Seokjin hyung?"
"Ya Seokjin hyung. Terbiyesiz herifler. Olum diğer şerefsizlerin hiçbiri açmadı. Neyse o yüzden senin cezan daha hafif olacak. Her neyse sen nerdesin şuan?" "Şirketteyim. Çıkarım birazdan. Noldu? Sen nerdesin?"
"Anladım. Ben Seul Havaalanındayım. Yani daha yeni indim. Sen ne zaman çıkarsın?" "Çıkarım 10 dakika bekle beni orada"
"Tamam o zaman. Görüşürüz"
"Görüşürüz." diyip telefonu kapattım.Mesai saati bitince ceketimi alıp şirketten çıktım ve havaalanına doğru yola çıktım. "Alo! Hyung ben Havaalanındayım sen nerdesin?"
" Hah, ben seni gördüm el sallıyorum. Sağına bak."
Etrafımda döndüm ama göremedim. "Hyung beni gördüysen gelsene. Ben seni göremiyorum."
"Bekle geliyorum." dedi.Sağ taraftan elinde valizlerle - evet bir sürü valiz - gelen kafasında beyaz kuzuya benzer bir şapkayla Kim Seokjin.
"Naber hayırsız 5.?" diyip sarıldı. Ben de ona sarıldım.
"Ne o bize numara mı verdin?" "Evet küçükten büyüğe sıraladım." dedi beraber güldük.
Önce valizlerine sonra ona baktım. "Hyung bir şey sorabilir miyim?" "Sor"
"Zor olmadı mı yolculuk hem de bu kadar valizle?"
"Üstü kapalı ne demek istediğini anlıyorum."
"Yok, yok yani sana zorluk olmadı mı diye"
"Aynen öyle aynen."
"Hyung saçmalama başımın üstünde yerin var."
"Her neyse hadi beni evine götür çok açım."
"Tamamdır hadi gidelim." dedim ve arabama atlayıp eve doğru yol aldık.Onun kapısının önünden geçerken uzun uzun baktım. Acaba açarsa belki yüzünü görürüm diye. Sonra seokjin hyung aklıma geldi ve eşek ölüsü valizleriyle yukarıya çıkıp eve girdik.
"Hyung cinayet falan işleyip valizlere mi koydun cesedi? Bu ne ağırlık be? Yoksa suçu bize mi kitleyecekdin?"
"Açığımı buldun şuan hiç olmadı bu" dedi alaycı ses tonuyla.
"Salak salak konuşma da mutfak nerde?"
"İnsanlar lavaboyu sorar bu mutfağı soruyor. Karşıda görmüyor musun?"
"Sus be ben yemek yiyeceğim rahatsız etme"
"Emrin olur"
"Çekilebilirsin."
Elimi alnıma sertçe vurdum. "Namjoon hyung? Namjoon hyung nerdesin?"
Odaları gezdim ama bulamıyordum. Telefonumu çıkarıp aradım.
"Alo? Namjoon hyung nerdesin?"
"Alo! Canım ramen çekti onu almaya çıktım. Evde kalmamış."
"Tamamdır hızlı gel eve bir boğaz daha eklendi."
"Tamam görüşürüz." dedi ve telefonu kapattı.Namjoon hyung geldikten sonra Jin beye yıktık ramen yapma işini elinden gelen bir tek yemek yapmak ve yemekti zaten. Akşam Jin hyung bize soju içmeyi teklif etti. Herif su gibi içiyor. Namjoon hyung kesin dille reddetti. O zaten ikram edilmediği sürece içmezdi. Ben de bir bardak içtim.
Gecenin ilerleyen saatlerinde Seokjin hyunga neden geldiğini sorduk. Bu onu istemediğimizden değildi. O genellikle ev kuşudur. Çok sevmez gezmeyi. Hani şey insanı değildir ; 'valizlerimi toplayayım da gezeyim' insanı değildir o yüzden.
"Babam beni evden kovdu gençler." "Ne?"dedik aynı anda.
"Duyduğunuz gibi baya evden defol git dedi. Ben de buraya geldim. Aslında ilk Taehyung'ları düşündüm ama aramızda bir o evli olduğu için rahatsız etmek istemedim. Namjoonun da seninle kaldığını biliyordum. Jk şerefsizi telefonu açmadı. Kim bilir hangi kızı kandırıp ağına düşürüyor. Hoseok ve Yoongi zaten Seul'de değil. Bir siz kalmıştınız o yüzden geldim. Ha derseniz ki 'hyung sen bize yük olursun' diye gider başka bir yer bulurum. "
" Saçmalama hyung. Sana Havaalanında da söyledim. Başımın üstünde yerin var. Tek merak ettiğim şey baban niye böyle bir şey yaptı? "
" Sorun bu yaşıma gelmiş olup hala evlenmemem kız kardeşim onların kucağına torun verirken ben hala yerimde sayıyormuşum. Aileye katkım yokmuş. Ben de kendimi fazlalık gibi hissettim. 'Ben senin aşağılamalarına maruz kalmak zorunda değilim' dedim o da 'defol git o zaman' dedi ben de eşyalarımı toplayıp geldim. " dedi sesinde hüzün vardı.
" Üzülme hyung biz de senin bir aileniz. "
" Teşekkür ederim iyi ki varsınız. "
" Gençler hadi yatalım. Jimin yarın şirkete seninle gelmem lazım. Proje departmanında imzalamam gereken belgeler varmış. "
" Peki hyung. Seokjin hyung ben sana yastık yorgan getireyim burada yat olur mu? "
" Farketmez olur. "dedi. Ben de içeriden yastık yorganı alıp Seokjin hyunga verdim.Odaya döndüğümde yere düşmüş bir fotoğraf gördüm. Elime alıp yatağa oturdum. Fotoğrafta ben ve Hei Jun vardık. Arkamızda da Paris. Eyfel Kulesi önünde kalp yapmıştık. Yarısını ben yarısını o. Sebepsiz duygulanmama neden olmuştu. Şimdi bana bu fotoğraftaki gibi bakmıyordu. Bakacak mıydı tekrardan onu da bilmiyordum. Bu canımı yakıyordu işte. Elimdeki fotoğrafı kalbime bastırdım. Ne zaman gözlerimi kapatıp uykuya daldığımdan haberim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PROMİSE 💙 /PJM
Fanfiction- "Çünkü bebeğimin kaderi başından belliydi. Biliyorum iğrenç bir histir, babasız büyümek. Ama benim çocuğum buna mecburdu." Birbirini hala seven bir çift ve yakalarını bırakmayan, bir türlü unutamadıkları geçmişi. Bakalım dalından koparılmış çiçek...