Hanedan her daim kutsal sayılır. Nasıl ki onun iyilikleri, hoşlukları öve öve bitirilmez ve yüceltilirse, yine aynı şekilde ondan yana olan kusurlar, hata ve ayıplar da işte öyle dilden dile dolaşır. Bu sebeple hanedanın itibarı her daim göz önüne alınmış ve kimselere tek bir laf ettirilmemiştir. Ancak... Ancak hanedan içinde öyle bir olay başa gelmişti ki sormayın. Bu olay hanedanda ne huzur ne de itibar bırakmıştı.
...
Her şey bir gece vakti Valide'nin dairesine telaşla giren Canfeda Kalfa'nın gelmesiyle başlamıştı. Canfeda öyle telaşlı öyle de endişeliydi ki... Zaten getirdiği haber de hiç de hayra alamet değildi. Öyle ki padişah, validesinin gönderdiği Rus cariyeye karşılık verememiş ve gerisin geriye göndermişti. Bu ise sağlıklı bir erkek için hele ki bir hükümdar için olacak şey değildi ve böylesi bir şeyin işitilip sağdan sola yayılması zinhar katlanılamaz bir şey olur çıkardı.
Haberi alan Nurbanu ise ilkin oğlunun yanına varmış ve ahvali öğrenmişti. Oğlunun içinde bulunduğu öfkeli, utangaç ve korkulu tavra rağmen hiç durmayıp haremden bizatihi seçtiği kızları çağırtmış ve onları çırılçıplak halde en güzel işve ve cilvelerle oğlunun kucağına atmıştı. Neticeyi bekliyordu. Lakin boş...
Hal böyle iken başarısız şekilde halvetten çıkan kızlar, onları merakla beklemekte olanlara durumu anlatmış ve vaziyet saray içinde dilden dile dolanıp gitmişti. Bu durumu herkesle bir öğrenen Safiye ise her ne kadar şaşırmış olsa da buna üzülecek değildi. Zira Murad'ın her daim kalbinde olsa da, şu birkaç yıldır şöyle doyasıya yatağına girmemişti.
Öyle ya harem padişahın kadınlarıyla doluydu. Paşalar dahi hareme her gün cariye hediye eder olmuştu. Bunlar ne ki padişahın uğradığı iktidarsızlık illeti adına daha esir pazarlarındaki cariyelerin fiyatı üç katına çıkacak, harem çocuk seslerinden geçilmeyecek ve dâhi Murad dahi evlatlarının adlarını karıştıracaktı.
...
1 Hafta Sonra
Saray Koridoru
" Sana itimadım tam Şeyh Efendi. Ne yapıp edip oğlumu eski sıhhatine kavuştur. Eğer bunu yaparsan dile benden ne dilersen. "
Nurbanu'nun çaresizliği ta yeşil gözlerinden bile belli oluyordu. Bu haber onu sarsmıştı. Öyle ki yüzü solmuş, kanı çekilmiş gibiydi.
" İçinizi ferah tutun sultanım. Allah'ın izniyle Hünkarımız eskisinden daha kuvvetli daha dinç olacaktır. Lakin bizim daha farklı macunlar denememiz icap etmektedir. Bunun için ise saray hekimlerinin ve saray mutfağının emrime verilmesi işi kolaylaştırır. "
" Ala. Hizmetine verdim. Lakin elini çabuk tut. Her yerde laflar almış başını gitmiş. Unutma ki bu yalnızca evladımın değil koskoca Al-i Osman'ın da itibarıdır. "
" Siz merak buyurmayın sultanım. Elimden gelenin fazlasını yapacağım.
"...
Titriyordu Nurbanu. Böylesi bir şeyi bu yaşına kadar ne görmüş ne de işitmişti o. Nedense başına gelmişti işte. Nedense gelmişti.
" Şüca Efendi... Evladımı bunca utanca sokan illetin sebebi nedir ? Hekimler başka der. Güya evladım yorulmuş da dinlenince geçecekmiş. "
Kılı kırk yarıyordu valide. Halbuki hekimler ona gereken açıklamayı yapmış ve hünkarın yalnızca dinlenmesini, cinsel ilişkiden de bir süre uzak durmasını öğütlemişlerdi. Fakat bu yetmiyordu Nurbanu'ya. İkna olmuyordu zira. Başka bir sebebi olmalıydı bunun. Başka...
" Bu hekim işi değildir sultanım. Nasıl diyeyim... Bu... Bu büyüdür. "
" Büyü mü ? "
İyice korkmuştu valide. Güçlükle yutkunmuş ve kalın - kara kaşlarını da çatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEMS-ÜL HÂRE
Fiksi SejarahDillere destan güzelliği cesareti ve zekâsıyla herkesi kendine hayran bırakan Venedikli Sofia. Manisa Sarayı'nda şehzadeye hediye edilen ve herkesi büyüleyen bir esir. Kanuni'nin torunu, Üçüncü Murat'ın önce gözdesi sonra eşi. Üçüncü Mehmet'in ann...