Merhabalar :) İlk defa Jimin'in ağzından bölüm yazdığım için manas destanı gibi yazdım kusura bakmayın hkjkdkdjgkfkgjfvjh
.
.
.Park Jimin'den
Güneş uçsuz maviliklerin ufuklarından başını göstermişti. Bu gecede uyku girmemişti gözlerime, onsuz her zamanki gibi. Tan aydınlığının gökyüzünü yararken ki oluşturduğu kızıllık gibiydi onun gözleri. O kadar eşsiz, o kadar güzel. O güzellik ellerimden kayıp gideli 5 yıl olmuştu. Onsuz geçen her gece ömrümden bir saniye daha götürüyordu. Onsuz nefes alamıyordum. Onsuz bir hiçtim. Onun varlığıyla varolmuştum ben. Beni ayakta tutan sadece oydu. Şimdi hiçbir şeyim kalmamıştı. Onu o kadar çok seviyordum ki onu korumak için kendimden vazgeçtim.
Aslında hikayenin aslı bundan 7 yıl öncesine dayanıyor. Yani Hei Jun'dan öncesine.
Üniversite 3. Sınıftım. Aylağın serserinin önde gideniydim. Bir arkadaş grubum vardı. Ben, Sun Mi ve Dook Hwa. Sun Mi ve Dook Hwa zamanla sevgili oldular. Birbirilerini çok seviyorlardı. Aynı benim Hei Jun'u sevdiğim gibi. Aramızdan su sızmıyordu. Yediğimiz, içtiğimiz ayrı gitmezdi. Anlayacağınız çok mutluyduk.
Bir gün buluşmuş otururken
"Seul'de gidelim mi?" demiştim.
"Ne işimiz var Seul'de?" dedi Sun Mi.
"Hiç okul yok diye söyledim." dedim.
"Aslında güzel fikir ama malum hava bir açıp bir kapıyor. Meteorolojinin ne dediği belli değil. Kar yağacak diyorlar. Arabada kış lastiği yok. Kar yağabilir. Kaza yapabiliriz." demişti.
Ama ben onları zorla ikna etmiştim. Onları ikna edesiye hava kararmıştı. Üzerine kar da yağıyordu. Bu görüş açımızı zorlaştırmıştı ve korkulan olmuş biz bir kamyonla kaza yapmıştık. O çok direnmişti. Sımsıkı tutunmuştu hayata ama kader onları ayırdı. Sun Mi ölmuştü. Dook Hwa kaç kere intiharın eşiğine gelmişti. Bir gün Sun Mi'nin mezarına ziyarete gittiğimizde,
"Sen yaptın!" demişti.
Bir anlık şaşırmıştım.
"Ne?" diye şaşkınlığımı belirtmiştim.
"Senin yüzünden öldü o. Senin ısrarın yüzünden çıktık o yola."
"Dook Hwa şuan kendinde değilsi-"
"Ben her haltın farkındayım. Eğer sen zorlamasaydın o lanet yola çıkmayacaktık ve o ölmeyecekti." demişti sinirle.
"Tanrıdan dilerim ki bir gün bir kadına o kadar aşık ol ki onsuz nefes alama. Ondan kopmadığın zaman, işte o an geldiğinde onu gelip senin elinden alacağım." demişti.
O zamanlar bana bu sözleri bir anlam ifade etmiyordu. Ta ki Hei Jun'u tanıyana kadar. O resmen benim hayatımın tamamı olmuştu.Evliliğimizin ilk ayı çok güzeldi. Dünyanın en mutlu adamıydım. İş yerinde bilinmeyen bir numara aramıştı. "Alo?" demiştim. Aslında, tanımadığım numaraları açmazdım ama bunun ardı arkası kesilmiyordu.
"Alo! Beni tanımadın mı Jimin?"
diyen ses beni ürpetmişti.
"Dook Hwa?"
"Merhaba eski dostum. Nasılsın?" demişti alaycı bir tonda.
"Numaramı nereden buldun?" demiştim öfkeli sesle.
"Ah hadi ama arkadaşlar birbirlerini kollamalı, aramalı, sormalı değil mi?"
"Ne bok yemeye aradığını söyle." "Hey, terbiyesizlik hiç yakışmıyor. Oysa ben evlendiğini duyup tebrik etmek istemiştim."
"Ona dokunursan seni gebertirim." "Şuan rol çalıyorsun. Bunu diyecek olan ben olmalıyım."
"Ne diyorsun sen ya?"
"Şunu diyorum; şuan git ve karına sımsıkı sarıl. Çünkü yakında o sana değil kara toprağa sarılacak."
"Senin o çeneni si-"
"Nefesini boşuna tüketme. Karının ardından ağlamak için lazım olacak" demişti ve kapatmıştı.
Bunu birkaç defa daha tekrar etmişti. Polis bir arkadaşıma başvurmuştum ama numarayı bulamıyorlardı. Hei Jun'un saç teline zarar gelmesi benim ömrümden ömür götürürdü.Bir gün Hei Jun evdeyken eve hırsız girmişti. O ölesiye korkmuştu. Onun yaptığını biliyordum. Beni tekrar aradığında,
"Ne istiyorsun karımdan? Ne istiyorsun benden? Ne istiyorsun bizden?" diyerek sitem etmiştim.
"Sevgili karından hiçbir şey istemiyorum. Benim sorunum seninle." demişti.
"Ne istiyorsun ne? Hangi fare deliğindeysen çık ortaya?" demiştim.
"Aaa fare falan ayıp oluyor ama." "O ayıbı alıp senin müsait bir yerine sokarım. Ne istiyorsun benden?" demiştim sesimdeki sinir tonundan anlaşılıyordu.
"Eğer karının yaşamasını istiyorsan ondan boşanacaksın." "Pardon, başka bir isteğin var mı?" dedim alaylı bir şekilde.
"Evet. Bunu yapmazsan onun güzel boğazını sıkmaktan zevk alacağım."
"Ona dokunamazsın." "
Öyle mi? Aslında geçen gün giderken üşümesin diye üzerini bile örtmüştüm."
"Kendini ne zannediyorsun bilmiyorum ama eğer böyle bir şey yapmaya kalkarsan seni kendi ellerimle öldürürüm."
"Hahahaha çok komiksin eski dostum. Yüzümü güldürüyorsun. Ne kadar ciddi olduğumu yakında anlarsın." demişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PROMİSE 💙 /PJM
Fanfiction- "Çünkü bebeğimin kaderi başından belliydi. Biliyorum iğrenç bir histir, babasız büyümek. Ama benim çocuğum buna mecburdu." Birbirini hala seven bir çift ve yakalarını bırakmayan, bir türlü unutamadıkları geçmişi. Bakalım dalından koparılmış çiçek...