiştik. Aslında yiyeceğe değil, suya ihtiyacımız vardı ama içecek bir damla suyumuz bile yoktu. Gözlerimiz her an kararıyordu ve bizden bağımsız bir şekilde kendiliğinden kapanıyorlardı.

Ölüyorduk...

Birden çıkan yüksek sesle gözlerim far görmüş tavşan gözleri gibi açıldı. Duvara dışarıdan bir darbe indirilmişti sanki. Sadece gözlerimi açabildim, başka bir tepki veremedim. Zaten ne tepki verecek gücüm vardı, ne de isteğim... Sanki sonunda deniz olan bir uçurumdan atlamıştım ve yavaş yavaş denize doğru düşüyordum. Evet, o denizin adı ölümdü...

Yüzümü hemen yanımda yatıp benimle beraber ölümü bekleyen sevgilime çevirdim. Yüzümü ona çevirdiğimi hissetmiş olacak ki o da bana döndü.

Yüzü sapsarı olmuştu, ölüm yerleşiyordu onun güzel yüzüne...

"Sohbet etsene biraz ya" dedi varla yok arası çıkan sesiyle. Konuşamazdım, boğazım dilim damağım kupkuruyken seninle sohbet edemezdim sevgilim. Eğer bu durumda olmasaydık seninle ömrümün son saniyesine kadar sohbet ederdim...

"Konuştukça daha zor durumda kalıyoruz sevgilim, birbirimizin gözlerine bakalım. Biz susalım, gözlerimiz konuşsun olmaz mı?" dedim zar zor. Gözlerini bir kere yumdu, bu evet demekti. Gözlerimiz konuşsun demiştik ama gözlerimiz sürekli kapanıyordu, kapanırken konuşamazdı ki gözlerimiz...
Aynı darbeyi bir kez daha yemişti duvar. Bizi bulmuşlar mıydı?

16 Numara SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin