7 Aralık 1583
Hava soğuktu. Kışın ayazı vuruyordu yüzlere. İşte böyle bir soğukta tüm ihtişamıyla bir tabut belirmişti Bahçesaray'ın avlusunda. O tabutun içinde cümle cihanın saydığı, ana bilip dualarına kattığı devrin validesi ve dahi bir zamanların hayırlar ve güzelliklerle anılan sultanı Nurbanu yatmaktaydı.
Ölüm hiç beklenmedik bir an ve vaziyette gelmişti valideye. Öyle ki ne hizmetindeki cariyeler ne de ağalar anlayabilmişti ne olduğunu. Her şey sanki bir göz açıp kapaması denli çabuk olmuştu. Ah... Ölüm zaten böyle bir şey değil miydi ?
...
Ölüm aniydi kabul. Ancak bir şaibe kalmıştı akıllarda. Sabahtan sapasağlam olan valide, gelini Safiye'nin gelmesiyle göçüvermişti öte aleme. Hal böyle olunca da ister istemez bir huzursuzluk giriyordu insanın içine. Hele de valide ile Safiye'nin bıçak kemiğe dayandı, diyecek denli uzun yıllardır süren düşmanlıklarını bilince...
...
Yol
Bahçesaray - Yeni Saray İstikameti
Korkuluydu Safiye. Benzi beyaza çalmış halde tir tir titremekteydi üstelik. Bahçesaray'a gitmek istemekle büyük bir hata yapmış ve nihayetinde de kabak onun başına patlamıştı. Ah... Validenin ölümüne en çok o sevinecekken, uzunca vakit bugünü beklemişken, şimdiyse bu ölümle en çok sarsılan o olup çıkıvermişti işte.
" Allah'ın belası kadın! Öldü gitti ama ölümü bile başıma iş açtı. Giderken dahi beni zora düşürdü. "
Ağlıyordu Safiye. Biliyordu ki olur da Sultan Murad söylenenlere itibar edecek olursa o değil sürülmek ibreti alem adına işkencelerle darağacına götürülür ve dahi etleri liğme liğme edilinceye kadar da zulmedilirdi.
" Allah aşkına susun sultanım. Zaten kellemiz koltukta, duyan olursa vallahi saraya varmadan şuracıkta alıverirler canımızı. "
" Alacaklar zaten Bülbül ! Murad'a kendimizi inandıramazsak akşama varmaz bizi de toprağa koyarlar."
" Rabbim korusun sultanım. "
Çaresizdi Bülbül Ağa. Daha evvel kendini hiç bu denli bir çıkmazın içinde bulmamıştı o. Lakin başa gelen çekilirdi, elbet. Her ne pahasına olursa olsun sadakat yemini ettiği sultanını koruyacak ve icap ederse bunun için kendini feda edecekti.
" Dinle Bülbül ! Saraya varır varmaz hünkar bizi huzuruna çağırtır. Her ne derse desin her ne yaparsa yapsın inkar edeceğiz. İşittin değil mi beni ? Üzerimize atılan bu çamurdan kurtulacağız."
" İnşallah sultanım. Ben kendimden geçtim gayrı. Tek dileğim size bir hal gelmesin de... "
Düşünüyordu Safiye. Ne yapmalı ne demeliydi de kurtarmalıydı canını ? Acaba Mehmed'i mi Ayşe'si mi kurtarırdı onu yoksa Murad'ın ona olan zaafı mı ? Belki de her ikisi...
Ancak kararlıydı Baffo Kızı. Ne yapıp edecek lakin bu cenderenin içinden kendini kurtaracaktı.
" Ah... Allah'ım sen yardım et. "
...
***
Yeni Saray
Has Oda
" Murad, validem... Doğru mu işittiklerim ? "
Esmahan Sultan'dı gelen. Baştan ayağa siyahlara bürünmüş halde ağlamaktan şiş gözlerle koşup gelmişti saraya. Murad ise herkesten üzgün, hasekisi Nazperver Sultan'ın tesellileri arasında kendine gelmeye çalışıyor ve bir yandan yaş dolu gözlerle ablasına bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEMS-ÜL HÂRE
Ficción históricaDillere destan güzelliği cesareti ve zekâsıyla herkesi kendine hayran bırakan Venedikli Sofia. Manisa Sarayı'nda şehzadeye hediye edilen ve herkesi büyüleyen bir esir. Kanuni'nin torunu, Üçüncü Murat'ın önce gözdesi sonra eşi. Üçüncü Mehmet'in ann...