Safiye'nin Acısı

336 10 16
                                    

1 HAFTA SONRA

Osmanlı Sarayı

Has Oda

" Demek yarın sabah Edirne'ye uğurlayacağım seni. Sahi nereden çıktı şimdi bu? "

Huzursuzdu Nurbanu Sultan. Oğlunun Edirne'ye ava gideceğini öğrendiğinden beridir gerilmişti. Başta Murad'ın bu geziye Safiye'yi de götüreceğinden ötürü razı gelmemiş olsa da Safiye'nin verdiği gebelik haberi sebebiyle yolculuk yapamayacağından, Safiye yerine onun bu kez Ruhsar ile gideceğine sevinmişti. Fakat yine de bir ana olarak evladından uzakta kalmaya dayanamıyordu işte.

" Merak etmeyin validem. Bahara kalmadan dönerim. Hem yalnızca kafamı dinlemek niyetim. Ahaliye de görünmekte fayda var."

Gülümsemişti valide. Akabinde de tıpkı küçük bir çocukmuşcasına oğlunu bağrına doğru yatırıp sevmişti.

" Sen benim her şeyimsin Murad. Oralarda pek dikkat et kendine. Bana da yaz mutlaka. Malum aklım hep sende olacak. "

" Yazarım validem. Ha, bu arada nicedir sizinle bir hususta konuşmak isterim. Yeri gelmişken diyeyim. Esmahan'a ne olur böyle? Paşayı istemez etmez bilirim amma... "

" Sen ona bakma arslanım. Onun derdi Sokullu değildir. Öyle ya ona en alasını da versen yine razı olmaz, eser gürler böyle. "

Yüreği ağzına gelmişti Nurbanu'nun. Öyle ki Sokullu onun sağ koluyken sırf Esmahan'ın çocuklukları yüzünden onu kaybetmek istemiyordu.

" Hanemde bulunan herkesin saadetini isterim validem. Bu sebeple Esmahan'ın huzuru benim için mühimdir. "

" Sen bunları dert edinme. Esmahan bu, elbet yola gelecektir. "

Validesini sessizlikle yanıtlamıştı, Murad. Ardından da sol elinin baş parmağına taktığı yakut yüzükle oynamaya başlamış ve halinden de belli olduğu üzere düşüncelere dalmıştı.

Nurbanu ise zamansız dile gelen bu konunun ileride sıkıntı yaratacağından emin olmuş vaziyette gergin mi gergindi şimdi. Ona her daim taht yolunu açmış olan damadı Sokullu'nun nikahtan düşürülüp makamından edilmesinin kelamı dahi onu ürpertmeye kafiyken o bunun içindeydi.

" Geçen Cafer Ağa ile has bahçede tesadüf ettik. Halleştik."

" Bilirsiniz Manisa'dan bu yana ilmiyle, yiğitliğiyle yoldaşlık eder bana. Nazarımda kıymeti büyüktür."

" Bilirim arslanım. En mühimi de sadıktır Cafer. Bilirim. Hal böyle olunca kendimce düşünüp bir karara vardım. Lakin tabii senin için de münasipse..."

" Söyleyin validem. "

" Mehmed... Derim ki Cafer Ağa'yı da lalalarının arasına mı katsak? Neticede ilmine, fikrine ehemmiyet verdiğimiz bir adam. Sana rehberlik ettiği gibi torunuma da eder. Fena mı?"

Zeki kadındı Nurbanu. Sadakatle bağlı bulduğu Cafer'i torununun üzerinde gözcü yaparak tahakküm kurmak istiyor bunun için de lalalık fikri hususunda ısrarcı davranıyordu. Mehmed ki, gelini Safiye'nin oğluydu. Üstelik de devletin veliahtı, gözdesiydi. Onu kontrol altına aldı mıydı Safiye'yi de pekala hükmü altına alabilirdi.

" Buna lüzum var mıdır bilemedim validem. Ancak gönlünüzden geçen buysa... Kabul. "

İçi içine sığmıyordu şimdi Validenin. Öyle ki oturduğu yerden tuzaklarını, ağlarını gelinin ayağı dolansın diye örüyordu. İşte bir kez daha zafer onundu. Her daim olacağı gibi...

***

Safiye Sultan Dairesi

Sabahtan bu yana yatağından hiç çıkmayıp hıçkırıklar içinde ağlamaktaydı baş haseki. Hünkarıyla nicedir hayalini düşlediği Edirne gezisi gebeliği sebebiyle suya düşmüş, yerine rakibesi Şems-i Ruhsar Haseki refakatçi olarak seçilmişti.

ŞEMS-ÜL HÂREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin