Hei Jun'dan
Yarın yıl dönümü balosu olduğu için şirkette koşuşturmaca içerisindeydik. Öğlene doğru odama Jimin geldi. "Müsait misin?"
"Galiba yani sanırım" dedim ve yerime oturdum. Gelip öndeki koltuklara oturdu.
"Yardım ister misin?"
"Yok teşekkür ederim az kaldı. Şu numaraları da girdim mi tamam" dedim.
"Peki o zaman."
"Bir şey mi oldu?"
"Ah kusura bakma şeyi söyleyecektim. Namjoon ve Yuna"
"Ah evet onlar"
"Onları bir şekilde bir araya getirip birbirlerine açılmalarını sağlamalıyız."
"Evet haklısın. Birbirilerini sevdiklerini çok belli ediyorlar."
"Hem de nasıl tıpkı bizim gibi"
"Bakışlarından da anlaşılıyor"
"Duymazdan mı geliyorsun? Hala mı?"
"Şimdi bunları nasıl bir araya getirebiliriz?"
"Kime diyorum ki ben neyse."
"İşte be buldum."
"Ne buldun?"
"Şimdi yarın Balo var ya orada işte Namjoon Yuna'yı dansa kaldırmalı."
"Evet aslında çok mantıklı ama gerisi?"
"Gerisi, gerisi, gerisi düşünüyorum ama yok."
"O zaman sen bana bırak ben hallederim."
"Peki o zaman." dedim. O sırada çalan şirket telefonunu açtım.
"Alo! Buyrun. Evet benim. Evet beyefendi yarınki sunumu ben yapacağım. Hayır ben projenin mimarıyım. Bakın beyefendi bunlsrı öğrenmek için sekreterimize bağlanabilirsiniz. İyi günler" dedim ve sinirli bir şekilde telefobu kapattım.
"Bütün saçma sapan tipler niye beni bulur ki?"
"Fazla yoğunsun gördüğüm kadarıyla. Ben seni tutmayayım o zaman. "
"Tamamdır kusura bakma görüşürüz"
"Görüşürüz" dedi ve çıktı.Akşam olunca acayip yorgun bir şekilde işten çıkıp eve gittim. Apartmanın girişinde Bum'u gördüm.
"Merhaba Bum nasılsın?"
"İyiyim sen nasılsın?"
"Yorgunum. Yarın yıl dönümü balosu var. Onunla uğraşıyorum."
"Oh, kolay gelsin"
"Neden burada konuşuyoruz niye içeri girmedin ?"
"Şey aslında bir yere otursak çok güzel olur. Vaktin var mı?"
"Var."
"O zaman gidelim." dedi ve arabasına atlayıp bir kafeye vardık.Bum sanki bir şey diyecekmişte diyemiyormuş gibiydi.
"Bum neden çekiniyorsan, çekinme. Rahatlıkla söyle." dedim.
O gözlerini yerden kaldırınca ağladığını gördüm.
"Bunu nasıl yapacağım bilmiyorum ama söylemem gerek"
"Dur ağlama anlat seni dinliyorum."
"Hei Jun ben, ben buradan gidiyorum."
"Ne? Niye?"
"Tayinim çıktı"
"Ama nasıl? Neden?"
"Başvurmuştum. O da çıktı."
"Gerçekten böyle birden bire. Anlamıyorum. Dan Bi ne olacak? Çocuklar?"
"Biliyorum o çok zor geliyor zaten. Gerçekten canımdan bir parçası kopuyor gibi"
"Ah lütfen ağlama."
"Gitmek zorunda mısın?"
"Maalesef" dedi. Yavaş yavaş sırtını sıvazlayıp teselli ettim.
"Lütfen üzülme. Umarım en iyisi olur senin için."
"Çok teşekkür ederim. Dan Bi'ye çok iyi bak olur mu?"
"Gözün arkada kalmasın. Kendine çok iyi bak."
"Sen de. Lütfen beni unutma"
"Lütfen sen de bir daha görülmeyecekmişiz gibi söyleme"
"Haklısın. Yuna'ya da misin?"
"Niye eve gelmiyor musun?" "Hayır eşyalarımı topladım. Yani evi taşıdım. Sadece seninle son kez konuşmak için bekledim" "Anladım. Yolun açık olsun. Lütfen kendine iyi bak. Tamam mı?" "Tamam sen de lütfen kendine ve Dan Bi'ye çok iyi bak. Bir de şey sizi çok sevdiğimi unutma lütfen"
"Biz de seni çok seviyoruz hoşçakal" dedim.Sonra kalktık ve vedalaşırken içim acımıştı. Çok alışmıştım ona. Varlığına. Onsuz zorlanacağım çok açıktı. Ona son kez sarıldıktan sonra gitti. Bum'un ardından bakarken kenardan gelen Jimin'i gördüm. Umarım Bum ile beni yanlış anlamamamıştır. Çünkü arkasını dönüp gitti. Offf Tanrım ben ne yapacağım? Dedim kendi kendime.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PROMİSE 💙 /PJM
Fanfiction- "Çünkü bebeğimin kaderi başından belliydi. Biliyorum iğrenç bir histir, babasız büyümek. Ama benim çocuğum buna mecburdu." Birbirini hala seven bir çift ve yakalarını bırakmayan, bir türlü unutamadıkları geçmişi. Bakalım dalından koparılmış çiçek...