Bölüm 42

24 1 0
                                    


Begüm ile Bulut'un evinden çıktıktan sonra bir süre ikimizde konuşmadık. Kendi içimde çözmem gereken o kadar çok konu vardı ki bunlardan hangisinin daha önemli olduğunun ayırdına varamıyordum.

Arabadaki sessizliği Yavuz bölmüştü.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordu her zamanki kendinden emin ses tonuyla.

"Her şeyi," demekle yetindim sadece. Başımdan geçen iyi kötü ne varsa her şeyi düşünüyordum.

O kadar çok ve hızlı olaylar oluyordu ki, içime atıp unutmaya çalıştığım her şey sakladığım kutulardan taşıyordu sanki.

Herkese kırgındım ama değilmişim gibi rol yapıyordum. Bir köşeye çöküp ağlamak, günlerce içimde ölen her şeyin yasını tutmak istiyordum.

"Hemen eve gitmesek olur mu?" diye sordum sesim kısık çıkmıştı, bakışlarımı yoldan ayırmıyordum.

"Olur," dedi Yavuz da. Göz ucuyla bana baktığını hissetmiştim.

Dakikalar akıp giderken ikimizde sessizdik.

Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama sormakta istemiyordum. O nedenle sadece yolu izlemeye devam ettim.

Nihayet sahil kenarına geldiğimizde Yavuz arabayı yavaşça park etti.

Önümüzde uzanan denize baktım ve hafifçe gülümsedim. Yavuz ile karşılaştığımız, daha doğrusu konuştuğumuz o akşam gelmişti aklıma. Onunla ettiğim o kısa sohbet ve beni eve kadar bırakması...

O zamanlar her şey tesadüf gibi gelmişti. Hiçbir şeyin farkında değildim, kendi küçük dünyamda huzuru bulmaya çalışmakla meşguldüm çünkü.

"Eski konulara dönmek istemiyorum," dedim titrek bir nefes alırken.

"Ama bunları konuşmadığımız sürece sana yeteri kadar yakın olamayacağımı da biliyorum." Dedim ve bakışlarımı bedenimle birlikte Yavuz'a çevirdim.

"Bu olanlar çok zordu benim için,"

"Her şeyi kabullenmek, algılamak günlerimi aldı. Halen daha bu duygularla nasıl baş edeceğimi bilmiyorum..." dedim ve yaşlarla dolan gözlerimi birkaç saniye kapattım.

"Seni sevdiğimi biliyorum,"

"Ama bu sana olan kırgınlığımı unutturmuyor bana," dedim ve gözümden akan bir damla yaşı elimin tersiyle sildim.

"Onca zaman beni takip etmenizi, hayatıma bir gölge gibi süzülmenizi, istediğiniz gibi hayatıma şekil vermenizi kaldıramıyorum," dedim ve derin bir nefes aldım.

"Sana olan aşkımın tüm bunları unutturacağını düşünmüştüm... Ama unutamıyorum. Sensiz olamayacağımı da biliyorum, ama yine de..."

"Bir yanım senin yanından bir an olsun ayrılmak istemezken diğer yanım beni o adamın evine götürüşünü, bu ihanetini affetmiyor," dedim ve ellerimle yüzümü sıvazladım.

"Biliyorum, sebeplerin vardı, kendince haklı sebeplerde üstelik," dedim ve durdum. Yavuz'un yüzü ifadesiz olsa da gözleri konuşmanın gideceği yönü merak ediyordu.

Bende öyle.

"Hepinizden nefret ediyorum," diye fısıldadım titrek bir nefesle.

"Ama sizi bırakacak gücümde yok. Sadece sana olan aşkımın tüm yaralarımı iyileştirmesini istiyorum," dedim ve gözlerimden ardı arkasına akan yaşlara engel olamadım.

"Belki bu sözlerim sana saçma gelecek, aylar oldu halen daha aynı noktada olduğumu düşüneceksin. Ama bunları söylemem gerekiyor, bir şeylere düzgün bir temel oluşturmak için. Hayatımı kendi istediğim şekilde bir zemine oturtmak için bunları söylemeye mecburum," dedim ve akan burnumu çektim.

"Yazgı," dedi Yavuz, elimle onu durdurdum.

"Hiçbirinizi affetmedim, özellikle de seni. Tüm kalbim seninle doluyken sanırım en çok senin ihanetindi canımı yakan. Çünkü ben senin yanındayken kendimi evimde gibi hissetmiştim, meğerse ben hiç oraya ait olmamışım, yanlış kapıyı çalıp durmuşum," dedim ve ardı arkasına akan göz yaşlarımı rahatlıkla akması için bıraktım.

"Bu bir ayrılık konuşması mı?" diye sordu tok sesiyle.

Başımı olumsuz anlamda salladım. Hayır tüm bunlar bir ayrılık konuşması değildi. Sadece aylar önce söylemem gereken şeylerdi.

"Hayır," dedim burnumu çekerken.

"Sadece hislerimi artık içimde tutmayacağım, ne olursa olsun, karşımdaki kim olursa olsun bana hissettirdiğini hissettireceğim. Sıra sendeydi sadece," dedim ve ellerimle yüzümü kuruladım.

"Artık eve gidebiliriz," dedim ve bedenimi tekrar önümüzdeki manzaraya çevirdim.

Yavuz'un birkaç uzun dakika boyunca bana baktığını biliyordum ama bakışlarını umursamadım.

Önce Begüm ile sonra da Yavuz ile konuşmuştum. İnanılmaz derece de hafiflemiş hissediyordum.

Kabuk bağlamaya başladığını sandığım yaralarımı tekrar kanatmış olsamda şimdi iyileşeceğinden emindim.

Sadece bu acının ne zaman geçeceğini bilmiyordum.

Yalnızlık hissinin, kandırılmışlık hissinin.

Geride bırakılmanın ne zaman geçeceğini bilmiyordum.

Tek bildiğim artık aylar önceki Yazgı olmadığımdı.

İkimizde derin düşüncelerin içine dalmışken Yavuz arabayı çalıştırmış, evin yolunu tutmuştu.

Ağlamak bedenimi gevşetirken aracın aniden durması ile bakışlarımı ne oldu dercesine Yavuz'a çevirmiştim.

O ise tüm bedeni ile bana dönmüştü, mecburen bende hafifçe ona doğru döndüm.

"Seni seviyorum," dedi bir çırpıda.

"O kadar çok seviyorum ki kaybetmekten deli gibi korkuyorum, bu da bana hatalar yaptırıyor. Seni her şeyden korumaya çalışırken en çok ben yaralıyorum, severken yıpratıyorum seni," dedi ve durdu, eli yavaşça yanağımı okşadı.

"Sana, seni bir daha üzmeyeceğime dair söz veremem. Çünkü her ne yapıyorsam hayatta kalman içindi. Ama bunu yaparken ruhunda bu kadar yara açtığımı fark etmemiştim, özür dilerim," dedi ve eğilip yavaşça alnımı öptü.

Ellerim otomatik olarak onun omuzlarına giderken, kokusunu ciğerlerime derin derin çektim.

Söylemek istediğim onca söz boğazımda düğümlenmişti. Yavaşça birbirimize sarıldık.

İkimizde sessizce birbirimize sarılı bir şekilde birkaç dakika kalmıştık ki ortamı Yavuz'un çalan telefonu böldü.

Hafifçe tebessüm ederek ondan uzaklaştım. Yavuz da torpidonun üstündeki telefonuna uzandı ve kısa bir sesle yanıtladı.

"Ne var Selim?" diye sordu, Selim'in aradığını tahmin etmiştim.

"Neredesiniz kaç saat oldu gideli?" diye sordu her zamanki muzip ses tonuyla.

"Hayır geceyi başka bir yerde baş başa geçirecekseniz ona göre Behçet amcaya bir şey uyduracağım," dedi ve haince kıkırdadı.

Yavuz'un bakışları benim yüzümü bulduğunda duyduklarımla yanaklarım çoktan kızarmaya başlamıştı.

Yavuz ise "Geliyoruz Allah'ın cezası," dedi ve telefonu Selim'in yüzüne kapattı.

"Gitsek iyi olacak," dedim tırtıklı bir sesle.

Bugün o kadar çok ağlamıştım ki, ağlamaktan yorgun düşsem de bu beni inanılmaz derecede rahatlatmıştı.

Çünkü içime attığım her şey giderek ağırlaşmış, ruhuma yük olmuştu.

Yavaşça arkama yaslandım ve yalansız bir hayat diledim.

Sevdiklerimle.

Yalansız, güven dolu sakin bir hayat.

BÖLÜM SONU

19.01.2024

Gecenin MürekkebiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin