Bölüm 25

76 11 0
                                        

Bölüm 25
Yavuz'un sözleri zihnime balyoz etkisiyle inerken bakışlarımı yavaşça ondan çekip, önümüzdeki kararmak üzere olan gökyüzüne çevirdim.
Ne diyeceğimi bilemeyerek öylece durdum birkaç uzun dakika boyunca.
Kelimeler boğazımda düğümleniyor, söyleyemediğim her söz nefesimi keskin bir bıçak misali kesiyordu.
Gözlerimin yaşarmasını önlemek adına, ellerimle yüzümü kendime gelmek istercesine sertçe sıvazladım ardından da beni bunaltan saçlarımı hoyrat bir şekilde elimle toplayıp bıraktım.
"Gitmeyecek miyiz?" Diye sordum sesimi güç bela bularak.
Yavuz sessiz kalarak derin bir nefes aldı, ardından da arabayı tekrar çalıştırdı.
Böyle bir durumda ne hissedeceğimi bile bilmezken, zihnimde söyleyecek bir şeyler aramak çok aptalcaydı.
"Birazdan varmış oluruz," dedi her zamanki kendinden emin sesiyle.
Sırf dikkatimi dağıtmak, benden bir tepki alabilmek için konuştuğunu biliyordum ve normal bir  zamanda kendimi bir cevap vermeye zorlamalıydım. Fakat şu an hiçbir şey normal değildi.
Daha kötüsü olamaz dediğim her an, çok daha büyük bir felaketle karşı karşıya kalıyordum.
Bunun bir çözümü yoktu.
Bundan bir kaçış yolu da yoktu.
Tüm yollarım Yavuz'a çıkıyordu.
Kabullenmek istemesem de o, benim tek sığınağımdı.
"Epey soğuktur orası şimdi.. Ben her şeyi ayarladım, ihtiyaç duyabileceğimiz her şey var," dedi sakince.
Sanki bir boşluğa konuşuyor gibiydi.
Bunu o da fark etmiş olacaktı ki, yolculuğumuzun geri kalanında sessiz kaldı ve sadece arabayı sürdü.
Yaklaşık bir yarım saat sonra, bir dağ evinin önünde durduğunda şaşkın bakışlarımı ona doğru çevirdim ve kaşlarımı hafifçe çattım.
"Evin burası mı?" Diye sordum beklentimin bu yönde olmadığını belli ederek.
Rahat bir hamleyle emniyet kemerini açtı ve hafifçe bedenini bana doğru döndürdü.
Bakışları yüz hatlarımı ezberlemek istermişçesine uzun bir süre yüzümde gezinmiş, rahatsızlıkla yerimde kıpırdanmama neden olmuştu.
"Evet," dedi tok bir sesle.
"Başka bir şey mi bekliyordun?" Diye sordu sesinde bariz bir alay ve eğlenme vardı.
"Evet," dedim bende onun eğlenmesine karşılık sinirle.
"Bana evim dedin, ama burası," dedim doğru kelimeyi bulmak için biraz duraklayarak.
"Burası dağın başı ve bu evde," dedim son kelimenin üzerine bastırarak.
"Bir kulübe."
Tepkim üzerine Yavuz hafifçe güldü. Ardından da bir şey söylemeden bakışlarını çekip kulübeye çevirdi.
"Seni saraylarda oturtamayacağım için üzgünüm Yazgı, ama," dedi hafifçe gülümseyerek. Benden ufakta olsa bir tepki almayı başardığından saatlerdir üzerinde olan gerginlik geçmiş gibiydi.
"Bizim için en güvenli yer burasıydı," dedi ve daha fazla devam etmeyeceğini belli eden bir şekilde derin bir nefes aldı.
"Hadi eve geçelim," dedi ve kendi kapısını açıp dışarıya çıktı.
Benimde söyleyecek başka bir şeyim olmadığından çaresiz bir şekilde arabadan indim ve Yavuz'u takip ederek kulübenin girişine doğru yürümeye başladım.
Her yer uçsuz bucaksız bir ormanla çevriliydi, sadece kulübenin önündeki birkaç metre alan çorak bir toprakla kaplıydı.
Geceleri kurt ulumalarını dinleyeceğimizden neredeyse  emindim.
Kulübenin antre kısmını geçtik ardından da Yavuz cebinden çıkarttığı anahtarla kapıyı araladı ve içeriye adım attık.
Her şey tertemizdi üstelik oldukça da düzenliydi.
Kare şeklinde bir odanın içinde bir tekli bir de nispeten uzun sayılan iki kanepe vardı. Koyu kahverengi rengindeki kanepeler şaşırtıcı derecede temiz ve yeniydi.
Ortada yünlü beyaz bir halı vardı. Eski tarzda ahşap bir şömine, şöminenin önünde de koyu lacivert renge iki büyük minder vardı.
"Ee," dedi Yavuz rahat bir tonla ilerleyip kabanını çıkartırken.
"Kulübeyi nasıl buldun? ," diye tamamladı cümlesini.
Bakışlarımın etrafı araştırmasına bir son verip ona doğru baktım. Ardından da hiçbir şey söylemeden kanepeye oturdum.
Ona hala delicesine kızgın ve kırgındım.
Ayrıca şu an zihnimde kıyametler kopuyordu.
"Ben şömineyi yakayım o zaman," dedi ve benden bir tepki alamayacağını kabullenerek şömineye doğru ilerledi.
Birkaç dakika içinde şömineyi yakmıştı.
Tabi bende tüm bu süre boyunca onun hareketlerini, kendinden emin duruşunu kabullenmek istemediğim bir hayranlıkla seyretmiştim.
Şömineyi yaktıktan sonra ayağa yavaşça kalkmış, attığı bir adımda hafif topallamıştı.
Telaşla yerimden kalktım ve bencilliğime içimden küfrederek konuşmaya başladım.
"Dizini çok zorlama," dedim çokta önemli bir şey değilmiş gibi.
"Bakışlarını alaycı bir tonla bana çevirmiş, gözlerimin içerisine öyle yoğun bir şekilde bakmıştı ki, bir an kıpırdayamadan durdum.
"Dediklerin ve yaptıkların," dedi yavaşça. Bir yandan da bana doğru yürüyor aramızdaki mesafeyi kapatıyordu.
"Birbirine uymuyor Yazgı, ses tonun telaşını gizlemeye çalışırken, bedenin her an panikle tetikte. Bence," dedi. Artık yanımdan da geçmiş, iri yarı gövdesini rahatça bırakmıştı kanepeye.
"Yüz ifadeni olduğundan daha donuk yapabilirsin, sana bunun kolay bir yolunu öğretmek isterdim ama," dedi yüzünde bilmiş bir ifadeyle.
"Bu benim işime gelmez."
Sözleri üzerine içimde ona duyduğum endişeyi yok etmiş, bacağına sert bir tekme savurma isteğiyle dolmuştum.
O tekli kanepede rahat bir şekilde otururken, suratımı ifadesiz tutmaya çalışarak  kanepeye  ilerledim ve sessizce oturdum.
Bakışlarım şöminede harıl harıl yanmakta olan odun parçalarında, ruhumsa içinden bir türlü çıkamadığım fırtınalardaydı.
"Yazgı," dedi Yavuz. Ses tonu sakin çıksada önemli bir şey söyleyeceğinin sinyali vardı. Bu nedenle bakışlarımı ona doğru çevirdim ve söyle dercesine baktım yüzüne.
"Seni görmek istiyor." Dedi sadece.
Cümlesi üzerine nefesim bir anlığına kesilmiş kalbim atmayı bırakmış gibiydi.
Dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım ve kesik bir nefes aldım.
Öfkeden kuruyan boğazımı açmak için hafifçe öksürdüm.
"Hayır." Dedim sadece.
Söylemek istediğim tonlarca şey varken.
İçimde yıllardır biriktirdiğim onca acı varken ve yakarken ruhumu, güç bela hayır dedim.
Çünkü biliyordum.
Kelimelerin bir anlamı olmadığını, hisleri anlatmaya yetmediğini.
"Onun hakkında öğrenmek istediğin bir şey varsa..." dedi sadece. Ona sorabilirdim.
Ama soracak bir şey yoktu benim gözümde.
"Ölü bir adam hakkında mı?" Diye sordum sakin kalmaya çalışarak.
"Mekanı cehennem olsun," dedim sadece ve akan bir damla göz yaşını elimin tersiyle hızlıca sildim.
"Yazgı," dedi Yavuz ve oturduğu tekli koltuktan kalkarak yanıma geldi.
"Biliyorum çok kırgınsın herkese," dedi bakışları gözlerimin içinde, sanki ruhumu görebiliyormuş gibi yoğun bakıyordu bana.
"Ama," dedi anlayış bekleyerek.
"Biz ne yaptıysak seni korumak için yaptık. Dayına da bize de kızma. Çünkü emin ol daha iyi bir şartta seninle tanışmak için çok uğraştı o. Ama elinde olmayan çok şey vardı."
Alayla güldüm ve dolu gözlerle baktım ona.
"Elbette," dedim bakışlarımı ondan çekip şömineye kilitleyerek.
"Sana yaşadığım şeyleri anlatarak olayı olduğundan da dramatik hale getirmeyeceğim," dedim ellerimin tersiyle yüzümü kurulayarak.
"Yabancı insanların bahaneleri veya düşünceleriyle ilgilenmiyorum." Dedim sadece.
İçimde tonlarca kırık. Onlarca kapatmam gereken defter vardı. Bazı sayfaları yakmalı, ilelebet yok etmeliydim.
Bu en sevdiklerim olsa bile.

       KEYİFLİ OKUMALAR.
14.12.19 🖤

Gecenin MürekkebiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin