Yavuz'un sözlerinin ardından ne yapacağımı bilemeyerek yerimden kalktım ve bir domates kadar kızardığımdan emin bir şekilde onu takip ettim. Sessiz bir şekilde arkasından merdivenleri çıkıp odasına girdiğimde derin bir nefes aldım ve utancımı dizginlemeye çalıştım.
"Yavuz," dedim onu öfkelendirmek istemesem de aynı odada kalmamıza artık gerek yoktu.
O da ne söyleyeceğimi tahmin ettiğinden hışımla bana doğru döndü ve öfkesinin bana yönelik olmadığını bilsem bile bu, huzursuz olmamı engellemedi.
"Hayır," Yazgı dedi söylemek istediklerime fırsat tanımadan.
"Burada kalacaksın, benim yanımda," dedi ve arkasını dönüp yatağa oturdu.
"Ama," dedim kararsız ve huzursuz bir şekilde.
"Artık iyileştin ve bu durum yanlış anlaşılıyor," dedim öfkesini artırmamak için dikkat ederek.
"Bizim.." dedim ve cümlemi tamamlamadan gidip onun yanına oturdum.
"Bizim ne?" diye sordu gri ile çevreli yeşil gözlerini gözlerime dikerek.
"Ne demek istediğimi biliyorsun," dedim bakışlarımı utançla kaçırarak.
Evdeki herkes bizim karı koca hayatı yaşıyor olduğumuzu sanıyordu. Dayım buraya gelip, burada yaşamaya başladıktan sonra her gün imaları giderek artmıştı. İlk başta bu durumdan keyif alan Selim dahi artık rahatsız olduğundan yüzü asık bir şekilde dayıma bakıyordu.
Adam geldiği andan itibaren herkese rahatsızlık vermeye başlamıştı. Derin bir nefes aldım ve başımı Yavuz'un omzuna yasladım.
İkimizde kendi alemimize birbirimizden yayılan huzur sayesinde dalıp gittiğimizde aramızdaki konuşmanın bir sonuca bağlanmadığı dikkatimden kaçmıştı. Nedenini bilmediğim bir şekilde Yavuz'un ara ara kendi alemine çekiliyor olması sanki aramızda görünmez mesafeler varmış gibi bir hissiyat oluşturuyordu.
Dip dibe olsak bile bazı anlar aramızda kilometreler var gibiydi. Zihnini Bora tehlikesi dolduruyor diye düşündüğümden bir şey demiyordum fakat bu mesafeye artık dayanamıyordum.
"Ne düşünüyorsun," diye sordum bir yanım bu huzuru bozduğum için kendime kızsa da.
"Yazgı," dedi bana bir şey söylemek ister gibi bakarak.
Tam ağzını açmış onu huzursuz eden şeyi söyleyecekti ki kapıyı açıp içeri giren Özgür ikimizin de dikkatini dağıttı.
"Yazgı abla," dedi son heceyi uzatarak ve koşarak yanıma geldi.
"Biz atlara bakmaya gidiyoruz, sende gel," dedi ve minik elleri ellerimin üzerine kapandı.
Hafifçe gülümsedim ve başımı olumlu anlamda salladım. Ardından da bakışlarımı Yavuz'a çevirdim.
"Hadi," dedim ayağa kalktıktan sonra ona elimi uzatarak. Her ne söyleyecekse bakışlarından vazgeçtiği belli olduğundan üstelemedim.
Özgür hızla önümüzden ilerlerken bizde arkasından geliyorduk.
"Kendi bitti şimdi çocuğu ikide bir özel anlarımızı bozuyor," dedi Yavuz tuhaf bir memnuniyetsizlikle.
Keyifle gülümsedim ve elini tuttum.
"Kıskanma," dedim ve ellerinden yayılan ısı içimdeki tüm huzursuzluğu dağıtmaya yetti.
Selim, Aslı ve çocuklar önden çıkıp ahıra ilerlerken biz Yavuz'la acele etmeden sakin adımlarla yürüyorduk. Hava çok soğuk olmasa da insanı üşütecek kadar serindi de. Neyse ki ahır evden yaklaşık yirmi metre kadar uzakta olduğundan aşırı derecede üşümemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Mürekkebi
General Fiction"Ona benzemiyorum," dedim dişlerimin arasından. Beni bu denli sinirlendireceğini düşünmediğinden yüzündeki gülümsemenin yerini şaşkın bir ifade almıştı. "Ona benzemiyorum," dedim inatla, gözlerim dolu bir şekilde. Ardından da öfkeyle gözlerimi yumd...