Tenimi yalayan soğukluk ve başıma saplanan ağrı pekte derin olmayan uykumdan uyanmamı sağladığında karanlığa gözlerimin alışması için gözlerimi ard arda kırptım. Ağlamaktan ve gerginlikten çatlayacak derecede kötü bir ağrı başımda peyda olmuştu . Derin fakat titrek bir nefes aldım ve kollarımdan destek alarak bedenimi yatağın başlığına doğru çektim. Artık bir şeyler düşünmek, zihnimin odalarında kaybolmak veya yara almak istemiyordum. Acının bir sınırı olmadığını biliyordum, bir kere içine adım attığımda acılarımın içinde sessiz çığlıklarımla boğulacağımı ve yanımda kimsenin olmayacağını da biliyordum. Bu yüzden sadece güçlü olmalıydım.
Yalnızlıktan boğulsamda. Bilinmezlerle dolu bir yerde olsamda.
Fakat nasıl yapacağımı bilmiyordum.
Zihnime üşüşen düşüncelerin önünü kesmek adına ellerimle alnımı sertçe ovuşturdum, bir yandan da ağrının geçmesini umuyordum. Birkaç dakika boyunca karanlığın ve sessizliğin başımdaki ağrıya iyi geleceğini umarak beklesemde hiçbir etkisi olmayınca yataktan kalktım. Yavaş adımlarla ışığı yakmak amacıyla lambaya doğru ilerledim ardından da üşüyen bedenimin bir nebze de olsa ısınmasını sağlamak amacıyla henüz boşaltmadığım valizimi açtım ve içindeki kıyafetlerin azlığından dolayı rahatça bulduğum gri hırkamı giydim. Ayrıca valizin küçük gözünü açıp içinden bir toka çıkardım ve gür saçlarımı hoyratça topuz yaptım.
Muhtemelen gözlerim şişmiş, yanaklarım ise beynimdeki ağrıdan ötürü kırmızıya bürünmüştü. Derin nefesler almaya çalışarak geniş odanın içinde volta atmaya başladım. Birçok sorunum içerisinde bu baş ağrısının olması beni şaşırtmasa da gerçekten öylesine yoğun ve inatçı bir ağrydı ki dakikalarca yürümenin de bir faydası olmayacağını anladığımda odamın kapısını açtım ve dışarıya bir adım attım.
Saat çok geç olduğundan evdeki hiç kimseyi rahatsız etmemek adına odamın kapısını aralık bırakarak duvar lambalarının loş bir ortam oluşturduğu merdivenleri sakince indim. Amacım bir büyük bardak suya ve bir ağrı kesiciye ulaşmak, bu lanet ağrıdan kurtulmaktı.
Ortamı aydınlatan duvar lambalarına içimden şükrederek merdivenleri inmeyi bitirdim ve evin her alanında olduğu gibi ihtişamlı ve geniş salonu da geçmek için adımlarımı hızlandırdım. Pek oyalanmamaya dikkat ederek mutfağa yöneldim ve masanın üzerindeki sürahiyi alarak temiz bir bardağa suyu doldurdum. Ardından da bir kere olsun şansın benim yanımda olmasını umut ederek çekmeceleri ve mutfak dolaplarını karıştırmaya koyuldum. Tahminimden daha kısa bir süre içerisinde ilaç kutusunu bulduğumda hızlıca her zaman kullandığım ve işe yarayacağını bildiğim ağrı kesiciden bir tane ağzıma attım ve tüm su ile beraber mideme gönderdim.
Su ve ilacın iyi gelmesini umarak bardağımı lavabonun içine bıraktım ve mutfağın ışığını kapatarak biraz önceki sessizliğimle beraber ilerlemeye başladım.
Birkaç büyük adımımın ardından salondaki büyük koltukta bir karaltı fark ettiğimde gergin adımlarımı istemsizce o yöne doğrulttum. Mutfağa geldiğimde fark etmemiştim fakat kanepede biri uyuyordu, ortamın loşluğu ve biraz önceki acelemden dolayı dikkatimden kaçmıştı sanırım.
Neyse ki koltuktaki kişinin derin bir uykuda olduğu belliydi yoksa mutfaktaki sese çoktan kalkmış olmalıydı. Bir adım daha attım ve ardından koltukta boylu boyunca yatıp uyuyan kişinin Yavuz olduğunu fark ettim. İri gövdesiyle tüm koltuğa zar zor sığmış bir şekilde sırt üstü yatıyordu. Uykusunda bile çok ciddi ve gergin görünüyordu gıcık herif. Bu evde Selim'e mi yoksa Yavuz'a mı daha çok gıcık olduğumdan emin değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Mürekkebi
General Fiction"Ona benzemiyorum," dedim dişlerimin arasından. Beni bu denli sinirlendireceğini düşünmediğinden yüzündeki gülümsemenin yerini şaşkın bir ifade almıştı. "Ona benzemiyorum," dedim inatla, gözlerim dolu bir şekilde. Ardından da öfkeyle gözlerimi yumd...