2k için özel bölümümüze hoşgeldiniz :')
.
.
.Park Jimin'den
"Ulan Jimin nerede? Jimin? Jimin'i bulun bana." diyen Namjoon hyungun sesiyle ona doğru koştum.
"Efendim hyung buradayım."
"Neredesin sen? Hoseok hyung nerede? Hala gelmedi mi? Yemin ederim çıldıracağım şimdi."
"Hyung bir sakin olur musun?"
"Bay Kim bir bakabilir misiniz?"
"Geliyorum. Jimin ara şunu nerede sor çabuk."
"Tamam hyung sakin ol." dedi ve görevlinin yanına doğru koştu.Ben de Hoseok hyungu aradım.
"Alo!"
"Alo hyung neredesin?"
"Yoldayım. Geliyoruz. Ne oldu?"
"Tamam Namjoon hyung çıldırdı burada."
"Ah neyse sen sakinleştirmeye çalış ve sen de sakin ol. Geliyoruz hemen."
"Tamam hyung dikkat edin."
"Tamam sen de görüşürüz."
"Görüşürüz." dedim ve telefonu kapattım.Bugün Namjoon hyung ve Yuna'nın düğün günüydü. İkisi de o kadar çok panik yapıyordu ki stresten bayılmamak için zor duruyorlardı.
"Baba" diyerek yanıma gelen Dan Bi'yi kucağıma aldım.
"Efendim prensesim."
"Baba annem ağlıyor."
"Nerede prensesim?"
"Gelin odasında."
"Tamam prensesim. Hadi sen arkadaşlarınla oynamaya devam et." dedim başından öpüp yere bıraktım.Gelin odasına varıp kapıyı çaldım. İçeri girdim. Hei Jun koltukta oturmuş ağlıyordu.
"Meleğim ne oldu? Niye ağlıyorsun?" diyerek yanına oturdum.
"Kilolu muyum ben Jimin?"
"Hayır meleğim."
"Çirkinleştim mi ben?"
"Hayır bunları nereden çıkardın şimdi?"
"Taehyung'un çocukları öyle dedi. Çok kilolusun dediler. Yürürken yer titriyor dediler."
"Ah o Taehyung'u bir elime geçireyim. Neyse sen çok güzelsin hayatım. Hamilelik sana çok yakışıyor. Hem onlar çocuk ne dediklerini bilmiyorlar. Takılma lütfen."
"Ama gezegenlerden birini yemiş gibi duruyormuşum. Karnım kocamanmış."
"Hayatım bebeğimiz günden güne büyüyor ve yakında onu dünyaya getireceksin o yüzden. Lütfen takma kafana böyle şeyleri. Doktor üzülme demedi mi sana?"
"Evet dedi."
"O zaman silelim gözyaşlarını ağlamak yok tamam mı?"
"Tamam." dedi.Ona sarılıp başından kokulu bir şekilde öptüm. O sırada kapı açıldı içeri Yoongi hyung geldi.
"Hşşşt yürüyen göbek Yuna'yı gördün mü?"
"Ama banane ya." diyerek ağlayarak odadan çıktı Hei Jun.
"Dilinin ayarına sokayım hyung. "
"Ben ne dedim de şimdi?" dedi. Hei Jun'un ardından çıktım.
Etrafa gözlerimi gezdirdim ama bulamadım. Yanımdan geçen garsonu durdurup sordum."Buradan geçen hamile bir kadın gördün mü? Kahverengi saçlı. Ela gözlü. Gül kurusu, tüllü bir elbisesi var. Görmedin mi?"
"Üzgünüm hayır efendim."
"Tamam neyse." diyip aramaya devam ettim. Telefonunu açmıyordu. 10 saniye içinde nereye kaybolabilirsin acaba?Çalan telefonumu açtım.
"Alo!"
"Alo Jimin biz geldik."
"Tamam neredesiniz?"
"Giriş kapısının önündeyiz."
"Girin o zaman hyung."
"Salak çocuk burada iki tane kapı var hangisi?"
"Yuna ve Namjoon'un isminin yazdığı kapı."
"Tamam." dedi. Telefonu kapatıp cebime koydum. Hei Jun'u aramaya devam ettim.Herkes sanki kör olmuş gibi görmedim diyor.
Birileriyle sohbet eden Seokjin hyungu görüp yanına gittim.
"İşte öyle olunca ben de katlanamadım tabi. Ah şu yufka yüreğim."
"Merhaba beyler. Seokjin hyung bir bakar mısın?"
"Bir dakika Jimin. Sonra tabi kimin haklı olduğu ortaya çıktı."
"Hyung acil bir bakar mısın?"
"Geliyorum. Tabi her zamanki gibi ben haklıyım."
"HYUNG BİR BAK DİYORUM SANA!"
"Hemen geliyorum beyler bir saniye." dedi ve beni kolumdan tutup uzaklaştırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PROMİSE 💙 /PJM
Fanfiction- "Çünkü bebeğimin kaderi başından belliydi. Biliyorum iğrenç bir histir, babasız büyümek. Ama benim çocuğum buna mecburdu." Birbirini hala seven bir çift ve yakalarını bırakmayan, bir türlü unutamadıkları geçmişi. Bakalım dalından koparılmış çiçek...