3.0

3.8K 176 26
                                    

"Ve bu çok hoşuma gidiyor."

Bana saatler gibi gelen ama tahmini beş dakikadır Ateş'in yüzüne öylece bakıyordum.

Evet hiçbir şey diyememiştim ve yapamamıştım.

Normalde şuan kolundan tutup nikah dairesine götürmem gerekiyordu ama ben konuşamıyordum bile.

Ben ben Ahu! Resmen kal gelmişti.

"Röntgen çekmen bitti mi güzelim?"

Dediği şeyi duyuyordum ama algılayamıyordum.

"Hı?"

Ateş küçük bir kahkaha attığı sırada garson geldi ve kahveleri masaya bıraktı. Biz ne ara kahve söylemiştik ki?

Kahvemden büyük bir yudum aldım ve anında öksürmeye başladım.

Elimle yüzüme hava yaparken Ateş'te kalkmış ve hemen yanıma gelmişti.

"Sıcakmış bu!"

Yüzümü buruşturup söylediğim şeye karşılık gülmemek için kendini sıktı.

"Normal değil mi?"

"Yandım ama..."

Dudak büzerek söylemiştim bunu. Dilimin yanması anlık bir şeydi geçmişti ama biraz naz yapmaktan zarar gelmezdi.

Ateş kaşlarını çatıp eliyle dudaklarıma doğru biraz hava yaptı.

"Çok acıyor mu?"

"Birazcık ama geçer..."

Kafamı eğip tatlı olduğunu düşündüğüm yüz ifademle gözlerine baktım.

"Bu ilk yanışım değil..."

Anlık duraksarken gözleri dudaklarıma kaydı ardından tekrar gözlerime baktı.

Keşke şuan kafede olmasaydık!

Tebessüm edip geriye çekildiğimde o da kendini geriye çekip yerine geçti.

"Bihter haftaya evleniyor. Beyaz Nuri'm kuzenin gelin oluyor sıra da sana geliyor."

Ateş kafasını geriye atıp kahkaha attı.

"Cümleleri kendine göre uyarlamaya bayılıyorsun."

Tek kaşımı kaldırdım ve başımı salladım.

"Ee ne sandın yiğidim?"

Ateş ciddileşirken kahvesinden bir yudum aldı.

"Aslında haftaya değil, ertelediler."

"Neden peki, tabi özel değilse?"

"Kıvanç ile bazı konularda ortak karara varamıyorlar, umarım anlaşırlar."

"Bihter'in nişanlısı Kıvanç mı?"

"Evet."

Kıvanç mı? Ee Behlül bu!
Vay be Bihter demek karmada yine seni ölüme iten adamı buldun ve evleniyorsun.

"İnşallah bu sefer sonu kötü bitmez."

"Neden kötü bitecekmiş ki, hem bu sefer derken?"

Nereden bilsin Bihter ile Behlül' ü adam? Anlamıyor tabi.

"Yani şey anlaşırlar inşallah demek istedim."

"Ne zamana ertelediler peki, belli mi?"

"Evet bir ay sonra."

"Anladım umarım mutlu olurlar."

"Umarım."

"Ahu!"

Yanımızdan gelen tanıdık erkek sesiyle bakışlarımı o tarafa çevirdim.
Faruk elinde tuttuğu kahveyi bırakıp yüzündeki büyük gülümsemesiyle masamıza doğru geliyordu.

"Faruk, merhaba."

"Uzun zaman oldu nasılsın?"

Ayağa kalkıp ona gülümsedim. Faruk geçen sene çalıştığım okulun müdürüydü. Arkadaştık ve aramız iyiydi.

"İyiyim sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim ne güzel oldu böyle karşılaşmamız uzun zamandır aklımdaydın."

"Ah evet! İşlerin çok yoğun olduğu için rahatsız etmek istemedim."

"Sana ayıracak her zaman vaktim var, biliyorsun."

Bakışları Ateş'e kaydığında ben de göz ucuyla ona baktım. Bakışları Faruk'un üzerinde dolanıyordu.

"Arkadaşın mı?"

"Evet Ateş." Elimle Ateşi gösterip söyledikten sonra Faruk'u gösterip adını söyledim.

"Az önce adını söylerken öğrenmiş oldum."

Ateş'in umursamaz ve sert sesi bana ulaştığında yüzümde küçük bir tebessüm oluştu.

Faruk onu umursamayıp bana döndü.

"Ahu görüşürüz o zaman beni aramanı bekleyeceğim."

Göz kırptığında ben de gülümsedim.

"Görüşürüz."

Ben yerime oturduğumda Ateşte ellerini göğsünde birleştirmişti.

Gülmemeye özen göstererek konuşmaya başladım.

"Niye öyle bakıyorsun?"

"Nasıl bakıyorum?"

"Üç çocuğunla ortada kalmış gibi."

Aniden yüzünü buruşturup gözlerini kaçırdı.

"Öyle bakmıyorum tabiki de nereden çıkardın?"

"Hı hı peki."

"Ahu neyi ima ediyorsun?"

"Hiç."

Kahvelerimizi içerken arada Furkan ile göz göze geliyorduk ve bana göz kırpıp önüne dönüyordu. Kahveler bittikten sonra Ateş aceleyle kalkmak istemişti ben de ona uymuştum.

İkimiz de arabaya yerleştikten sonra Ateş beklemeden sürmeye başladı.

"İşin varsa ben taksiyle dönebilirim."

"Eve mi gitmek istiyorsun?"

"İşin var sanırım ben de eve gideyim."

"İşim yok."

"Aceleyle kalktık ama."

"Orayı sevmedim başka bir yere gidelim."

Orayı mı sevmedin Faruk'u mu acaba?

"Tamam gidelim."

"Ateş."

"Efendim."

Elime oyuncak alıp ona gösterdim.

"Bunu nereden aldın?"

"Kız kardeşim almış o bırakmıştır."

Elime başka bir şey aldığımda onu sordum.

"Peki bunu?"

"Bilmiyorum."

"Ya bu?"

"Çok önceden."

"Bu ne?"

"Araba kokusu."

"Vaay ne güzel."

Soracak bir şey kalmadğında araba parçalarını sormaya başladım. Maksat sesini duyayım birazcık da oyun.

"Bu ne?"

"Vites kolu."

Elbette ki biliyordum ama söylesindi.

"Bu ne?"

"El freni."

"Bu?"

Arabayı hızlı bir frenle sağa çekip durdurduğunda kocaman olmuş gözlerimle öne savrulup geri koltuğa yaslamıştım.

Ateş elini belime atıp beni kendine çekti ve yüz yüze gelmemizi sağladı.

"Canın oyun mu istiyor?"

Beyaz Nuri'm/Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin