"Oha Yazgı! Öpüştünüz mü?" Diye çığlık attığında hemen ellerimle ağzını kapattım.
"Sessiz ol, yan oda onun odası," dedim sinirden tıslayarak.
Nazlı ise avuçlarımın altında hala homurdanıyordu.
"Yarım saattir sana her şeyi anlatıyorum. Üzerime kurşun yağmasını, Timur pisliğini.. Sense gelmiş burada neye ciyaklıyorsun," dedim hayıflanarak.
"Şimdi ellerimi çekeceğim ama sessiz konuş," dedim ve ellerimi yüzünden çekerek onu serbest bıraktım.
"Afedersin," Dedi gerçekten samimi bir üzüntüyle.
"Ben diğer olaylar için çok üzgün ve şaşkınım ama bu," Dedi artık yatakta dizlerinin üstüne kalkmış, saçma sapan yüz ifadesine bürünerek konuşmuştu.
"Öpüşmüşsünüz yazgı," Dedi idrak etmeye çalışarak.
"Sen ve o."
"O ve sen."
"İnanılmaz," Dedi tane tane.
O an aklıma geldiğinde hafifçe gülümsedim.
"Ona aşıksın değil mi?" Diye sordu bu sefer sakinleşmiş, neler hissettiğimi öğrenme moduna girmişti.
"Evet, sanırım," dedim derin bir nefes alarak.
"Peki ne Zaman oldu, Nasıl oldu? Kızım çatlatmasana beni meraktan anlat haydi," Dedi büyük bir heyecanla
"Bilmiyorum ki," dedim samimi bir şekilde.
"Yani her şey çok ani oldu, buraya gelmem ve gidemememin üstüne bir de bu kötü olaylar.."
"Hep mesafeliydik aslında hala da mesafeliyiz.."
"Ama sanki, birbirimize ne kadar uzak olsakta bu evde en yakın olarak onu görüyordu bir yanım... Güven veriyordu, hayatım boyunca hiç almadığım güveni. Sanırım bu durum da ona aşık olmama etki etti," dedim omuzlarımı ne yapayım dercesine kaldırarak.
Nazlı her ne kadar sevinmiş olsa da aklında soru işaretleri olduğu yüzünden belli oluyordu.
Aynı soru işaretleri bende de olduğundan onu yadırgamıyordum.
"Peki ne olacak?" Diye sordu sakince. Beni üzmek istemediğini bildiğimden hafifçe gülümsedim.
"Bir şey olmayacak," dedim sakince. O ise benim sakinliğimin aksine şaşkındı.
"Nasıl yani?" Diye sordu anlamaya çalışarak.
"Öpüşmemiz büyük bir adımdı benim için.. Eğer şimdi aramızda bir şey olmasını istiyorsa, bunun için o uğraşmalı," dedim umursamıyormuş gibi omuz silkerek.
Düşüncelerim doğru olsa da umursamadığım kısmı koca bir yalandı.
"Yazgı!" Diye ciyakladı tekrar.
"Umursamıyormuş gibi yapma, gözün sürekli Kasıpekhos'taydı. Ona bakmaktan yemek yiyemedin. Gözlerinle onu yedin gerçi," Dedi hafiften de bacağımı cimcikleyerek.
Gergince kıpırdandım, ona o kadar bakmamıştım, yoksa bakmış mıydım?
"Belli oluyor muydu o kadar?" Diye sordum gergince.
"Pusuya yatmış bir aslan, avını Nasıl gözlerse o kadar belliydi," Dedi büyük bir kahkaha atarak.
"Merak etme ben ve Selim bey harici fark eden yoktu," Dedi gülümseyerek.
"Ne?" Dedim telaşla, "Selim'de mi gördü?"
Gülümseyerek başını salladı.
"O masada bunu fark etmeyecek çok az kişi vardı bence, ama sen çok ustaydın vallahi," Dedi rahatça.
Sözleri içimi rahatlatmak yerine daha da kötü yaparken, sessiz kalıp omuz silkmekle yetindim.
Gergince onun yüzüne bakarken evi titretecek bir şekilde kahkaha atmaya başladı.
Bomboş bir şekilde onun yüzüne bakıp, ki kendimi bırakıp gülmeme çok az kalmıştı, kahkahasının bitmesini beklemeye başladım.
"Yüzün kıpkırmızı oldu," Dedi gülmekten kesik kesik bir şekilde.
"Merak etme, kimse fark etmedi ara sıra ona baktığını," Dedi tekrar kahkaha atarak.
"Seni parçalayacağım Nazlı," dedim ve yataktan kaptığım bir yastıkla ona vurmaya başladım o ise kahkaha atıyor, hiçbir şekilde gülmeyi bırakmıyordu.
"Gül sen gül, şimdi saçlarını yolup, etlerini lime lime edeceğim," dedim.
Dakikalar boyunca odada hır gür ve gülme sesiyle birbirimizi yemiştik. En son yatakta elimde yastığım yorgun bir şekilde Nazlı'nın yanına uzandığımda yorgunluktan nefes nefes kalmıştım.
Nazlı ise artık gülmekten yorulmuş, sadece gülümsemekle yetiniyordu.
İyi ki hayatımdaydı, olmayan kız kardeşim gibi, her zaman içtendi. Güven doluydu. Onu karşıma çıkardığı için kadere minnettardım.
Gülümseyerek ona sarıldım.
-----------------------------------
Tam 3 gün olmuştu. Yavuz hiçbir yerde yoktu ve delirmek üzereydim.
Nazlı geri dönmüş, her şey eski düzenine bürünmüştü fakat yoktu.
Nerede olduğunu bilmiyor onu hem merak ediyor, hemde delicesine kızıyordum.
"Baba bak!" Diye bağırıp Selim'e doğru koşan Ömür'e hafifçe gülümseyerek baktım.
Açıkçası çocuklar ve Aslı olmasa bu evde çıldırabilirdim.
Özellikle Selim, Yavuz ile konuştuğunda fakat nerede olduğunu söylemediğinde, fakat Selim'in diline düşmemek için bir şey söyleyemiyor, onların konuşmalarını görmezlikten geliyordum.
"Hava çok güzelmiş," diyen Aslı'yı başımı sallayarak onayladım.
Tüm sinir hücrelerim Yavuz'a odaklı olduğundan başka hiçbir şeye yönelemiyordum.
"Aklın onda değil mi?" Diye sordu Aslı fakat dalgın olduğumdan ötürü ilk başta kimden bahsettiğini anlayamamıştım.
"Nerede sen biliyor musun?" Diye sordum fazla meraklı görünmemeye çabalayarak.
"Öncelikle," Dedi Aslı yürümeyi bırakarak.
"Ona karşı bir şey hissetmiyormuş gibi yapmayı bırak," Dedi anlayışla gülümseyerek.
Tam ağzımı açmış itiraz edecektim ki dostane bir şekilde kolumu sıvazladı.
"Lütfen Yazgı, bu çekinmeni gerektiren bir şey değil. Saklamanı da," Dedi sakince.
"Peki," dedim pes ederek.
"Haklısın fakat şu an ona karşı hislerimi anlatacak kadar güçlü bir psikoloji de değilim. Nerede o?" Diye sordum sinirle.
"Sakin ol biraz, o iyi. Ama nerede olduğunu bende bilmiyorum. Selim söylemedi," Dedi sakince.
Bir an başımı olumlu anlamda sallarken ağzım hafifçe aralandı.
"Selim dedin," dedim sakince.
"Her zaman Selim Bey derdin," dedim gülümseyerek.
"Bahçede yemek yediğimiz gece benimle konuşmak istediğini söyledi. Bende kabul ettim," Dedi yüzü mutlulukla aydınlanarak.
"Görsen o kadar şapşaldı ki, bir an koskoca adam karşımda bayılacak sandım, çok komikti."
"Ama o an yemin ederim ki hayatımın en güzel ve özel anıydı. Salıncağa oturduk, o kadar çekingendi ki, konuşmaya başlaması yarım saat sürdü. Düşün o zamana kadar ikimizde çimenlere baktık sadece," Dedi o anın hayaline kapılmış bir şekilde.
"En sonunda bana karşı bir şeyler hissettiğini pat diye söyledi. Düşünsene Yazgı, yıllardır aşık olduğum adam beni sevdiğini söyledi," Dedi mutlulukla ellerime sarılarak.
"Şu an sevgilisiniz yani," dedim bende mutlulukla gülümseyerek.
"Evet sanırım," Dedi şaşkın fakat çok mutlu bir şekilde.
"Aslı abla," diye bağırarak koşan Özgür'e bakışlarımızı çevirdiğimizde özgür yerine yürüyen bir çamur ile karşılaştık.
"Ne oldu sana?" Diye sorduk Aslı ile aynı anda.
"Şu arkada ki çamura düştüm," Dedi halinden hiçte rahatsız olmayarak.
Ömür de Özgür'ün yanına gelip onun bu haline kahkahalarla gülmeye başladığında Aslı ve bende dayanamayarak onların bu haline güldük.
İnsanın kardeşinin olması çok büyük bir nimetti.
"Haydi ikinizi de yıkamam lazım, hayır ömür dokunma Özgür'e," diye söylenerek çocuklara doğru ilerledi Aslı.
Bende arkalarından gülümseyerek onların uzaklaşmasını izliyordum.
"Sonunda yüzünde gülümseme gördük," Dedi alaycı bir ses.
Kafamı sesin geldiği yöne doğru çevirdiğimde Selim elinde uzun ince bir dal parçasıyla aheste aheste bana doğru yürüyordu.
"Hayırdır aşık oğlan, kendini doğaya mı attın?" Diye sordum bende onun alaycılığına karşı.
Yüzündeki gülümseme daha da genişlerken son bir adım attı durdu.
"Suratını asmak yerine Yavuz'un nerede olduğunu sorsaydın söyleyecektim," Dedi elindeki sopayı çevirerek.
Yüzüm gerginlikten kasılırken sadece öldürücü bakışlar yollamakla yetindim.
"Şirketteki yeni sekreter ile koltukların kalitesini test ediyorlar," Dedi ciddi bir şekilde. Yüz ifadesi o kadar ciddiydi ki, gerçekten ona inanmak üzereydim.
"Saçmalama," dedim inanmayarak.
"Bak inanmıyorsan göstereyim." Dedi ve cebinden telefonunu çıkarttı. Bir şeylere tıkladıktan sonra telefonun ekranını bana doğru çevirdi.
Kaliteli ve çok şık döşenmiş bir ofiste Yavuz ayakta duruyor, onun önünde fiziğiyle ve kıyafetiyle her erkeğin memnuniyetle bakacağı bir kız duruyordu. Sarışın uzun ve incecik olmasına karşın tüm hatları yerli yerindeydi. Ve kız Yavuz'un kravatını düzeltiyordu.
Ona dokunuyordu.
Tüm bedenim sinir ve üzüntüyle kasılırken derin bir nefes aldım ve dolmaya başlayan gözlerimi kırpıştırdım.
"Beni ilgilendirmez," dedim ve arkamı dönüp eve yürümeye başladım.
Aptalın tekiydim.
Odama sert ve büyük adımlarla çıkarken içimden bildiğim tüm küfürleri Yavuz'a ve o kıza sayıyordum.
Ağlamaması güçlükle başarıp odamın içine girdim ve kapısını sertçe kapattım.
Neredeyse akşam olmuş, hava kararmaya başlamıştı. Uykum yoktu sinirden deliriyordum ve yapacak bir şey de yoktu.
Oturup kendi aptallığıma ağlayacakken vazgeçtim ve Yavuz'a bunun hesabını sormak için öğleni körükledim.
Yüzünde patlatacağım tokatın hayalini kurarken bir yandan da odanın içinde volta atıyordum.
Bir saatten fazla bir süre boyunca yürüyüp durdum. Ayaklarım ağrıdan isyan ederken kalbim acıyla kavruluyordu.
En nihayetinde merdivenleri çıkan bir çift ayak sesini günlerdir yaptığım gibi dikkatlice dinledim. Adım sesleri yavaşlayıp yan odanın kapısı açıldığında, içimde kabaran öfke bir lavmışçasına taşmıştı.
Önce elimi yüzümü yıkamak için banyoya gittim ve soğuk suyun ağrımaya başlayan başımı dindirmesini diledim.
Birkaç dakikanın ardından emin ve güçlü adımlarla odamdan çıkıp Yavuz'un odasına yöneldim.
Kapıyı çalmadan hışımla açtım fakat odanın içinde değildi.
Sinirle etrafa bakındığımda banyosunun ışığının tanıdığını fark ettim, kapı yarı aralık olduğundan ve su sesi gelmediğinden adımlarımı hızla atarak oraya doğru ilerledim.
Kapıyı sertçe açtım ve içeriye adımımı attım.
Yavuz üstü tamamen çıplak üzerinde sadece siyah kotuyla dururken en az benim kadar o da şaşkındı.
Onu bu halde görmenin şaşkınlığına ek olarak kaslı gövdesi de nutkumun tutulmasına neden olmuştu.
Elindeki gömleği yavaşça yere atıp bir adım bana yaklaştığında nihayet kendime gelebilmiş bakışlarımı gövdesinden yüzüne çevirebilmiştim.
Yüzünde çıkmaya başlayan kirli sakalları ve duş almaya hazırlanıyor olması sinirimi daha da arttırırken bir adım ona doğru attım ve sağ elimi yüzüne indirmek için kaldırdım.
Fakat o hamlemi benden önce fark ettiğinden elimi havada nazikçe yakaladı ve indirdi.
"Bırak," dedim sinirden tıslayarak.
"Yazgı neyin var?" Diye sordu hiçbir şey anlamadığı yüzündeki ifadeden belliydi.
"Neyim mi var seni adi pislik herif," dedim bağırarak.
Hala elimi tutuyor beni kontrolü altında tutuyordu.
"Kaç gündür o kadınla yatıp, sonra buraya geliyorsun. Söylesene, akşam beni de yatağa atmaya çalışacak mısın?" Diye sordum öfkeden ve hayal kırıklığından dolayı ağlamamaya çalışarak.
"Ne kadını?" Diye sordu Yavuz anlamayarak.
"Beni neden öptün," diye sordum son bir kuvvetle.
"Madem böyle yapacaktın; neden?" Diye sordum..
"Allah aşkına Yazgı neyden bahsediyorsun," Dedi sinirle.
"O kadından, sana dokunan o sarışın sekreterden." Dedim bende öfkeyle.
"Sana bunu kim söyledi?" Diye sordu gözlerini öfkeyle kapatarak.
"Senin böyle bir adilik yapmış olman suç değil de bunu bana söyleyen mi suçlu?" Diye sordum dişlerimi sıkarak.
"Bizim holdingde sarışın bir sekreter yok. Bana dokunan biri de yok," Dedi gözlerini açarak.
"O Selim'i öldüreceğim," Dedi ve yanımdan geçmek için bir hamlede bulundu.
"Sana neden inanayım ki," dedim durması için önüne geçip kaslı gövdesine dokunarak.
"Selim'e neden inanasın," diye sordu bu seferde.
"Çünkü fotoğraf gösterdi sen ve o kadın.." Dedim zorlukla.
"O kadın sana dokunuyordu ve sen kaç gündür evde yoksun," dedim sinirle.
"Ah Yazgı, anlamıyor musun Selim bizimle dalga geçiyor. Seni kışkırtıyor ve aramızdaki şeyi öğrenmeye çalışıyor," Dedi sakince.
"Sana yemin ederim hiçbir kadın bana dokunmadı," Dedi ve sol elini yavaşça kaldırıp yanağımı okşadı.
"Neredeydin peki," diye sordum merakla.
Sorum üzerine aklına bir şey gelmiş gibi geriye bir adım attı ve arkasını bana döndü.
"Yavuz beni cevapsız bırakıp sırtınızı dönmeyin artık ne olur," dedim bıkınca.
"Sana kutuyu yollayan adamın izini sürüyordum," Dedi ve durdu.
Bir şey söylemek istiyor da susuyor gibiydi. Beklentiyle ona baktım.
"Ne, hadi söyle," dedim sertçe.
"O adamı buldum," Dedi tane tane. Derin bir nefes aldım ve devam et dercesine baktım yüzüne.
"Benim geçmişimden biri," Dedi sadece.
Devam etmesini delicesine istesem de bu konu hakkında daha fazla detay vermeyeceği yüzündeki sert ifadeden belliydi.
"Yüksek ihtimalle bizi takip ediyordu. Bizde seni takip ediyorduk. Senin bizim için ne kadar önemli olduğunu anladı ve sana yöneldi," Dedi sakince. Bunu kaldırıp kaldıramayacağımı tartıyor gibiydi.
"Yani," dedim doğru anladığımdan emin olmak için.
"Şimdi senden intikam almak için bana yöneldi."
"Evet," Dedi sadece. Ardından ikimizin de bölmediği uzun bir sessizlik oluştu.
"Seni istemeden böyle bir duruma soktuğum için özür dilerim," Dedi sakince.
Yüzünde hiç görmediğim bir ifade vardı. Korku ve pişmanlık. Her ne kadar göstermemeye çalışsa da bir an, gardını indirmişti.
"Tamam yani sarışın ve manken fizikli bir sekreteriniz yok," dedim kaşlarımı kaldırarak.
Hafifçe gülümsedi.
"Hayır yok," Dedi tane tane ve bir adım daha bana yaklaşıp kaslı kollarını belime doladı.
"Bu senin için sorun mu?" Diye sordu ciddiyetle.
"Manken fizikli sarışın bir sekreter her kadının sorunudur," dedim bende aynı ciddiyetle.
Benim ciddiyetim ve cevabım üzerine Yavuz ondan hiç duymadığım bir şekilde içten ve gür bir kahkaha patlattı.
Onun bu haline bende gülümseyerek bakarken beni kendisine doğru çekti ve tam gözlerimin içine sanki ruhumu görebiliyormuş gibi baktı.
"Sekreter falan yok, bahsettiğim o adam," Dedi merakla.
Derin bir nefes aldım ve ellerimi yavaşça onun göğsüne bastırdım.
"Sen olmasaydın da, başka bir bela, başka bir kötülük bulacaktı beni o yüzden önemli değil," dedim güven veren bir tonla.
"Sadece," dedim derin bir nefes alarak.
"Yanımda ol."
"Ah Yazgı," Dedi ve beni tamamen kendine çekerek sarıldı. Dudakları saçlarımı öperken, çıplak gövdesine yasladım yüzümü.
Depolamak istercesine kokusunu içime çektim.
"Peki, Selim o fotoğrafı nereden buldu?" Diye sordum.
Yavuz ise dakikalar boyunca gülmek dışında bir şey söylemedi.
Onun gülüşü ve kokusu tüm benliğimi sarmalarken, tüm kötü adamları yenebileceğimi hissettim. Hatta manken fizikli sarışın sekreterleri bile...HERKESE MERHABALAR
UZUN BİR SÜREDİR YOKTUM. Çünkü üniversiteye başladım, yeni şehir, yeni okul alışma sürecindeyim. O yüzden elimden geldiğince çabuk paylaşmaya çalıştım. Benim çok içime sinmedi ama umarım siz beğenmişsinizdir. Yorum ve beğeniyi unutmayın. Keyifli okumalar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Mürekkebi
General Fiction"Ona benzemiyorum," dedim dişlerimin arasından. Beni bu denli sinirlendireceğini düşünmediğinden yüzündeki gülümsemenin yerini şaşkın bir ifade almıştı. "Ona benzemiyorum," dedim inatla, gözlerim dolu bir şekilde. Ardından da öfkeyle gözlerimi yumd...