****Önemli lütfen okuyun.***
Arkadaşlar herkese merhaba. Bu bölüm benim için çok önemli lütfen oy verin ve bir cümle bile olsa yorum yapın. Lütfen. Keyifli okumalar."Neyse, ben çıkayım," dedim öfkem dinmiş olduğundan utanç duygusu tüm benliğimi kolayca ele geçirmişti.
Yavuz'un yarı çıplak bir şekilde karşımda duruyor olmasına ek olarak yüzünde çarpık bir tebessüm oluşmuştu.
Bedenimi zorlukla ondan uzaklaştırarak utanç dolu gözlerimi ard arda kırpıştırdım.
"Çıkma istersen," dedi içimin erimesine neden olacak şekilde gülerek.
Gözlerim faltaşı gibi açılmış bir şekilde ona baktım ve sertçe çıplak göğsüne vurdum.
Kıpkırmızı yüzümle arkamı dönüp banyodan çıkarken bakışlarını sırtımda hissedebiliyordum.
İçim mutlulukla dolarken gülümseyerek uzaklaştım.
——————————————
Yavuz'un yanından çıkıp aşağıya Selim'i bulmak için emin adımlarla ilerledim.
Yüzüne okkalı bir yumruk yemesinin zamanı gelmişte geçiyordu.
Çocuklar ve Aslı hala ortalarda olmadığından ev çok sessizdi. Adımlarımı sessizce atarak ilerledim. Selim'i bulmak için temkinliydim.
Adımlarımı bahçeye yönlendirdiğimde Selim'in Bulut ile hararetli bir şekilde konuştuğunu gördüm.
Haftalardır bu evde olmama rağmen Selim'i hiç bu kadar öfkeli görmemiştim. En kötü durumlarda dahi neşesini korumuş, öfkesini kontrol etmişti.
Kaşlarım çatık bir şekilde onları uzaktan izlerken ne konuştuklarını duyabilmek için can atıyordum.
Fakat yapabileceğim bir şey olmadığından çaresizce arkamı döndüm ve Selim'e atacağım yumruğu aklıma kazıyarak odama yöneldim.
Gerginlikten ve çok çabuk değişen duygularım sinir hücrelerimi oldukça zorlamış, başımda inanılması güç bir ağrı peyda olmuştu.
Yatağa hafifçe uzandım ve tavana bakarak, Yavuz'u düşünmeye başladım.
Onunla ilgili her şey bana huzur veriyordu.
Hayatımda güvenebileceğim tek limanımdı o benim.
Yalnızlığımın, tüm acılarımın sonu yepyeni bir başlangıçtı.
Gülümseyerek gözlerimi kapadım ve zihnimde onun hayaliyle çok tatlı bir uykuya daldım.
———————————————
Gözlerimi karanlık odamda açtığımda ne kadar süredir uyuduğumu bilmiyordum.
Üstün açık uyuduğumdan üşümüş, boynum ve belim tutulmuştu.
Yataktan yavaşça kalktım ve bir yandan saçlarımı düzelterek sessiz adımlarla odamdan çıktım.
Karanlık hole, merdivenlerin sonundan vuran ışık gözlerimi kamaştırırken, ard arda gözlerimi kırpıştırdım ve üzerimdeki uyku sersemliğinden kurtulmaya çabaladım.
Zihnimdeki pus dağıldığında aşağıya yönelmek için bir adım attım.
Aşina olduğum bir ses tonu kulağımı tırmaladığında adımlarımı hızlandıracaktım ki içimden bir ses, sessiz ve sakin olmamı öğütledi ve karanlığa sokularak birkaç adım daha attım.
"Ne bokuma çağırdınız beni buraya," diye bağırdı hayatımda en çok değer verdiğim insanlardan biri.
"Her şey yeterince sikilmedi mi?" Dedi tekrar Koray.
Haftalardır onu görmediğimden içim özlemle kabarırken onun ilk defa bu denli küfür ettiğine şahit oluyordum.
Ortamdaki gerginlik ruhuma nüfüz ederken nefes bile almaya korkarak bekledim.
"Sakin ol biraz," dedi Behçet bey.
"Sakin mi olayım? Sakin mi?"
Koray'ın sesi gitgide yükselirken neler konuşulacağını delicesine merak ediyordum.
Odada Aslı, ailesi ve çocuklar hariç herkes vardı.
Yavuz güçlü bedeniyle ayakta dikilirken, Koray hariç diğer herkes koltuklarda oturuyordu.
Begüm ve Bulut'un bile burada olması, üstelik Koray'ın hiç yabancılık çekmeden durması dikkatimden kaçmamıştı.
"Tüm hayatına sıçtınız kızın," dedi öfkeyle.
"Yaşadıkları yetmiyormuş gibi bir de buraya getirdiniz. Az kalsın tecavüze uğruyordu. Başka bir yığın bela sardınız,sakin olayım öyle mi?!" Dedi tekrar bağırarak.
"Bizde bu durumdan keyif almıyoruz ama Yazgı'yı uyandıracaksın," dedi Behçet bey tekrardan.
Benden sakladıkları şeyi öğrenmeme çok az kaldığını bildiğimden sessizce bekledim devam etmelerini.
Koray derin bir nefes aldı ve ellerini saçlarının arasına daldırarak sertçe çekti.
"Kız kardeşinin ona zarar vereceğini bile bile getirdin Yazgı'yı buraya," dedi Behçet beye bakarak.
"Sende gerçekleri öğrenmeli diye tutturdun, ama annen.." dedi ve durdu. Artık Begüm'e bakıyor. Kendisine zar zor hakim olmaya çabalayarak dişlerini sıkıyordu.
"Koray artık saklayamayız," dedi Begüm incecik ağlamaklı çıkan sesiyle.
"Peki nasıl söyleyeceğiz," dedi bağırarak.
"Senin baban o adam değil,nasıl diyeceğiz?"
Beynime yediğim balyoz darbesiyle zorlukla yutkundum.
"Biz senin abin ve ablanız nasıl diyeceğiz he?!" Dedi bağırarak.
Söylediği cümle ile ayaklarım boşalmış, son gücümle merdivenin korkuluğuna yapışmıştım.
Gözlerim yaşlarla bulanırken, bedenimde fırtınalar kopuyordu.
"Babamızın üç ayrı kadından çocuğu olması yetmezmiş gibi, senin annenin onun teyzesi olmasını nasıl açıklayacağız peki?" Diye sordu ölümcül bir öfkeyle.
Bu son darbeydi.
Beynim zonklarken tüm bedenimi önlenemez bir titreme sarmıştı.
Sarsak bir adım attım ve karanlıklar içinden çıkıp öfkeden yanan gözlerimi onlara çevirdim.
Koray'ın sırtı bana dönük olduğundan beni görmüyordu.
Gözümden bir damla yaş düşerken dişlerimi sıktım ve tüm hüznümü ruhumda boğdum.
Koray hariç herkes bana endişe ve korku ile bakarken bir adım daha attım ve ayak sesim ortamı doldurdu.
Koray arkasını yavaşça bana doğru dönerken tüm irademi kullanarak adımlarımı arka arkaya atmış, onun yanına kadar gelmiştim.
Öfke harici hiçbir duyguya yer yoktu yüzümde.
"Abim misin," dedim sinirden gülerek tane tane.
Dolu gözlerle yüzüme baktı ve başını hafifçe eğdi.
Sinirden yumruk olan ellerimi çözdüm ve tüm gücümle bir tokat savurdum.
"Ben o kadar şey yaşarken," dedim tıslayarak.
"Sen yıllardır sadece seyrettin," dedim bu sefer tüm gücümle gövdesine vurarak.
"Ben her gün ölürken," dedim ardı arkasına ona vururken.
"Sen sadece seyrettin."
Bir damla yaş gözümden akıp giderken durdum ve geri çekildim.
"Özür dilerim," dedi ağlamaktan kısık ve kesik bir sesle.
Derin bir nefes aldım. Aldığım nefesler ciğerlerime ulaşamıyormuş gibi yetmiyordu. Ve kalp atışım gitgide yükseliyordu.
"Yazgı bak," dedi Begüm ayağa kalkmış, sakince bana yaklaşıyordu.
"Kes sesini," diye bağırdım sertçe.
"Güllük gülistanlık hayatında, bir saniye olsun beni düşünmüş gibi yapma!" Dedim öfkeyle.
"Biyolojik olarak öyle bile olsa," dedim burnumu çekerek.
"Ne sen benim ablamsın! Ne sen benim abim!"
"Şimdi karşıma geçip, üzgün olduğunuzu söylemeyin bana!" Dedim öfkeyle Begüm'ü iterek.
"Sen her gece sıcacık yatağında bedenini çarşaflara sararken, ben yaralı bedenimi bandajla sarıyordum," dedim hiç dinmeyecek bir öfkeyle.
"Yazgı kızım sakin ol konuşalım," dedi bu sefer Behçet.
Sinirle güldüm ve bedenimi ona doğru çevirdim.
"Sakin mi olayım," dedim sinirden gülmeye devam ederken.
"Sakin mi?!"
"Söylesene, kardeşlerin birbirinin kocasıyla yatarken, sen ne yapıyordun," diye sordum alayla.
"Ya da o çok sevgili baban? Kızlarının bu haline nasıl dayandı acaba?" Diye sordum kahkaha atarken.
"Yazgı, haddini aşma," dedi sözlerimden rahatsız olarak.
Gülmekten nefes alamayacak kadar çok güldüm.
"Had mi?" Diye sordum gülmeyi bastıramayarak.
"Sen kimsin ki?" Dedim nefretle.
Derin bir nefes aldım ve burnumu sertçe çektim.
"Bundan sonra hiçbirinizi görmek istemiyorum," dedim sertçe.
"Kıyamet dahi kopsa, üzerime bomba dahi yağsa."
Dedim ve arkamı döndüm.
"Yazgı," dedi uğruna ölebileceğim ses.
Yaşlı gözlerimi kapattım ve durmaksızın, bir saniye bile arkama bakmadan çıkışa doğru yürüdüm.
Kırık döküktüm.
Söylemek istediğim onlarca şey içimi delip geçerken, kendimi tüm bunlara dayanabilecek kadar güçlü hissetmiyordum.
O yüzden sustum ve gittim.
Sadece gittim.
Bir daha dönmemek üzere.
Her şeyin üstüne bir çizgi çekerek sadece gittim.
Evden çıkıp soğuk bahçeye
Çıktığımda kapının önündeki Turgut'ta yöneldim.
Arkamdan gelen ayak sesini duyabiliyordum ama umurumda değildi.
"Anahtarı ver," dedim Turguta ve daha ne olduğunu bile anlamdan elindeki anahtarı çekip aldım.
Şaşkınlıkla bana bakıyordu.
Gri forda doğru sağlam adımlarla yürürken arkamdaki ayak sesleri bana yetişmişti.
Bir adım daha attım ve sertçe kolumdan tutup bedenimi kendisine doğru çevirdi.
"Nereye gidiyorsun?" Diye sordu öfkeyle.
Bakışlarında korku vardı.
Beni kaybettiğini biliyordu.
Gülümsedim ve kolumu sertçe ellerinin arasından kurtardım.
"Yazgı," dedi iniltiyle.
"Gitme."
"Neden?" Diye sordum göz yaşlarıma engel olaramayarak.
"Ölmeni istemiyorum," dedi tekdüze bir şekilde.
Güldüm.
Hayatımdaki en komik fıkrayı duymuşçasına.
Kendime engel olaramayarak.
"Yavuz," dedim tane tane üzerine bastırarak.
"Ben biraz önce öldüm zaten," dedim yavaşça gülümseyerek.
"Herkes gözlerimin içine bakarak yalan söylerken, arkamdan işler çevirirken öldüm zaten," dedim ve elimi hafifçe kaldırıp tam kalbimin üzerine götürdüm.
"İlk defa," dedim ağlayarak.
"İlk defa burası gerçekten atmıştı biliyor musun?" Dedim göz yaşlarım birbir akarken.
"Seni sevmiştim ben," dedim burnumu çekerek.
"Sana inanmıştım,"
"Yavuz ben sana güvenmiştim," dedim ağlamaktan kesik kesik.
"Onlar söylemese bile bana sen söylemeliydin," dedim ve bir adım geri attım.
"Tam şuramda," dedim hala kalbimi göstererek.
"Sen kendini öldürdün."
Gözleri dolu dolu bir şekilde bana bakarken hiçbir şey söylemedi.
Bende söylemedim.
Artık söylemek istediklerim ruhuma kızgın demir gibi varlığını hissettirirken bitap düşmüş bedenimi son bir güçle arabaya kadar götürdüm.
Bedenimi arabanın içine bırakıp yavaşça çalıştırdım ve akmak isteyen göz yaşlarımın önünü tıkayarak sadece sürdüm.
Nereye olduğunu bilmeden.
Nasıl olacağını bilmeden.
Harap bir şekilde.
Gittim.
Yalanları ve kalbimi bırakarak.
Sevdiğim adamı geride bırakarak.
Artık eskisi gibi olamayacağımı bilerek.
Gittim.
Bölüm Sonu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Mürekkebi
Ficção Geral"Ona benzemiyorum," dedim dişlerimin arasından. Beni bu denli sinirlendireceğini düşünmediğinden yüzündeki gülümsemenin yerini şaşkın bir ifade almıştı. "Ona benzemiyorum," dedim inatla, gözlerim dolu bir şekilde. Ardından da öfkeyle gözlerimi yumd...