Min Yuna'dan
Jimin'le kafeden çıktıktan sonra direkt eve geçtim. Hei Jun'un neden geç kaldığımı sormamasını ümit ederek eve girdim. Şükür ki sormamıştı. Derin bir oh çekip masayı kurmaya başladık Dan Bi ile. Kısa bir süre sonra Bum geldi ve yemekleri yemeye başladık.
Jimin'in söylediklerini düşünüp Hei Jun'u gözlemlemeye başladım. Çünkü eğer onda da küçük bir umut parıltısı görürsem sonrası bana kalacaktı.
Hei Jun Bum'a baktığı gibi Jimin'e bakmıyor, Jimin'le konuştuğu gibi Bum'la konuşmuyordu. Jimin'le konuşurken gönlünde bir kırgınlık olduğu anlaşılıyordu ama Bum'la da çok ama çok arkadaşça, sanki en yakın dostuyla konuşuyormuş gibi konuşuyordu. Anlamamıştım doğrusu.
İlerleyen zamanlarda bana bugün yaşadıklarını anlatırken gözlerinden yaşlar süzülmüştü. İşte o zaman anlamıştım onun ruhunun ve kalbinin hala sahibinin Jimin olduğunu. Onun canı yandığında onun da canı yanmıştı.
Bilirsiniz bir mitolojiye göre birbirilerinin ruhunu bulmuş insanların kalbi birbirine görünmez kırmızı bir iple bağlıdır. Birine bir şey olsa ya da canı yansa karşısındakinin de canı yanar ve aynı acıyı hisseder.
Jimin ve Hei Jun birbirlerini bulmuşlardı. Jimin'in canı yandığında Hei Jun'un da canı yanıyordu. Bu yüzden onlar bir araya gelmiyorsa getirmek bana düşüyordu. Uykum geldiğini söyleyip odama çekildim. Yarın sabah hakkında sinsi planlar kurup uykuya daldım.
Sabah Hei Jun'dan erken kalkıp şirkete gittim. Çünkü sabah beni yakalarsa anlardı her şeyi. Çocukluğumdan beri beceremiyorum bir şeyleri saklamayı. Her hareketimden, mimiklerimden anlaşılıyordu.
Şirkete vardığımda odama çıkıp işlerimi hallettim. Zaten çok işim olmuyordu. Geldiklerini kontrol etmek için üst kata çıkıp ikisini de bahane bularak kontrol ettim. Şimdi sıra planı işleme koyma zamanı gelmişti. Ben bunları bir şekilde aynı asansöre bindirmeliydim ama nasıl? Merakla bunları düşünürken şirkete gelen iş ortaklığından bir beyefendi bana yönlendirilmişti. Önce onu bekleyip sonra bunu düşünmeliydim.
Odaya çeki düzen verdikten sonra içeri giren kişi beni şoka soktu. "Namjoon?"
"Yuna?"
"İş ortağımız sen misin?"
"Evet bizim şirket"
"Aa - ah şey ayakta kaldın otursana." dedim önümdeki koltuklara oturduktan sonra,
"Ee nasılsın? Görüşmeyeli çok zaman oldu"
"Evet seni en son Amerika da görmüştüm. Hiç değişmemişsin. Yıllar sana güzellik olarak geri dönmüş" dedi. Hızınız 102 yavaş. "Teşekkür ederim sen de öyle" dedim ve kibarca tebessüm ettim.
"Ah kusura bakma buraya geliş amacımı unuttum. Proje hakkında bilgi almak istiyorum. Bildiğim kadarıyla şirketin proje sorumlusu ve halkla ilişkiler uzmanı sensin" dedi.
"Evet. Hemen tanıtayım." diyip proje taslağı üzerinden projeyi anlattım."Ve planladığımız giderler dahilinde bu tarihte bitecek" diyerek sözlerimi noktaladım. Namjoon bana bakıyordu. Daha doğrusu dalmış gibiydi.
"Namjoon burada mısın?" diyip elimi yüzünün önünde yukarı aşağıya indirip kaldırdım.
"Hı? Ha, evet şey projenin ilk etabı burada olacak."
"Namjoon o ilk söylediğim cümle."
"Iıı şey-"
"Beni hiç dinlemedin değil mi?"
"Ya her neyse. İşler senin elindeyse zaten güzel bir şey olduğu açık. Sorun yok." dedi.
"Teşekkür ederim. Başka söylemek istediğin bir şey var mı? Ufak bir işim var."
"Ne işin var? Yani özel değilse?"
"Yani aslında özel değil sen de konuyu biliyorsun zaten. Bizim Jimin ve Hei Jun yok mu?"
"Evet ne olmuş onlara?"
"Hah işte Jimin, Hei Jun'u hala seviyor. Önce emin olmak için Hei Jun'u gözlediğim de onun da hala sevdiğini gördüm. Jimin geçen gün bana olanların perde arkasını anlattı ve çok pişman olduğunu söyledi. Jimin kendini Hei Jun'a affettirmek istiyor ama bu Hei Jun için kolay değil. O yüzden sürekli birbirlerinden kaçıyorlar. Ben de bu işe bir el koyup onları bir araya getirmeyi düşündüm. "
"Aslında haklısın birbirlerini hala seviyorlarsa ayrı kalarak niye acı çeksinler ki? "
" Ne yani sen de mi bana yardım edeceksin? Buradan bunu mu anlamam gerek? "
"Sen istersen neden olmasın?" "Teşekkür ederim. Zaten tek başıma zorlanacağımı biliyordum."
"Ne demek onlar bizim arkadaşımızsa bu da bizim görevimizdir."
"Aynen öyle. Çak!" diyip elimi uzattığımda,
"Ah pardon bir an heyecana kapıldım." diyip elimi geri çektim. "Ah saçmalama. Sorun değil. Benim yanımda rahat olabilirsin. Şimdi çak!" diyip elini uzattı, ben de çaktım.Artık ipler elimizdeydi.
"Bakalım eski aşıkları bir araya getirebilecek miyiz? Bunun tek bir yolu var yaşayıp görmek. Hadi kalk gidiyoruz."
"Nereye?" diye sordu.
"Plan to bring old lovers together 1. Namı değer Eski Aşıkları Bir Araya Getirme Planı'nı uygulamaya! " dedim ve odadan çıktık.
.
.
.
Yeni çiftimize merhaba diyin :)))DİMPLE MAN NAMJOONİEEE <<<333
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PROMİSE 💙 /PJM
Fanfiction- "Çünkü bebeğimin kaderi başından belliydi. Biliyorum iğrenç bir histir, babasız büyümek. Ama benim çocuğum buna mecburdu." Birbirini hala seven bir çift ve yakalarını bırakmayan, bir türlü unutamadıkları geçmişi. Bakalım dalından koparılmış çiçek...