Bölüm 17

103 9 0
                                    

Mavi tulumlu iki adam ayakta durmuş Yavuz ile ciddi bir şeyler konuşuyordu. Adamların birisi orta yaşlı diğeri ise benden küçük biriydi. Neden burada olduklarını ve daha da önemlisi kim olduklarını düşünürken adamlar Yavuz ile beraber arkasını döndü ve dış kapıya doğru ilerlemeye başladı.
Şaşkınca merdivenleri inmeyi bitirdim ve sabah kahvaltısı için sofrayı hazırlayan Aslı'nın yanına doğru ilerledim.
Annesi ile beraber sofradaki eksikleri tamamlıyordu. Bardakları tepsi ile getirip masanın üzerine bırakırken yavaşça yaklaştım.
"Aslı," dedim sakince. Annesi de sürekli yanımızdan geçtiğinden sesimi alçak tutmaya çalışıyordum.
"O gelen adamlar kim?" Diye sordum büyük bir merakla.
Aslı ise sakince gülümsedi ve bardakları masanın üzerindeki yerlerine yerleştirirdi.
"Bahçeye, geniş bir oturma alanı yaptırıyor Yavuz bey," Dedi sakince.
Yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Sanki bir şey ima ediyor gibiydi.
"Neden?" Diye sordum bende. Bir şey biliyorsa söylemeliydi.
"Bilmem," Dedi sakince omuz silkerken.
"Gidip ona sorsana."
Peki dercesine başımı salladım ve dışarıya, Yavuz'un yanına gitmek için arkamı döndüm.
Dış kapıya doğru sakin adımlarla ilerledim ve kapıyı açıp dışarıya çıktım. Serin hava üşümeme neden olduğunda üstüme bir şey almadığım için kendime kızarak yüzüme vuran rüzgara karşı Yavuz'a doğru yürümeye başladım.
Yavuz bahçede çalışan ustaların ve evde koruma olarak çalışan adamların birkaç metre gerisinde durmuş yapılan işi seyrediyordu. 
Sakince onun yanına vardığımda bakışlarını bir saniye bile ustaların üzerinden ayırmamıştı.
"Ne oluyor?" Diye sordum yavaşça. Bir yandan da yüzüme bakmadığı için sinirlenmiştim.
"Çalışıyorlar," Dedi sakince.
"Onu görebiliyorum," dedim biraz öfkeli bir sesle.
"Ne yapıyorlar?"
"Bir çardak, büyük bir oyun alanı ve oturma alanı," Dedi en sonunda bakışlarını yüzüme çevirerek. Rüzgar soğuk esintisiyle tenimi yalayıp geçerken Yavuz'un bakışları tenimde yangınlara neden oluyordu. Bakışlarının yoğunluğuna dayanamayıp sonunda gözlerimi gözlerinden çektim ve ustalara dönerek konuştum.
"Neden peki?" Diye sordum nedenini gerçekten merak ederek.
"Sen istemiştin," Dedi Yavuz da sadece. Onun yanıtıyla şaşkın bakışlarımı ona çevirdim.
"Ben mi?" Diye onu tekrarladım.
"Evet," Dedi ve açıklama zahmetine girmeden kolumu nazikçe tuttu ve eve yöneltti.
"Hava epey serin, içeriye gir," Dedi sakince.
"Üşümüyorum," dedim inatla.
"Yazgı titriyorsun," Dedi kelimelerin üzerine bastıra bastıra.
"Peki sen gelecek misin içeriye," dedim bende bir yandan hipnoz olmuş bir şekilde beni yönlendirmesine izin vererek.
"Hayır, ustaların başında durmam gerek," Dedi sakince. Boyun eğmiş olmam sayesinde kolayca beni eve doğru yönlendiriyordu.
"Ama sende üşürsün," dedim yürürken yüzüne bakmaya çabalayarak.
"Yazgı, senden daha kilolu ve kaslıyım. Ayrıca, senin aksine üzerimde bir ceket var benim," Dedi sorularımdan bıkmış bir şekilde, doğru söylediğini bilerek boyun eğdim.
"Yavuz bey," Dedi arkamızdaki genç ve güçlü bir erkek sesi. İkimizde yürümeyi bırakıp durduğumuzda sesin sahibi koşar adım bir şekilde yanımıza geldi. Genç ve yakışıklı bir çalışan.
Genç ve yakışıklı sayılabilecek bir adamdı. Üzerindeki lekeli iş kıyafetine gözlerim takıldığında hayatın onu da bir şekilde savurduğunu hissetmiştim.
Bakışlarım Adama takılı kalmış bir şekilde onu süzerken Yavuz'un bakışlarını yüzümde hissediyordum.
Genç adam elindeki planı Yavuz'a gösterip çok ilgilenmediğim birkaç soru sormuş, ardından da arkasını dönüp çalıştıkları alana gitmişti.
"Ne o, çok beğendin sanırım," Dedi Yavuz imalı ve öfkeli bir ses tonuyla.
Bakışlarımı ona çevirdim ve ne dediğini anlamaya çalışarak yüzüne baktım.
"Adamı diyorum, çok beğendin," Dedi anlamam için söylediğini tekrarlayarak bu sefer öfkeli bir şekilde bakmaya başlayan bendim.
"Ne," dedim sinirle.
"Saçmalama," dedim ve arkamı dönüp yürüyerek yanından uzaklaşmak için bir hamlede bulundum fakat başarılı olamadan kolumdan kavradı ve aramızdaki mesafeyi azaltarak beni kendine çekti.
Gözlerini gözlerimden bir an bile ayırmadan sanki ruhumu görüyormuşçasına bir yoğunlukta bana baktı. Neredeyse yere düşecek, ayaklarımın hakimiyettini kaybedecektim.
"Neden ona öyle baktın o zaman?" Diye sordu öldürücü bir tınıyla.
Bir an ses tonu ve bakışlarının yarattığı gerilimle kalakalmış, ne cevap vereceğimi bilemez bir şekilde ona bakmıştım.
"Nasıl," diye sordum kekelemediğim için kendimi tebrik ederken.
"Dalmış gibi, hayranlıkla," Dedi üzerine bastıra bastıra.
Sözleri ve tavrı öfkemin zincirlerini koparmasına son darbe olurken kolumu sertçe ellerinin arasından çektim ve öfke ile konuşmaya başladım.
"Çok genç olduğunu ve böyle bir işte onu çalışmaya hayatın zorladığını düşünüyordum. Evet dediğin gibi yakışıklı biri ama o anlamda bakmadım ona," dedim öfkeyle tıslayarak.
"Ayrıca," dedim kelimenin üzerine basarak.
"Kime baktığım, kime dokunduğum ne yaptığım ve ne yapacağım, benim ile ilgili hiçbir şey seni ilgilendirmez," dedim ve bu sefer bana engel olmasına fırsat vermeyerek arkamı dönüp eve girdim.
Güzel başlayan günüm kötü devam ederken karamsarlık ve kötülük bulutları fırsatını bularak zihnime süzülmeye başlamıştı.
Kahvaltı sofrasının hazır olduğumu ve herkesin sofraya oturmak için ayaklandığını gördüğümde isteksizce masaya baktım.
Şu an hiçbir şey yiyecek durumda olmadığımdan odama çıkmanın en iyisi olacağına karar verdim.
"Kusura bakmazsanız ben iyi
hissetmiyorum, dinleneceğim. Size afiyet olsun," dedim ve hafifçe gülümseyerek arkamı döndüm.
Merak dolu bakışları sırtımda hissetsem de dert edecek halim olmadığından yavaşça yürümeye devam ederek merdivenleri çıktım.
Odama giripte biraz önce kalktığım yatağa bedenimi bıraktım ve gözlerimi sımsıkı yumarak uykuya dalmayı denedim.
Birkaç dakika sonra uykunun sıcak kollarına kendimi bıraktığımda huzur doluydum.
-----------------
Saatler geçipte neden sonra uyandığımda yatakta yavaşça doğruldum.
Hava neredeyse kararmak üzereydi.  Saatlerdir uyuduğuma inanamayarak yataktan kalktım ve perdemi açarak dışarıya bahçeye baktım.
Evdeki herkes dışarıdaydı.
Ustalar hala harıl harıl çalışıyor. Yavuz ise ifadesiz bir şekilde onları izliyordu. Selim bir usta ile konuşurken çocuklar bahçede koşturuyor, Aslı da annesi ile beraber ustalara yiyecek ikram ediyordu.
Hayat bensiz de güzeldi.
Bu evdeki yerimi unutmamak için aklıma kazıyarak odamdan çıktım. Mutfağa inip bir şeyler yiyecek sonra tekrar odama gelecektim. Evde kimse olmadığından da beni kimse görmeden tekrar dönecektim odama. 
Tam odamdan çıkmış, merdivenlere doğru bir adım atacaktım ki yan odaya, Yavuz'un odasına girmek için içimde inanılmaz bir istek duydum.
Neden bilmiyorum ama ayaklarım beni onun odasına götürdüğünde kokusunu solumak, ona dair birkaç şey öğrenmek için ayaklarıma boyun eğdim ve odasına sessizce adım attım.
Her şey siyah ve gri tonlarında, tek düze ve düzenliydi. Sade bir odaydı. O kadar sadeydi ki Yavuz'un kaldığını bilmesem boş misafir odası olduğunu düşünürdüm.
Sessiz adımlarla odasını arşınladım. Ona dair bir şeyler öğrenme umuduyla girdiysem de sadece kokusunu duymak bile yetmişti aslında.
Odanın içinde attığım bir turdan sonra benim kaldığım odada banyo olduğu kısıma ek olarak başka bir kapı daha olduğunu fark etmiştim.
Lanet olsun ki dakikalardır diğer eşyalarına baktığımdan bu fazla kapıyı geç fark etmiştim.
Sakince kapıya yaklaştım ve sessiz olmaya özen göstererek kapının kulpuna bastırdım.
Açıkçası kilitli olduğunu düşünüyordum ve açılacağına dair umutlu değildim.
Fakat başarılı olmuştum, kapı açılmıştı.
Henüz hava kararmadığından ışığı açmaya gerek görmeyerek loş odaya adım attım.
Hayranlıkla odanın içini süzerken Yavuz'a dair öğrenmek istediğim şeylerden birkaçına ulaşmıştım.
Oda çok geniş olmasa da yeterince alan vardı. Odanın ortasında siyah bir piyano, en köşesinde de bir keman vardı. 
Şaşkın adımlarla önce kemana yönelmiş ardından da piyanoya dönmüştüm. Gözlerimi kapatarak tuşların üzerinde hafifçe parmaklarımı gezdirdim ve çalabiliyor olduğumu gülümseyerek hayal ettim.
"Şimdi de gizlice odalara mı girmeye başladın," Dedi artık aşina olduğum o ses.
Korkarak yerimden sıçradım ve suçlu bir çocuk gibi refleks ile piyanodan uzaklaştım.
Bakışlarım tüm heybetiyle kapının önünde dikilmiş, öfkeli bir şekilde bana bakan Yavuz'a çevrildiğinde gergince yutkundum.
"Özür dilerim," dedim ve odadan çıkmak için kapıya doğru ilerledim. Yani ona.
Geçmek için bedenine hafifçe çarpmam gerekiyordu fakat bunu umursamayarak bedenini aşıp geçmeyi denedim.
Kenara çekilmediği gibi, geçmeme de izin vermeyerek hafifçe kolumu tuttu ve diğer eliyle de kapıyı kapattı.
Artık küçücük odada bir piyano bir keman, o ve ben vardık. Alanın onun varlığıyla daralmış olması beni hem korkutuyor hem de heyecanlandırıyordu.
"Özür dilerim," dedim tekrar bu sefer daha yüksek bir sesle ve gözlerinin içine bakarak.
"Çıkmak istiyorum," dedim ve kolumu ellerinin arasından kurtarmak için bir hamlede bulundum fakat hamlem yine başarısızlıkla sonuçlandı. Üstelik diğer elini de kaldırmış yavaşça diğer kolumu kavrayarak bedenimi kapıya yaslamıştı.
"Burada ne işin var," diye sordu öylesine tuhaf ve korkutucuydu ki gözlerimin dolmasını önleyemeyerek baktım ona.
Dudaklarım korkudan korumuş, bedenim ise ne yapacağını bilemeyerek kaskatı kesilmişti.
Kuruyan dudaklarımı hafifçe yaladım ve konuşmak için tüm hücrelerimi zorladım.
"Ben sadece," dedim duraklayarak.
"Sadece," dedim tekrar durup dudaklarımı telaşla birbirine bastırarak.
"Sen sadece ne?" Diye sordu hala beni bırakmamıştı fakat artık daha sakindi ve sanki biraz daha yumuşamış gibiydi.
Bu beni biraz rahatlatırken hala çaresiz olduğumu biliyordum.
Gözlerimi çaresizlikle kapadım ve ne diyeceğimi bilemeyerek sessiz kaldım.
Sanki gözlerimi kapladığımda o beni göremiyordu veya her şey yoluna giriyordu. Aptallığıma içimden küfrederek başımı yere eğdim.
Hala gözlerim kapalıydı. Çünkü bana o kadar yakındı ki, aramızda birkaç santim dışında bir mesafe yoktu ve şu durumda onun gözlerine bakacak gücü kendimde bulamıyordum.
"Gözlerini  aç ve bana bak Yazgı," Dedi daha normal bir ses tonuyla.
Kaşlarımı hafifçe çattım ve telaşla dudağımı ısırdım.
Başka bir çarem olmadığını bildiğimden yavaşça başımı kaldırdım ve gözlerimi açtım.
Derinliğinde kaybolduğum koyu yeşil renkli gözlerine tüm gücümle baktığımda beni tutuyor olduğu için içimden şükrettim. Eğer beni tutmasa yere düşeceğimden emindim.
"Özür dilerim," dedim tekrar artık tüm gücüm tükenmiş, gözlerim yaşla dolmuştu.
"Aptallık ettim, özel alanına girmemeliydim," dedim kısık bir sesle. Ve sonunda gözümden bir damla yaş aktı ve hızla yere düştü.
Yaşlı gözlerimle ne diyeceğimi bilmez bir şekilde ona bakarken o sakince elini kaldırdı ve bir tüy gibi hafifçe elinin tersini yüzümde akan gözyaşımın izini sildi.
"Gerçekten sana karışamaz mıyım Yazgı?" Diye sordu inanılmaz bir naziklikle. Hipnoz olmuş gibi bana bakıyor, bir eliyle hala beni tutuyor olsa da diğer elini yanağımın üzerinde gezdiriyordu.
"Kime dokunduğuna, kime baktığına..." Diye devam etti sakince.
Sabah ki sözlerimdi bunlar. Gözlerimi yavaşça kapadım ve ne diyeceğimi bilemeyerek sessizce bekledim.
"Oysa ben," Dedi sakince.
Gözlerim tekrar aralandığında merakla bekledim söyleyeceklerini.
"Sana dokunan, dokunmaya çalışan her kim olursa olsun mahvetmek istiyorum.."
Söylediklerine şaşkınlıkla bakarken duracağını tüm söylediklerini geri alacağını düşündüysem de, ok yaydan çıkmıştı.
"Seni üzen, sana zarar veren. Geçmişinde ve geleceğinde her kim olursa olsun, sana yaklaştığı için bile onu buna pişman etmek istiyorum.." Dedi ve durdu. Tane tane tuhaf bir sakinlikle konuşuyordu.
"Sana karışamamak mı Yazgı? Kime dokunduğuna karışamamak mı?"
Dedi ses tonu sakin olsa da Gözlerinden Ateş çıktığına yemin edebilirdim.
"Eğer benden bunu bekliyorsan," Dedi öldürücü bir vurgu ile.
"Bekleme. Çünkü nefes aldığım süre boyunca buna izin vermeyeceğim." Dedi ve durdu.
Gözlerini kapayarak sakince bekledi. Aramızdaki mesafe gitgide tehlikeli bir boyut alırken ne diyeceğimi bilemeyerek sustum.
Söyledikleri zihnimde yankılanıyordu..
"Bu ne demek?" Diye sordum kısık ve ürkek bir sesle.
Bu söylediklerini anlamak, doğrusuyla algılamak istiyordum.
Ses tonum üzerine kapalı gözlerini ani bir şekilde açtı ve biraz daha bana yaklaştı.
"Bu demek," diye fısıldadı ve dudakları dudaklarımla buluştu.
Sakin bir tonla dudakları, dudağımı aralarken bir eli belime dolanmış beni kendisine çekerken, diğer eli enseme sarılmıştı.
Beceriksiz bir şekilde öylece duruyor. Karşılık vermesemde karşı da koymuyordum.
Çok nazikçe dudağımı öperken karşılık vermiyor oluşum yüzünden beni bırakmasa da yüzünü yüzümden uzaklaştırdı.
Şaşkın bir şekilde ona bakıyor, ne geri gidebiliyor ne ona yaklaşabiliyordum.
Bir tepki vermeden ona bakıyor olmam karşısında yüzü mutsuzlukla asıldı ve ellerini bedenimden çekti. Kolları iki yanına düşerken de onu sadece izliyordum
"Özür dilerim," Dedi tok bir sesle. Ardından da bir adım geriledi.
"İstemiyor olabileceğini düşünmedim, özür dilerim," Dedi tekrardan.
"Ne?" Dedim şaşkınlıkla.
"Seni öptüğüm için," Dedi tane tane.
"Özür dilerim, yaptığım yanlıştı," Dedi tekrardan ve o an ne demek istediğini algılayabilmiştim.
Onu öpmek istemediğim için karşılık vermediğimi sanıyordu.
Yanılıyordu.
Hafifçe gülümsedim.
Yavuz'un ise gitmek istediği ve öfkelendiği belliydi. Bana öfkeli olmadığını bildiğimden hafifçe gülümsemeye devam ettim.
"Seni öpmek istiyordum şapşal," dedim fısıltıyla.
Bu sefer şaşırma ve anlayamama sırası ondaydı.
"Ne?" Diye sordu şaşkınlıkla.
"Seni öpmek istiyordum. Hala istiyorum," dedim bende anlaması için tane tane.
"Sadece nasıl öpeceğimi bilmiyordum," dedim ve bir adım öne atıp biraz önce açtığı mesafeyi kapattım.
Yavuz ise hala bana şaşkınca bakıyordu. 
Gülümsedim ve hafifçe ayaklarımın üzerinde yükseldim.
Dudaklarımı dudaklarına hafifçe değdirdim ve bir santim geri çekildim.
Dudaklarımın dudaklarına değmesi ile girdiği transtan çıkmış olacaktı ki elleri belime dolandı ve dudaklarını tekrar dudaklarımla buluşturmak için bana yaklaştı.
"Ah Yazgı," Dedi fısıltıyla.
Ardından dudakları dudaklarım ile tekrar buluştu.
Onun elleri benim belimde, benim ellerimse onun boynuna dolanmış bir şekilde beceriksizce öptüm onu.
İlk defa her şeyi geride bırakarak.
İlk defa kalbimin dediğini yaparak sadece öptüm.
Tüm varlığımla, tüm ruhumla öptüm onu.
Çünkü seviyordum onu.
Aşıktım.
Ve ona hissettiklerimden daha önemli bir şey yoktu.
Varlığı huzurdu.
Varlığı hayattı.
Varlığı her şeyimdi.  
    
             Herkese merhabalar. 
Umarım bölümü sevmişsinizdir. Keyifli okumalar. Lütfen fikirlerinizi bildirin. Yorumlarınızı bekliyorum.

Gecenin MürekkebiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin