Safiye Sultan Dairesi
Safiye'nin acı çığlıklarıyla inliyordu saray. Bir telaş koştura koştura gelmekte olan ebe, kan içinde kalmış olan çarşı görür görmez istemsizce bir adım geri çekilmiş ancak sonradan toparlanıp muayene için, harap halde çırpınmakta olan hasekinin narin omuzlarından tutup kendisini usulca yatağa yatırmıştı.
" Bebeğim... Gitti değil mi? Düştü."
Bu sözlere kulağını tıkayıp vazifesini yapmaya koyulmuştu ebe kadın. Esasen bunun bir düşük olduğunun bilincindeydi lakin yine de ihtimalleri göz önüne alarak son bir muayene için sultanın kaftanını yukarı doğru çekmişti.
...
" Bebek iyi mi? "
Hizmetinde bulunan Cevheriye'nin bu suali üzerine yattığı yerden doğrulmuştu Baffo Kızı. Şüphesiz onun da sormak istediği bu olduğundan şimdi durmuş, ebenin ağzından çıkacak kelamı beklemekteydi.
" Maalesef sultanım."
Yıkılmıştı güzel haseki. Demek ki umutla beklediği evladı rahminden kopup gitmişti. Peki ne için, kimin adına? Ruhsar... Ruhsar Haseki'nin kahrına kaybetmişti bebeğini.
...
" Ne oluyor ebe kadın? Safiye..."
Seslere çıkıp gelmişti Nurbanu Valide. Öyle ki dairesine gitmekteyken fark ettiği koşuşturmacaya bir mana verememiş ve bağırışıp duran cariyeleri takip ederek kendini gelinin dairesinde bulmuştu.
" Evladım... Validem evladım gitti."
Düşüğün emaresi olan kanlı çarşafı görür görmez içi ürpermişti validenin. Şükür ki o ömründe böylesi bir acı yaşamamış, tatmamıştı.
" Doğru mu bu? "
" Doğrudur sultanım."
Ebenin verdiği haber karşısında kara kaşlarını yay misali gerip yüzüne bir hüzün perdesi indirmişti valide. Akabinde de işaretiyle dairede bulunanları nazikçe huzurundan kovmuş, bakışlarını gelinine çevirmişti.
" Validem, bebeğim... "
Koca dairede bir Nurbanu ile Safiye kalmıştı şimdi. Doğrusu Nurbanu her ne kadar gelininden nefret etse de - nasıl olduysa - bu kez sultanın gönlü ondan yana tuhaf bir acıyla yanmıştı.
" Üzülme. Takdir-i ilahi... Bir an evvel toparlanmaya bak. Unutma ki senden alaka bekleyen dört evladın var. Onlardan ilgini esirgeyeyim deme sakın. "
Sözlerinin onda bir tesirini göremeyince içli içli ağlamakta olan kuzenine doğru bir adım atmıştı sultan. Geniş kesimli gül kurusu kaftanının eteklerini toplayıp dağılmış olan yatağın bir ucuna ilişmiş akabinde de derince bir iç çekmişti.
" Ağlamak çare değil. Hem kader bu. "
Verdiği teskin edici sözler karşısında yalnızca Safiye değil kendisi de şaşırmıştı, Nurbanu Valide. Ancak o yalan yahut yanlış bir şey söylemiyor bilakis gelininin hadiseyi kabullenmesini istiyordu.
" Murad... Ona nasıl derim? "
Belli ki içten içe pişmanlık duymaktaydı güzel Baffo. Valide de bunu anladığından olsa gerek çekimser, kararsız bir edayla gelininin elini tutmuş ve gözlerini ana şefkatiyle onun kederli gözlerinde buluşturmuştu.
" Ben haber ederim. Sen şimdi düşünme bunları. Canfeda! "
Elini Safiye'nin ince uzun pürüzsüz eli üzerinden çekip sadık nedimesi olan Canfeda Kadın'ı seslemişti valide. Canfeda da zaten kapı önünde beklemekte olduğundan adının haykırılmasıyla bir ahşap kapıyı itip içeri girivermişti.
![](https://img.wattpad.com/cover/172268945-288-k355119.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEMS-ÜL HÂRE
Historical FictionDillere destan güzelliği cesareti ve zekâsıyla herkesi kendine hayran bırakan Venedikli Sofia. Manisa Sarayı'nda şehzadeye hediye edilen ve herkesi büyüleyen bir esir. Kanuni'nin torunu, Üçüncü Murat'ın önce gözdesi sonra eşi. Üçüncü Mehmet'in ann...