Ayşe Sultan'ın Düğünü / Güç Gösterisi

216 13 53
                                    

Mayıs, 1586

Şu dokuz gündür saray halkı daha evvel hiç görmedikleri bir düğüne şahit olmaktaydı. Öyle ki bu düğün onların hayal dahi edemeyeceği cinstendi. Zira Safiye'nin büyük kızı, Murad'ın ise gözünün nuru olan Ayşe Hümaşah Sultan ile İbrahim Paşa'nın izdivacı vuku buluyordu.

Hediye bohça ve sandıklarından çıkan cevahir işlemeli istefanlar, elmas, yakut, lal ve zümrüt işli levhler, bilezikler, duvak ve çizmeler İstanbul şekerlemecilerinin hünerlerini yansıtan şekerleme sepetleri ve tepsileri, harem halkı için diktirilen üç bin hilat, bu düğün vesilesi ile hareme akan zenginlik görenlerini kıskandırıyor, maliyetleriyle de dudak uçuklatıyordu.

Ancak Ayşe Hümaşah ki babasının en sevgilisi, en kıymetlisi olduğundan hiçbir şeyden eksik bırakılmaması hususunda Sultan Murad Han hazinedarına emir vermiş, bununla da yetinmeyip kızı adına kendi hazinesini dahi açtırmıştı.

Safiye ise mutluydu. Nihayet arzularını bir bir hakikate erdirmiş ve gücüne güç katmıştı. İstikbal adına kuvvetli bir ittifaka imza atmış, şükür ki bu uğurda oğlu Mehmed'i de desteksiz komamıştı.

Şüphesiz ki bu onun gibi bir sultan için elzemdi. Hele ki veliahtın anası olan bir kadın için...

...

***

Harem / Taşlık

Taşlık boyu saçılan saçılar som altının en halislerindendi. Üstelik hasekilerden tutun da kıdemsiz cariyelere kadar dağıtılan değerli taşlardan yapılma takılar, Ayşe Sultan'ın ne denli büyük bir öneme sahip olduğunun en büyük deliliydi.

Bunlar görünen yüzüydü. Oysa dışarıda padişahın kızı adına hediye ettiği Ak Yele isminde asil bir at durmaktaydı. Yuları altın ipliktendi. Elmaslarla süslü hilat dahi giydirilmişti bu ata.

Peki hepsi bu kadar mı ? Eğlencelerin merkezi olan At Meydanı'nda şu dokuz gündür büyük bir cümbüş süregelmekteydi. İstanbul esnafının dahi bu sultan hanım adına gönderdikleri hediyelerle on deve yükü çeyiz de dosta düşmana gösterilmek adına meydanda bekletilmekte olup gelinin hanımın da bu kervana gayrı dahil olması murad edilmekteydi.

Sultan ise baba sarayındaydı. Harem ortasında musiki ve türlü raksların arasında tıpkı anası Safiye misali bir güneş gibi parlamaktaydı. Hemen yanında ise kardeşi Fatma Sultan yer alıyordu. Bu sultan hanım ise izdivacına tanık olduğu ablasına gülümsüyor ve Allah'tan ona mutlu bir yuva niyaz ediyordu.

...

" Sultanım, devlet erkanı Babüsselam önündedir. Gayrı vakit gelmiştir. "

Canfeda Kalfa'nın bu sözü üzerine taşlıkta bulunan herkes sözleşmişcesine ayağa kalkmış ve ardından üstündeki pırlantaların ağırlığından yerinden doğrulmaya zorlanan gelini oturduğu yerden kaldırmışlardı.

Doğrusu hem Murad'ın kadınları hem de yılların gediklileri böylesi bir düğüne ilk kez şahitlik ediyorlardı. Hal böyle iken bu törenden etkilenmemek mümkün değildi. Üstelik tuhaf gelecek fakat saray halkı Safiye'den olma Ayşe Sultanlarını pek bir severdi. Zira onun merhametli yüreğini ve içleri ısıtan gülümsemesini herkes bilirdi.

" Validem... "

" Kızım... "

Bu Sultan'ın evine, ailesine son bir vedasıydı. Öyle ki birazdan dışarıda onu bekleyen atına binecek ve dahi oradan da kocasının sarayına varacaktı.

"Bana hakkınızı helal ediniz validem."

O an içinin burulduğunu hissetmişti, Safiye Haseki. Zira kızının Paşa'da zerre gönlü olmadığını biliyor fakat buna rağmen de onu evlendiriyordu. Ancak her şey Mehmed içindi. Bu uğurda nasıl ki Safiye gecesini gündüzüne katıp da her şeyle baş ediyorsa Ayşe de bir kardeş olarak onun yolunu açmalıydı elbet. Hem vakti gelince Fatma da aynını yapacak ve dahi veli nimetleri olan Mehmed'i el birliğiyle tahta taşıyacaklardı.

ŞEMS-ÜL HÂREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin