25

246 16 33
                                    

Hei Jun'dan

Şirketten çıkıp eve gelirken sabah yaşananları düşündüm. Bu gerizekalı ne istiyordu kendinden? Hiç mi canının kıymeti yok? Bir de acımıyor diyor. O esnada Jimin'in söylediği kelimeler yankılandı kulaklarımda.

"Beni görmezden geldiğin, yüzüme bile bakmadığın her an acıyor zaten farketmez."

Neden benden bu kadar çabuk ona alışmamı bekliyor? Yokluğuna daha yeni yeni alışmışken neden yeniden varlığı bana acı veriyor?

Düşüncelerimi bir kenara bırakıp bir yarım saat sonra eve vardım. Arabayı park edip eve doğru yol aldığım sırada Dan Bi ve Jimin'in konuştuğunu gördüm. Dan Bi bir şeyler söylüyor o da eskiden aşık olma sebebim olan gözleri kaybolana kadar gülümsüyordu. 5 dakika sonra Jimin onu öpüp apartmana girdi. Dan Bi'de yanıma geldi.

"Kızmadın değil mi anne?"
"Niye kızayım kızım?"
"Jimin hyung yabancı değil onunla konuştuğum için kızmadın değil mi?"
"Sana tehlikeli yabancılarla konuşma dedim. Onunla konuşabilirsin. O senin..."
"O benim?"
"O senin için yabancı değil."
"Ha anladım peki annecim."
"Hadi içeri girelim." dedim ve elinden tutup apartmana girdik.

Gecenin bir yarısı telefonuma gelen bildirim sesiyle telefonumu elime aldım.

*1 yeni mesaj *."

 +82********* : Gökyüzü bugün fazla güzel. Yoksa sen misin güzelleştiren geceyi? "

Bravo sana Hei Jun. Bir gün de günün olaysız geçsin. Jimin olduğunu düşünmüştüm bu numaranın ama onun numarasını silmemiştim. Esrarengiz notlardan sonra bir de bu numara çıktı başıma. Sabaha kadar Jimin olup olmama ihtimalini düşündüm. Sabaha karşı koltukta uyuyakaldığımı çalan alarmın sesiyle yerimden doğrulmaya çalıştığımda anladım. Her tarafıma ağrılar girmişti. Etrafımda kollarımı açarak esnedim. Gidip üzerimi giyindim. Erken kalktığım için herkes uyuyordu. Onları rahatsız etmeden evden çıktım.

Aşağıya inip Bum'un kapısını çaldım. 2. Kere bastıktan sonra Bum uykulu bir şekilde kapıyı açtı.
"Günaydın Bum"
"Günaydın Hei Jun. Bir sorun mu var?"
"Yok. Şey seni yemeğe davet edecektim. Müsait misin?"
"Müsaitim. Zevkle geleceğim."
"Teşekkür ederim."
"Ben teşekkür ederim akşam görüşürüz."
"Görüşürüz." dedim ve arkamı dönüp aşağıya indim. Arabama binip şirkete doğru yola çıktım.

Şirkete vardığımda arabadan inip kapıyı kapattım. Şirketten içeri girip odama çıktım. Yaklaşık şu iki hafta da projenin çizim taslağını bitirmiş sayılırdık. Sonra bunu çizime aktaracağız. Sonra da 3 boyutlusunu yapacaktık. Yani daha işin 3/1 'ni tamamlamıştık. O yüzden erken geldiğim için işe erkenden koyuldum. Akşam da erken çıkmam lazımdı zaten. Yemek için. Çizimin üzerine yoğunlaştım. Birkaç saat sonra kapımın çalınmasıyla "Gel" çağrısını yaptım. İçeri giren Jimin'e baktım. Başı önünde içeri girdiğinde elindeki dosyayı bana uzattı sargılı eliyle. Sargısı kanamıştı. Bir de o kadar pansuman yapmasını ve enfeksiyon kapmamasını söylemiştim.

"Bu dosya da seninde imzan gerekiyor." dedi. İşimi bir yana bırakıp gözlerimi önce eline sonra yüzüne çıkardım. "Neden sargını değiştirmedin? Sana pansuman yapmanı söylemiştim."
"Sen sardın çünkü." 
"Kanamış Jimin iltihap mı kapsın istiyorsun?"
"Pek umurumda değil." Göz devirdikten sonra
"Bekle beni burada" dedim.
Odanın içinde köşede bulunan dolaptan ilk yardım kitini alıp geri döndüm yanına. "Uzat elini." dedim.

Sargısını açarken içim gidiyordu. Sadece aklımda canının acısı vardı. Yavaş yavaş açtığımda tekrar kanamış elini temizlerken gözümden bir yaş süzülüp eline damlamıştı. O gözyaşımı teninde hissedince eliyle çenemi tutup kaldırmıştı.
"Hey, gözünden gelen inci tanesi de neyin nesi?" dedi.
"Hiç elini uzat da sarayım." dedim. Elini yanağımda gezdirip gözyaşımı sildi. Elini sarma işlemini bitirdikten sonra ona dönüp
"Bir dahakini aksatma. Aksatırsan daha kötü olur." dedim.
"Hava almak ister misin?" diye yanıtladı.
"Hayır. Teşekkürler." dedim.
"İnat etme iyi gelir." dedi.
Bir süre etrafa bakındıktan sonra
"Hadi kalk gidiyoruz." diyip kolumdan tutup kaldırdı ve elinde iki kahve ile terasa çıktık.
"Kızın yani kızımız aynı sana çekmiş. Senin gibi güzel, kibar, gerektiğinde hazır cevap, çok zeki." dedi.
"Evet fiziksel özellikleri de sana benziyor. Yüzünde her nokta seni andırıyor. Dudakları, burnu, yanakları..." dedim.
Bir süre sessiz kaldıktan sonra
"Kendin kadar güzel eğitmişsin." dedi. Yüzüne biraz baktıktan sonra hafif tebessüm ettim.
"Senin yokluğunu çok ağır hissediyor" dedim.

Etrafa sessizlik hakim olmuştu. Bu sukuneti bölen Jimin'in sessiz hıçkırığı oldu. Ağlıyordu. Yönümü ona doğru döndüm. Dudaklarımı aralayıp bir şey diyecektim ki kısık bir
"Ö-özür dilerim." çıktı hıçkırıkların arasından. Onun gözyaşları sanki kalbime damlıyordu. Canımın yandığını hissettim. İkilem arasında kalmıştım. Sarılmak istiyordum ama bilmiyorum. Bu ikilem arasından kurtulup sarıldım. Başını anında boyun girintime gömdü.
"Ö-özür dilerim Hei Jun. Çok özür dilerim. Yaşattığım her şey için özür d-dilerim." dedi.
Sözlerini bazen hıçkırıkları bölüyordu. "Kızımla görüşebilir miyim? Merak etme sen söyleyene kadar babası olduğumu bilmez. Lütfen bunu benden esirgeme." dedi. "Peki görüşebilirsin." dedim. Belki hızlı bir karar verdim ama bilmiyorum. E  nihayetinde onun babasıydı. Buna hakkı vardı.

Ne kadar öyle kaldığımızı bilmiyorum ama en son öğle arasında buraya gelmiştik.
"Artık inmeliyiz." dememle zorunlu ayrılıp elinin tersiyle yanaklarındaki gözyaşlarını silip
"Haklısın inelim." dedi ve aşağıya indik.

Akşam erkenden çıkıp eve yemek hazırlamaya gittim. Saat 8'e doğru sofrayı Yuna ve Dan Bi kurmuş, ben de yemekleri bitirmiştim. Yuna biraz gecikmişti ama sebebini sorgulamadım. Hemen sonra Bum geldi. Gülücükler eşliğinde yemek yedikten sonra Bum'a her şeyi anlattım. Neden onu nişanlım olarak tanıttığımı, geçen olan olayları, Jimin'in kim olduğunu her şeyi anlattıktan sonra geç olduğunu söylediğinde evine yolcu ettim.

Günün yorgunluğuyla koltuğa oturup telefonu yine elime aldığım da dünkü numaradan bir mesaj daha gelmişti.

"+82********* : Eskiden yalnız olan yıldızlar şimdi senin gözlerinde sahiplerini bulmuşlar. "

PROMİSE 💙 /PJMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin