Osmanlı Devleti
Yangın hadisesinin üstünden daha birkaç gün kadar geçmişti ki bu kez de Manisa Sancağı'ndan gelen acı bir haberle sarsılmıştı hanedan. Esasen bu saray ölümlere alışık olup bazı vakitler de Sultan Murad'ın soyundan gelme nice küçük çocuğun vefatına şahit olduklarından bu haber Safiye hariç pek de öyle kimseyi tesir altında bırakmamıştı.
Evet ölen Süleyman'dı. Mehmed ile Handan'ın oğlu, Safiye'nin torunu... Lakin işte hayatın sırrı buydu. Ölüm küçük büyük, genç yaşlı demeden her an gelebilirdi.
...
Bunun yanısıra saray içinde bazı menfur lakırtılar dolaşmaktaydı. Öyle ki birkaç gün evvel sona eren yangın kendine son durak olarak Yeni Saray'ı belirlemiş ve kızıl alevlerini sarayın duvarlarına duvarlarına çarpıp geçmişti. Hal böyle olunca yüreklerde korku peyda olmuş ve alimlerin de desteklediği bir kehanet ortaya atılmıştı : Sultan Murad pek yakında ölecek !
Doğrusu bu korkunç bir kehanetti. Başta Murad olmak üzere yayılıp giden bu sözler herkesi derinden etkilemiş, bilhassa da padişah hasekilerini bir telaştır almıştı. Öyle ya olur da Murad ansızın bu cihandan göçecek olursa o vakit oğulları...
Ah...
...
***
Safiye Sultan Dairesi
Serin bir sabah vaktiydi. Safiye Haseki, kızı Fatma Sultan ile dairesinin terasından İstanbul'un yangın sonrası küle dönmüş olan grimsi yıkıntılarını seyre koyulmuştu. Canı ise hayli sıkkındı. Bir yanda yangın sonrası perişan olan ahali, diğer yanda evlat acısıyla yanmakta olan oğlu ve en mühimi de sağda solda lafı edilen malum kehanet...
" Validem, bilirim şimdi sırası değil lakin Halil Paşa ile olacak olan izdivacım... Bu bahara yapılacaktı. Fakat vaziyetler pek fena. Zannederim hünkar babam düğüne yanaşmaz. Sizce ne vakit olur düğünü... "
" Hanedan-ı Ali Osman nasıl bir ateşe düşmüş de düzlüğe çıkmaya uğraşır lakin cihanın akıl süsü dediğimiz kızımız hala oynaş düşünür. "
" Haşa validem. Ben... Ben yalnızca bilmek istedim. Malum onca hazırlık yapıldı. Sonra... "
Susmuştu Fatma. Susmuş ve mermer kaplı terasın tam orta hizasında asaletle durmakta olan annesine doğru ilerlemiş, akabinde de validesine içtenlikle sarılmıştı.
" Validem lütfen artık üzülmeyin. Hem Allah isteyen herkese sabrı verir. Eminim ki abim de sabredenlerden olacaktır. "
Usuldan gözlerini kapamıştı Safiye. Kırışmaya başlayan yüzünde seherin ayazını hissetmiş ve derince bir iç çektikten sonra da yüzünü evladı Fatma'ya dönmüştü.
" Biz de bunu murad ederiz kızım. Dilerim Arslanım sabrını ve dahi devasını bulur. "
Şimdi her iki sultan da susmuş, kendilerini harabeyi andıran manzaraya vermişlerdi. Bu manzara ki içinde nice acıları, korkuları ve dahi oyunları getirecekti şüphesiz. Lakin... Lakin henüz kimsenin bunu bilmeye, anlamaya kudreti yoktu. Olmayacaktı. Ta ki o korkulu gün gelene kadar...
...
***
Harem
Saray Koridoru
" Yine kim doğuruyor ? "
Mihriban Sultan'dı bu. Zümrütlerle bezeli muhteşem bir kaftan içinde güzelliğini gölgelercesine kaşlarını çatmış ve doğum için koşuşturan ebelere bakıp Canfeda Kalfa'ya sualini sormuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEMS-ÜL HÂRE
Fiction HistoriqueDillere destan güzelliği cesareti ve zekâsıyla herkesi kendine hayran bırakan Venedikli Sofia. Manisa Sarayı'nda şehzadeye hediye edilen ve herkesi büyüleyen bir esir. Kanuni'nin torunu, Üçüncü Murat'ın önce gözdesi sonra eşi. Üçüncü Mehmet'in ann...