14. Bölüm "Çürük Tavanlar"

226 24 6
                                    

Keyifli okumalar :")

&&&&&

Hemen yan tarafımdan gelen çığlık sesleriyle uyanmıştım. Ne kadar da güzel bir uyanış şekli öyle değil mi sizce de? Ah, her neyse.

Gözlerimi açıp yan tarafıma döndüğümde Merve'nin ağlayarak birşeyler söylediğini ve bağırdığını gördüm. Gözleri kapalıydı, büyük ihtimalle kabus görüyordu.

Aktan da bu bağırışlara uyanmıştı ve hızla bizim yanımıza koşmuştu. Gözleri şişmişti, az önce uyandığı çok belli oluyordu. Ellerimi Merve'nin omuzlarına koyup onu sakinleştirmeye çalıştım.

"Merve uyan!"

"Merve kabus görüyorsun, korkma!"

Aktan ile beraber Merve'yi uyandırabilmek adına dakikalardır çabalıyorduk. Ama uyanmıyordu. Bağırışları kesilmişti ama hala ağlayıp bir şeyler fısıldıyordu ve ne söylediği bile anlaşılmıyordu. Sonunda dayanamayıp ayağa kalktım ve çantamdaki su şişesini çıkardım.

Suyu Merve'nin suratına döktüm ve saniyesinde uyandı. Suyun kaldırma kuvveti var Güneş. İç sesim sabah sabah yine iğrenç espriler yapmaya başlamıştı.

Ve size çok merak ettiğiniz şeyi söyleyeyim, elbette ki suyun tamamını dökmedim. Sadece birkaç damla döktüm. Enayi miyim ki ben hepsini dökeyim Allah aşkına? Aman her neyse, şu an konumuz bu değil.

Merve şaşkın gözlerle bana bakıyordu, muhtemelen içinden bu manyak niye benim yüzüme su döküyor diyordu... Onu yerinden kaldırıp doğrulttum ve sıkıca sarıldım "kabustu sadece, geçti."

"Serkay'ın kollarımın arasında öldüğü anı gördüm rüyamda" dedi ağlamaklı sesiyle. Tüm vücudumun kaskatı kesildiğini hissettim.

Serkay'ın ölümü ve uyanır uyanmaz bunu hatırlamamız...

Ellerimi Merve'nin saçlarına atıp okşadım. Sabah sabah yine kalbimize en ağır darbelerden birini yemiştik. "Geçecek, hepsi geçecek, alışacaksın" diye fısıldıyordum Merve'nin kulağına. Doğruyu söylüyordum, bu yalan değildi. İnsan ölmedikçe her şeye alışıyordu. O da alışacaktı.

Evet, hepimizin aşkları oldukça büyüktü. Bizim ilişkilerimiz, diğer yaşıtlarımızın ilişkileri gibi lay lay lom olmamıştı hiçbir zaman. Ama Merve ve Serkay da zaten çok uzun süredir sevgili değillerdi. O yüzden Merve'nin Serkay'ı unutması, çok da imkansız bir olay değildi.

Yaklaşık on dakika sonra Merve'nin kendine gelmesini sağlayabilmiştim. Şu an ise kalan son atıştırmalıklarımızı yiyorduk. Bir dahaki öğüne ya yeterlerdi, ya da yetmezlerdi. Orasını Allah bilirdi.

Yiyeceklerimizi yiyip çöpleri de odanın bir köşesine atmıştık. Etrafı temiz tutmak gibi bir derdimiz yoktu. Şu an ise üçümüz de aynı çekyatta oturmuştuk. Merve'nin kafası benim dizlerimdeydi. Ben de Aktan'ın göğsüne yaslanmıştım, kolu omuzumdaydı. Merve'nin saçlarıyla oynuyordum.

Bana göre saç okşamak her insanı rahatlatırdı. Sık yaşadığım bir olay değildi saçımın okşanması. Annem hiç okşamamıştı saçımı, veya babam... Sadece Aktan, İlayda ve Merve okşamıştı benim saçlarımı. Ama çok güzel bir his olduğunu biliyordum. Kendimi Merve'nin annesi gibi hissediyordum. Zira Merve, şu anki haliyle küçük bir çocuktan farksızdı.

"Güneş, bana bir masal anlatır mısın?"

Merve'nin cümlesi ile önce kaşlarım havalandı. Masal mı dinlemek istiyordu? Ben de anlatırdım o zaman. Eğer bu onu mutlu edecekse, sabaha kadar ona masallar anlatırdım. Yani evet, bildiğim tek bir tane masal vardı ama uydururdum. Hatta ninni bile söylerdim. Ama şimdi ona bildiğim tek masalı anlatacaktım.

16 Numara SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin