Bölüm 31

84 11 0
                                    

Kayıp gitmek bu kadar kolay mıydı gerçekten? Her şey bu kadar kolay sonlanabilir miydi sahi? Saniyelerden bile daha hızlı olabilir miydi ölüm... Bir insan bu kadar hızlı kayıp gidebilir miydi ellerimin arasından, bir beden gittikten sonra bu denli büyük bir enkaz nasıl bırakırdı arkasında? Düşüncesi bile mahvederken beni, gerçekleşme ihtimali bile ruhumu ezip geçerken, nefes alamazken onsuz, beni bırakıp giderse ne yapacaktım ben? Ellerimde onun kanıyla ama onsuz yaşayamazdım ki ben...

Tüm ruhum, kalbim ona aitken fakat onsuz... Hayır beni bırakamazdı... Bırakmayacaktı.

"Yazgı, gel canım şöyle oturalım," diyen bir el belime dolandığında irkilerek sağ tarafıma baktım.

Nazlı'nın ağlamaktan şişmiş gözleriyle buluşan gözlerim beni daldığım düşüncelerin ızdırabından gerçekliğe döndürmüştü..

Yavuz'un yanımda olmadığı gerçeğiyle tekrar tekrar yüzleşmek zorunda kaldığımda göz yaşlarım ardı arkası kesilmeksizin akmaya başladı.

Ne ara hastaneye geldiğimizin bile farkına varmamıştım. Tek hatırladığım Yavuz'un benim bedenime siper olması ve yere düşmesinin ardından otomatik olarak onun yarasına bastıran ellerimin hissettiği sıcaklıktı.

Kanın sıcaklığı öylesine yoğun, öylesine çoktu ki, şimdi bile Yavuz'un kanına bulanan ellerim o sıcaklığı duyumsuyordu.

Yavuz gözlerini kapattıktan sonra istemsiz bir sinir krizine girmiştim. Ambulans gelip Yavuz'u ellerimin arasından koparıp almış, belime dolanan Selim'in güçlü kolları beni ayakta tutmuştu fakat sonrası zihnimde yoktu.

Hayatımda ilk defa kaybetmekten bu kadar korkmuştum ve ilk defa kaybetmeye bu kadar yakındım.

"Doktor ne dedi?" diye soran kalın bir erkek sesi duyduğumda bakışlarımı güçlükle o yöne çevirdim ve Bulut ile göz göze geldim.

Begüm ve Koray da Bulut'un birkaç adım gerisinde duruyor üçününde bakışları bizden bir cevap beklercesine bakıyordu.

"Ameliyatta, bir şey bilmiyoruz," dedi Selim'in korku dolu sesi. Onun sesindeki bu korkuyu duymak beni daha da korkuttu. Yalvararak baktım yüzüne, sanki Yavuz'un yaşayıp yaşamamasına dair bir gücü varmış gibi...

"Nasıl oldu peki?" diye sordu Begüm, o da korkuyordu, hepimiz gibi üzgün ve tedirgin olduğu belliydi.

Soruyu ortaya sorsa da hepimizden önce Tuğrul söze atıldı ve yaslandığı duvar köşesinden bana doğru birkaç büyük adım attı.

"Bilmiyoruz, Yazgı hanım lanet olası gururunu bir kenara bırakıp Yavuz Abiyi dışarda bekletmese bunların hiçbiri olmayacaktı! Tek bildiğim bu," diye bağırdı ve öyle kötü baktı ki bana, olduğumdan daha da kötü hissetmemi sağladı.

Hiçbir şey diyemedim, haklı olduğunu biliyordum ve lanet olsun ki yapabildiğim tek şey susup ağlamaktı. Nazlı ona kötü bir bakış atarak sırtımı sıvazlıyordu.

Bense hıçkırıklarımın duyulmaması için kendimi sıkıyordum.

"Yavuz bunu kendi seçti," dedi Selim sakin bir sesle.

"Sevdiği kadının hayatı tehlikedeyken korkak bir fare gibi geri planda kalmayacağını hepimiz biliyoruz. Yazgı'yı suçlamanın bir anlamı yok," dedi ve bana dostça bir bakış fırlattı.

"Selim'e hak vereceğimi hiç düşünmezdim fakat haklı," dedi Bulut.

"Hiçbirimiz sevdiğimiz kadının hayatı tehlikedeyken boş durmazdık, hele ki Yavuz Yatağan'dan bunun tersini beklemek ahmaklık olur sadece," dedi ve karşımızdaki boş hastane koltuğuna oturdu.

Gecenin MürekkebiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin