Park Jimin'den
Gün boyu onun peşinde dolanıp durdum ama asla yumuşama belirtisi bile göstermiyordu. Öğle arasında bana savurduğu tehditlere aldırmayıp peşinden gittiği restoranta gittim. İçeri girdiğimde gördüğüm manzara karşısında sanki kalbime bir hançer saplanmış gibi hissettim. O o gün gördüğüm güya nişanlısı - ki ben inanmıyorum - ile sarılıyorlardı.
Bana gün boyu Darth Vader misali karanlık olan kadın ona yüzünde paha biçilemez gülümsemelerini bahşediyordu. Önce yumruğumu sıktım ve sakinleşmeye başladım.
Aslında yanına gidebilirdim ama olaya biraz da gizem katmak lazım değil mi?
Evine gönderdiğim bukete yazdığım şarkı sözümün aynısını yazdım. Sonra garsona bunu karşı masadaki kadına vermesini ve ismini söyledikten sonra restoranttan çıkıp şirkete döndüm. Yaklaşık 1 saat sonra o da geldi.
Onunla nişanlı olduğunu sanmıyorum. Çünkü elinde yüzüğü bile yok. Ayriyeten o birine karşı bir duygu hissetse onu sonuna kadar yansıtır. Tıpkı bana olan nefretini sonuna kadar hissettirmesi gibi. O yüzden ona kendimi özgürce affettirebilirdim.
Yanına yine bir bahane bulup girmek istiyordum. O sırada sekreterin onun odasına kahve götürdüğünü fark ettim.
"Hey, hey, hey ben götürürüm. Hadi sen işine dönebilirsin." dedim elinden kahveyi alarak.
"Ama Bay Park -"
"Sorun yok ben götürürüm. Merak etme." diyerek sözünü kestim.
Birkaç adım sonra odasına varıp kapısını tıkladım. İçeri girer girmez
"Şuraya bırakabilirsiniz Bayan Bae-" diyecekken beni fark edip göz devirdi ve önüne geri döndü.
Masaya kahveyi koydum ve
"Senin kadar güzel değil ama bir tadına bak derim." dedim ve gülümsedim.
"Teşekkür ederim Bay Park. Masanızdaki taslakların bir kopyasını kendime aldım haberiniz olsun." dedi soğuk ve sert ses tonuyla. Az önce yüzünde güller açan kadın tekrar bana dönünce Darth Vader modunu açmıştı.
"Biliyor musun? Ciddi tavrına hayranım. İşini tüm ciddiyetinle yapmana da. Kısacası sana hayran olduğumu söylemiş miydim?" dedim.
"Taslağın yarın üzerinden geçeriz." dedi.Beni duymazdan ve görmezden gelmek ha. Bunu sen istedin. Ben kapının oradaki duvara yaslandım ve ayağa kalkmasını bekledim. İllaki kalkacaktı.
5- 10 dakika sonra yerinden kalkıp odadan çıkacakken onu bileğinden tutup duvara yasladım. Ellerimi iki yana koyup gözlerimi gözlerine sabitledim bir süre. Heyecan mı yoksa olayın şokundan mı bilmiyorum ama hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Ne kadar belli etmese de onu hala heyecanlandırıyordum. Bu beni mutlu etmişken yavaşça dudaklarım kıvrılmıştı.
"N-ne yapıyorsunuz Bay Pa-"
"Şşş" diyerek parmağımı dudağına bastırdım.
"Daha ne kadar Bay Park demeye devam edeceksin?"
"S-size söyledim şirkette resmi konuşmamız gerekiyor. Sizi de buna davet ederim" dedi.
"Sen heyecanlanıyor musun bana mı öyle geliyor?" dediğim şeyle yanakları kızardı.
"Ne a-alaka? Yaptığınız hareketten dolayı biraz şey oldu"
"Ne oldu?"
"Bir şey açıklamak zorunda değilim. Bırakırsanız işime gideceğim." dedi gözlerini kaçırarak. dedi. "Ne o? Az önce görmezden geliyordun. Şimdi niye bakmaya çekiniyorsun?"
"Gidebilir miyim lütfen?"
"Peki. İnkar etmeye devam edebilirsiniz Bayan Lee. Ama kalbinizin derinliklerinde hasret kaldığınız Bay Park'ı bir gün dinlemek isterseniz ve ulaşmak isterseniz buradayım." dedim ve ellerimi duvardan çektim.Kapıdan ışık hızıyla çıktı. Hal ve tavırları sebepsiz sırıtmama neden olmuştu. Şirket çıkışında apar topar çıkıp eve gitmişti. Sanki aynı binada oturmuyoruz. Her neyse. Eve arabayı park edip yürürken apartmanın önünde Bum denen herifi gördüm.
"Merhaba Jimin. Seni yeniden görmek ne güzel." dedi.
"Seni de öyle. Nasılsın?" dedi sakin durmaya çalışarak.
"İyiyim. Teşekkür ederim. Sen nasılsın?" dedi.
Seni gördüm kötü oldum.
"İyiyim ben de teşekkür ederim. Bum aslında sana bir şey soracaktım. İyi denk geldi karşılaşmamız."
"Tabikide seni dinliyorum."
"Ya benim bir arkadaşım var. Kızını kreşe yollamak istiyor fakat güvenilir bulmak zor. Ben de seninkini önerdim."
"Teşekkür ederim."
"Bu arada Hei Jun'u kızı da senin kreşine gidiyor sanırım. Onunla ne zamandan beri tanışıyorsunuz?" "Evet çok uslu bir çocuk kendisi. Onunla Hei Jun hamileyken tanıştık. Yani o elime doğdu diyebilirim. Onun yeri benim için çok ayrı. Bebekken o kadar tatlıydı ki hele o ilk adımını attığı zaman ördek gibi yürüyordu. Sonra ilk kelimelerini söylediği zaman o kadar peltek peltek konuşuyordu ki şimdi bakma bülbül gibi konuştuğuna ilk konuştuğunda çok kelime yutuyordu. Sonra işte kreşe başladı. Öyle öyle devam etti. " dedi.Bütün bunları derken adam resmen yaşıyordu şaka gibi benim yaşamsm gereken şeyleri benim kızımla yaşamıştı. Şaka gibi.
"Ha bu arada kocası olacak karaktersiz yüzünden doğumu çok ağır geçti Hei Jun'un. Şerefsiz yıllar geçmesine rağmen ona hala acı çektiriyor. O iti bir elime geçirsem. Ah kusura bakma ağzımı bozdum." dedi. Ebeme sövmediğin kaldı. O şerefsizin karşında durduğunu bilsen bunları yapabilir miydin acaba?
"Bunları neden sordun?" dedi.
"Şey merak ettim sadece." dedim.
Gerçekten çok mantıklı bir sebep Jimin bravo sana.
"Anladım. Başka sorun yoksa içeri gireceğim. Hayli üşüdüm."
"Ah, pardon seni ayakta tuttum. Kusura bakma"
"Ah sorun değil görüşürüz."
"Görüşürüz."dedim ve eve çıktım.Ilık bir duşa girip duyduklarımı hazmetmem lazımdı. Çıkınca üzerimi giyinip yatağıma uzandım. Yarın yepyeni bir gündü. Artık bazı şeyleri dinlemesi gerekiyordu. Çünkü artık katlanmak çok zordu benim için. Gözlerimi kapatıp uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PROMİSE 💙 /PJM
Fanfiction- "Çünkü bebeğimin kaderi başından belliydi. Biliyorum iğrenç bir histir, babasız büyümek. Ama benim çocuğum buna mecburdu." Birbirini hala seven bir çift ve yakalarını bırakmayan, bir türlü unutamadıkları geçmişi. Bakalım dalından koparılmış çiçek...