Sultan Mehmed-i Salis Devri Başlıyor

197 10 14
                                    

27 Ocak 1595

Osmanlı Devleti

Cuma namazının ardından Boğaz civarından atılan yüz bir pare top atışıyla Osmanlı mülkü yeni bir devrin başlayacağını anlamıştı. Zira yüz bir top yeni bir saltanatın başlangıcını temsil ediyor ve böylece bu değişim cümle ahaliye alenen duyuruluyordu.

Bu sesi duyan odalarında mahpus hasekiler ise göğü inletircesine haykırıp sanki sözleşmişcesine de üzerlerine süngülenmiş olan kalın kapıları yumrukluyor, yürekleri hoplatacak denli de bağırıp duruyorlardı. Harem halkı da onların bu feryatlarına ortak oluyordu elbet. Hal böyle olunca da ne harem içinde ne de dışında bir şenliktir yapılamıyor, bu kutlu gün adeta kara bir güne evriliyordu.

...

Valide Safiye Sultan ise tam tekmil cülusa hazırdı. Kızları Ayşe ve Fatma Sultanlar, gelinleri ve torunlarıyla birlikte biad törenini izlemek için Adalet Kulesi'ne çıkmış, tüm ihtişamıyla kafesli pencerenin önünde yerini almıştı.

Nefesler tutulmuştu. Babüssade Kapısı büyük bir nidayla açılmış ve o kapıdan ilkin Sultan Murad Han'ın tabutu çıkıp ardından da Şeyhülislam Bostanzade'nin askere durumu izah etmesinden mütevellit kapıda hanedan kırmızısı kaftanı ve sorguçlu  sarığıyla Sultan Mehmed-i Salis Han görünmüştü.

Ah... İşte başarmıştı Baffo Kızı. Seneler evvel de dediği gibi vakti geldiğinde oğlunu bu kutlu taht üstüne oturtmuştu. Oğlunu aleme sultan kendini de cihana melike eylemişti. Sözünü tutmuş ve yapmıştı. Başarmıştı.

...

***

Adalet Kulesi

" Şükürler olsun, Rabbim bize bugünleri görmeyi nasip etti validem. İnşallah bundan böyle de abimin bahtını açık, tahtını da sağlam eyler. "

Ayşe Sultan'dı bu. Zümrüdi yeşillikler içine bürünmüş halde validesine doğru bakıp gülümsüyor, bir yandan da hünkar abisi adına iyi dileklerde bulunuyordu.

" Hep bugünü beklemiştik. Gördük elhamdülillah. Hoş, hünkar abin ardına bunları takıp gelmeseydi, biz çoktan o tahtı Babüssade önüne kor ve dahi evladımızın saltanatını evvel görürdük ya.  "

Böyleydi Safiye. Bu söylediğinde haklı olsa da gelinlerine karşı acımasız, kibirli ve dahi sert oluşu ortamı geriyor ve ister istemez insana nefret duygusu aşılıyordu. Kabul, oğluna gönderdiği Ferhad Ağa Manisa'ya dört günde varmış ( 20 Ocak ) fakat Mehmed yanında haremini de getirmek isteyince aslında dört beş günde gelebileceği yolu tamı tamına bir haftada gelebilmişti. Ancak yine de gelmiş ve saltanatı salimen devralmıştı. Safiye de oturup buna şükredeceği yerde elindeki ilk fırsatla gelinleri üzerine yürüyor, onlara gözdağı vermek istiyordu.

" Nasip bugüneymiş validem. Hem fena mı oldu, hünkarımızın bu kutlu gününe bizler de şahit olduk. "

O an işittiği bu söz üzere gök mavisi gözlerini öfkesinden kısmış ve kıymetli taşlarla bezeli kudretli tacı altında bir güneş misali parlayan yüzünü de ivedilikle sesin geldiği yöne doğru çevirmişti Safiye. Bu sözü kimin ettiğini gördüğü bir çift kara gözün sahibinden tanımıştı. Bu gelini Halime'den başkası değildi. Yanında kızı Gevherhan ile henüz üç yaşında olan oğlu Mustafa da vardı. Üstelik bu kadın karnının şişliğinden belliydi ki bir kez daha hamileydi.

" Görüp görebileceğin ilk ve son kutlu olur inşallah Halime. "

...

Belliydi ki sinirler gerilmişti. Lakin gerçek şuydu ki Mehmed'in hiçbir eşi bu yeni valide sultana karşı gelmek şöyle dursun sözünün üstüne söz söyleyemezlerdi. Zira o kötülüklerin anası Safiye Sultan'dı. Ola ki bir kez olsun birini mimledi mi ne yapar eder onu ortadan kaldırırdı. Zaten Handan da, Ab-ı Leyal de, Fatma da, Halime de bundan korktuklarından susuyor, boyun eğmekle yetiniyorlardı. Fakat arada bir de olsa bir tek Halime... Bir tek o karşı koyabiliyordu ona. O ayak diriyor, kendini ezdirmeyi bir tek o kabul etmiyordu.

ŞEMS-ÜL HÂREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin