Kalbim yerinden çıkacakmışçasına atarken, yüzüm alev almışçasına yanıyordu.
Dudaklarım Yavuz'u istercesine sızlarken, yüzümü utanarak Yavuz'un göğsüne bastırmıştım.
Onun da kalp atışları neredeyse benimki kadar hızlı atıyordu.
Ama o öpüşmemizi doğal bir şey olarak gördüğünden yüzünde mahçubiyet veya kızarıklık olmadığına emindim.
Birkaç dakika önce dudaklarımız birbirinden ayrılmış, ardından da ben bir an gelen cesaretimin bittiğini fark ederek yüzüm kıpkırmızı bir şekilde, Yavuz'un göğsüne kapanmıştım.
Bundan sonra aramızda ne olacağını hatta bir şeyler olup olmayacağını dahi bilmiyordum.
Fakat pişman değildim.
Sadece bu utangaçlığımdan kurtulmayı ve yüzümün eski rengine dönmesini istiyordum.
Dakikalar geçip giderken hala kıpırdamamış, başımı kaldırıp Yavuz'a bakamamıştım
İkimizde sessizce ve sadece birbirimize sarılmış bir şekilde düşünüyorduk.
Aramızdaki bu sessizliğe öylesine alışmıştım ki, Yavuz'un odasının kapısının açıldığını duymamıştım bile.
"Yavuz," Dedi güçlü bir erkek sesi.
"Allah kahretsin," diye mırıldanarak isteksizce geriledi Yavuz.
Bende mecburen Mengene gibi sarıldığım gövdesinden kollarımı çektim.
"Yavuz," Dedi tekrardan, gelen tabi ki Selim'di.
Bir yandan odanın içinde temkinli bir şekilde yürüdüğünü göremesemde biliyordum.
Selim'in bizi böyle küçük bir odada üstelik benim yüzüm ateş almış bir şekilde kırmızıyken görmesi şu lanet dünyada en son istediğim şey bile değildi.
Utancıma ek olarak telaşta kanıma karıştığında gözlerim Kocaman açıldı ve utancımı bir kenara bırakarak Yavuz'un yüzüne baktım.
O ise sakin bir şekilde hala beni izliyordu.
Bir an şaşkınca bocalayarak yutkundum. Fakat sonrasında asıl sorunumuzun aramızda olanlar değil de bize tüm alaycılığıyla yaklaşmakta olan Selim olduğu geldi aklıma.
"Ne yapacağız," diye sordum telaşlı çok çok kısık bir sesle.
Yavuz ise hafifçe gülümsemiş hala bana bakıyordu.
"Yavuz bana şöyle bakma," dedim ters bir şekilde.
"Nasıl bakmayayım?" diye sordu o da sakin ve kısık bir sesle.
"Böyle işte," dedim ne diyeceğimi bilemez bir şekilde.
Selim tekrar Yavuz'a seslenmişti, odanın içinde durmuş olmalıydı ki, adım sesleri kesilmişti.
Yavuz ise bana bakmayı bıraktı ve elini cebine götürüp telefonunu çıkarttı.
Telefonuna bakıp birkaç şey yazdı ve işini bitirip tekrar cebine koydu.
"Ne yaptın?" Diye sordum merakla.
"Aslı'ya Selim'i aşağı çağırmasını söyledim," dedi hafifçe gülümseyerek.
"Ve telefonumu sessize aldım," Dedi. Başımı olumlu anlamda salladım ve hafifçe kapıya yaslayıp içeriden ses gelip gelmediğini dinlemeye koyuldum.
Adım sesleri odadan çıkıp, kapı da örtüldüğünde tuttuğumu bile fark etmediğim nefesimi bıraktım.
"Gitti," dedim hala kısık bir sesle. Ardından da Yavuz'a döndüm. Yüzünde büyük bir gülümsemeyle beni izliyordu.
O an biraz önce aramızda olanlar aklıma geldiğinde telaşla dudağımı ısırdım.
"Ben gideyim," dedim ve çıkmak için bir hamle yaptım. O da hiçbir şey dememiş, gitmemi engellememişti.
Sessiz adımlarla çıktım ve sakince merdivenleri indim.
Aşağıya salona indiğimde içeride bir hengame vardı. Aslı ile annesi sürekli ortada dört dönüyor çocuklar ise neşeyle bir o yana bir bu yana koşturuyordu. Selim'i görmediğim için içimden şükrederek, Aslı'ya doğru yürüdüm.
Elinde kocaman bir tabak üzerinde ise atıştırmalık kurabiyeler vardı.
"Biri mi gelecek?" Diye sordum merakla kaşlarımı çatarak. Aslı ise bir an durmuş, yüzümü süzmüş ardından da hafifçe gülümsemişti.
"Yavuz abi neden öyle mesaj attı?" Diye sordu beklemediğim bir hamleyle.
Şaşkınca ona baktım ve bir şeyden haberim yokmuş gibi yaparak, kaşlarımı çattım.
"Ne mesajı?" Diye sordum hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi.
Aslı ise şüpheli bir bakış atmıştı.
"Kim geliyor?" Diye sordum tekrardan.
"Bulut bey ile Begüm hanım, Selim bey de dışarıda mangal yapıyor," Dedi hafifçe gülümseyerek.
Başımı olumlu anlamda salladım ve arkamı dönüp gitmeye yeltenmiştim ki Özgür koşarak yanıma geldi.
"Yazgı," Dedi son heceyi uzatarak.
Gülümseyerek onu kucağıma almak için eğildim ve hafifçe onu kucağıma alıp öptüm.
"Nasılsın?" Diye sordu bir yandan da gözlerini yüzümdeki Timur pisliğinin tokatından kalan morlukta gezdirmişti.
"İyiyim canım, sen nasılsın," diye sordum gülümseyerek.
"Bende iyiyim," Dedi bir yandan da elleri saçlarımda geziniyordu.
"Sende bizimle bahçede piknik yapacaksın değil mi?" Diye sordu tüm masumiyetiyle.
Aslında planım odama kapanmak, tüm bu yaşananların bir rüya olduğunu ve rüyamdan uyanmak için kendimi zorlamaktı.
Ama bana öyle bir şekilde bakıyordu ki onun bu haline boyun eğerek başımı olumlu anlamda salladım.
"Evet canım geleceğim," dedim gülümseyerek.
"Yaşasın," diye çığlık attı ve yanağıma kocaman bir
öpücük kondurup kucağımdan indi.
Ardından bende Aslı'ya yardım etmek için arkamı döndüm.
Annesi ile beraber harıl harıl çalışıyor, bardak, tabak ve yiyecekleri bahçeye taşıyorlardı.
Hiç vakit kaybetmeden onlara yardım etmeye koyuldum. Özellikle Aslı'nın annesinin çok yorulmaması için bir tık daha fazla gayret ederek el birliğiyle tüm malzemeleri dışarıya taşıdık.
Bahçeye gidip gelirken Yavuz'un da Selim'in yanında mangala yardım ettiğini göz ucuyla görmüştüm, yoksa tabi ki gözlerim onu aramamış, gördükten sonra da utanmazcasına kazağının altındaki kaslı gövdesini süzmemiştim. Tabi ki.
Sakin adımlarla işimizi bitirmiş, bahçeye kurulan uzun ve büyük masaya bakmıştım.
Sabahtan beri durmaksızın çalışan ustalar güzel bir çardak, bir oturma alanı ve bir salıncak yerleştirmiş, ölü duran bahçe canlı bir hale bürünmüştü.
Bahçeye açılan demir kapı otomatik bir şekilde açıldığında bakışlarım otomatik olarak o yöne kaymıştı. Siyah bir jip sakince gelipte, biraz ileriye park ettiğinde, bakışlarımı çektim ve babalarının etrafında koşturup duran çocuklara çevirdim.
Begüm ve Bulut arabalarından inip sakin bir şekilde bize doğru ilerlerken bu ikili hala beni rahatsız ediyordu.
Bulut Yavuz ile Selim'in yanına geçerken Begüm de bana doğru gelmiş, hafifçe gülümsemişti.
"Selam," Dedi sakince. Başımı hafifçe eğdim ve kendimi gülümsemeye zorladım. Ardından da yapacak başka bir işim olmadığından yeni kurmuş oldukları salıncağa yöneldim.
Sakince otururken gözlerim her ne kadar Yavuz'a bakmak için beni zorlasa da direnmeye çalışarak bakışlarımı gökyüzüne çevirdim.
Birkaç saniye sonra Begüm yanıma gelip oturmuş, ister istemez ona bakmamı sağlamıştı.
"Kış mevsiminde olmamıza rağmen hava o kadar soğuk değil sanki," demişti benimle iletişim kurmak istediğinin farkındaydım fakat nedenini bilmediğimden dolayı bu durum beni oldukça rahatsız ediyordu.
"Evet," dedim geçiştirmek istercesine.
Benim soğuk tavrımı hissetmiş olacaktı ki, yerinde rahatsızca kıpırdandı. Dakikalar sürüp giderken, sessizliğin tadını çıkarıyordum.
Erkeklerin bakışlarının bizim üzerimizde olduğunu hissediyordum ve bunun nedenini bilmemek beni daha çok geriyordu.
"Ben çok üzgünüm," Dedi kısık bir sesle. Sesi o kadar ağlamaklı çıkmıştı ki, bakışlarımı istemsizce Begüm'ün yüzüne çevirdim.
Pürüzsüz cildinde tek bir
İz bile yoktu. Benimse yüzümde kalıcı izler olmasa da sürekli bir morluk veya kızarıklık vardı. Aramızdaki bu fark beni rahatsız ederken bakışlarımı tekrar önüne çevirdim.
Bu kadına veya kocasına sıcak davranmak gelmiyordu içimden.
"Timur'un yapmaya kalkıştığı şey korkunç," Dedi üzgünce.
Timur konusunun tekrar açılması tüylerimin diken diken olmasını sağlarken dişlerimi sıkarak gözlerimi kapadım.
"Ve diğer adam o kutuyu yollayan... Sence kim olabilir?" Dedi telaşla.
Öfke kat sayım her saniye artarken çocukları korkutmamak adına yerimden yavaşça kalktım ve nedenini Begüm'e çevirerek tam karşısında durdum.
Ayağa kalkmamın da verdiği avantaj ile içimdeki öfke beni bağırmak için itelerken ellerimi yumruk yaptım.
"Sence bu lanet yerde başıma gelecekler bu kadar mı?" Diye sordum sessiz ve soğuk bir öfkeyle.
"Sence tüm bunlara kimin sebep olduğunu bilsem, böyle durur muydum?" Dedim bir tık daha yüksek sesle.
Sakin olmaya çalışsam da bu kadında beni rahatsız eden bir şey vardı ve ben bu hissi yok sayamıyordum.
"Daha burada ne kadar kalacağımı bile bilmezken, karşıma geçmiş saçma sapan iletişim kurmaya çalışman yetmezmiş gibi bir de olanları tekrar hatırlatıyorsun," dedim öfkeyle.
Tam arkamı dönmüş gidecekken güçlü bir beden beni yana savurdu. Çok sert bir savuruş olmamasına karşın, birkaç adım sendeleyerek geriledim.
Bulut denen adam, Begüm'ün ellerine sarılmış, ağlayan karısına destek olurken şaşkınca onlara bakıyordum. Begüm'ün ağlayacak kadar kötü olduğunu fark etmemiştim içim üzüntüyle burkulurken bakışlarımı o ikisinin üzerinden alamıyordum.
Öylesine odaklanmıştım ki onlara, arkamdan hızlı adımlarla gelen bir çift ayak sesini bile duymamıştım.
Yavuz hızla yanıma gelmiş, Begüm'e destek olmaya başlayan Bulut'a doğru ilerlemişti.
Onun Bulut'a saldırmaya niyetlendiğini fark etmiştim ki hemen kendime geldim ve önüne geçerek başımı göğsüne yasladım.
Daha fazla kaos istemiyordum.
Gözlerimi kapatıp yaşadığım huzuru birkaç dakika daha uzatmak istiyordum ki Selim'in gür kahkahası gecenin karanlığını bölmüştü.
Kendime gelerek Yavuz'dan uzaklaşmak için bir hamle de bulunmuştum ki Yavuz'un güçlü elleri belime dolanarak ondan uzaklaşmamı önledi.
Tam ne yapacağımı bilemez bir şekilde bekliyorken siyah bir ford focus bahçeden içeriye girdi.
Bulunduğumuz saçma konumdan kurtulmak amacıyla Yavuz'dan ve hiçbir şey olmadığı halde ağlayıp dikkat çeken Begüm'den uzaklaşmak için bu arabanın da yarattığı dikkat dağınıklığını kullanarak bir hamle de bulundum.
Araba Bulut'un arabasının tam yanında dururken, herkesin bakışları gelen arabaya yönelmişti.
Meraklı bakışlarımız arabadan inecek kişilere yönelmişti.
Arabanın ön kapısının açılmasını beklerken, arka kapısı açılmış, içinden hiç ama hiç beklemediğim bir kişi çıkmıştı.
"Yazgı," diye bağırdı Nazlı bana doğru koşarken.
Ağzım beş karış açık bir şekilde, ona bakıyor şaşkınlıktan kıpırdayamıyordum bile.
Birkaç saniye sonra kafama dank etmişti ki hızla ona doğru ilerledim.
Onu öyle çok özlemiştim ki başlangıçta elinde tuttuğu bıçağı dahi fark edememiştim.
Nihayet aramızdaki mesafe kapanıpta ona daha detaylı bakma fırsatı bulduğumda yüzümdeki gülümseme yavaşça soldu.
"Ne işin var senin burada?" Diye sordum şaşkın bir şekilde
"İnsan bir Hoşgeldin der," Dedi gülümseyerek.
"Hoşgeldin ama nasıl buldun burayı?" Diye sordum şaşkın bir şekilde. Herkesin bakışlarını sırtımda hissedebiliyordum.
"Benim sayemde," Dedi arkadan bir ses, Turgut yavaşça arabadan inmiş aynı yavaşlıkla yanımıza gelmişti.
Tam o sırada Nazlı'nın elindeki bıçak dikkatimi çektiğinde aklıma gelen şey ile gözlerim yerinden çıkacakmışçasına açıldı.
"Bu cadı, çöp atmak için dışarı çıktı. Sonra dakikalarca dönmedi. Bende bir şey oldu sandım, peşinden gittim. Karanlığa saklanmış. Aniden boğazıma dayadığı bıçak ile onu sana getirmemi istedi," Dedi Turgut o kadar öfkeli duruyordu ki, bir şey yapmayacağını bilsem dahi beni bile ürkütmüştü.
Bulut'un öfkeli bir şekilde sesi yankılandığında biraz önceki öfkem tekrar gün yüzüne çıkmıştı.
"Basit bir kıza hakim olamayacak kadar beceriksizsen seni daha fazla himayemizde tutmaya gerek yok," demişti.
Dişlerimi sıkıca birbirine bastırdım. Ve göz ucuyla Yavuz'a baktım. O da öfkesini güçlükle kontrol ediyor gibiydi.
"Buna karar verecek olan sen değilsin," dedim sakin ve kendimden emin bir şekilde.
Bulut'un öfkeli bakışları Turgut üzerinden tekrar bana çevrildi.
Bana öyle mi dercesine bakıyordu.
Hafifçe gülümsedim.
"Bu ev ve arsa benim," dedim sakince gülümseyerek.
"Daha pek çok gayrimenkulümün olduğu gibi. Bu ev, arsa ve çalışanlar.."
"Tıpkı şirketteki yüzde 40'lık hissem gibi. Eğer buradan bir elemanın veya bir kişinin ayrılması gerekiyorsa buna ben karar veririm," dedim üzerine basarak.
Sözlerim üzerine Bulut'un yüz ifadesi değişirken Selim'in gür kahkahası ortamı doldurmuştu. Bakışlarımı Bulut'tan çekip Selim'e yönlendirdiğimde bende gülümsedim fakat çok kısa bir süre içinde yüzümdeki gülümseme silindi ve bakışlarımı tekrar Bulut'a çevirdim.
"Eğer memnun değilsen mülkümden, karını da alarak gidebilirsin," dedim meydan okuyarak.
Bulut'un yüzü öfke ile çarpılırken arkasını döndü ve Begüm'e doğru ilerledi.
Ben gideceklerini düşünürken Begüm yerinden kalkmış, sarsak adımlarla bana doğru geliyordu.
"Özür dilerim," Dedi herkesin duyabileceği bir şekilde.
"Fazla ileri gittim."
Özrünü kabul ettiğimi göstermek için başımı hafifçe eğdim
Ardından da Turgut'a döndüm.
"Bu deli için özür dilerim," dedim gülümseyerek.
Turgut'un ise biraz önceki öfkesi azalmış, neredeyse tamamen kaybolmuştu.
"Açıkçası şaşırdığımı söyleyemem, ikinizde aynısınız," Dedi onları ilk gördüğüm güne gönderme yaparak.
Ardından herkes ortamdaki gerginliği yok etmek için bir şey ile uğraşmaya başladı bulut tekrar mangala yönelmiş, Begüm ise mutfağa girerek gözden kaybolmuştu. Bende Nazlı'yı alarak sallanan bahçe koltuğuna ilerledim.
Yavuz'un ve Selim'in bir şeyler konuşarak bana baktığını biliyordum fakat tüm gücümle onları yok saymayı başardım.
Nazlı'yı öylesine çok özlemiştim ki ona tekrar sarıldım.
"Çok özledim seni," dedi duygulanarak.
"Bende seni çok özledim," dedim hasretle ona bakarken.
"Ama keşke kendini tehlikeye atmasaydın," diye de ekledim.
"Bırak şimdi bunu, bana her şeyi anlat hadi," Dedi merakla.
Onun bu her zaman ki meraklı haline gülümsedim.
"Dönecek misin bu akşam diye sordum," sakince.
"Yok, anneme sende kalacağımı söyledim," Dedi gülümseyerek.
"Tamamdır o zaman akşam anlatacağım," dedim bende aynı neşeyle.
"Kafedekiler Nasıl?" Diye sordum herkesi merak ederek.
"İyiler, onlar açısından bir değişiklik yok. Herkesin aklı sende hala," Dedi gülümseyerek.
"Herkesi çok özledim,"dedim buruk bir tebessümle.
"En kısa zamanda döneceğim," diye de ekledim.
"Dönmek istiyor musun peki?" Diye sordu Nazlı da cevabımı çok merak ettiği yüzündeki ifadeden belliydi.
"Dönmek istemezsen de kimse seni suçlamaz Yazgı," Dedi dostça bir sıcaklıkla.
"Dönmek istiyorum," dedim yavaşça.
"Ama ne kadar istediğimi artık bilmiyorum. Buraya gitgide alışmaya başlıyorum," dedim çocuklara ve Yavuz'a bakarak.
"Ama buraya ait olmadığımı da biliyorum."
"İnanamıyorum Yazgı!" Diye bağırdı şaşkınca.
Diğerlerinin bize baktığını bilmek için gözlerime ihtiyacım yoktu.
"Sen," Dedi fakat daha fazla konuşmasına fırsat vermeden ağzını ellerimle kapattım.
"Kes sesini," dedim hafif sertçe o ise beni hiç önemsememiş,
Kendi kendine gülme krizine girmiş, salakça bir şekilde kahkaha atmaya başlamıştı.
"Sen aşık olmuşsun," Dedi kahkahalarının arasından kesik kesik bir şekilde.
Sesi yüksek çıkmadığından onu engellemedim.
"Peki çok bilmiş, kime?" Diye sordum hemen kabullenmeyerek.
"Bak şuradaki, siyah kazaklı Yunan Tanrı'sı kasıpekhosa," Dedi Yavuz'u tarif ederek.
Hafifçe gülümsedim.
"O nasıl Yunan tanrısı," dedim merakla kaşlarımı çatarak.
"Kas tanırısı," Dedi ciddiyetle. "Kası pek hoş."
Onun bu espirisi üzerine kendimi tutamayarak gür bir kahkaha attım.
Bizim gülüşlerimiz dakikalar boyunca devam ederken en nihayetinde etler olmuş, sofraya oturma Zamanımız gelmişti.
Herkes sakin ve hiçbir şey olmamış bir şekilde yerlerine oturmuş yemeye başlamıştı. Özellikle Selim ve Aslı'nın babası masadaki sohbeti ilerletirken Nazlı da geri durmamış, Turgut'un öldürücü bakışlarını yok sayarak, buraya geliş planını anlatmaya başlamıştı.
Onun bu haline şapşal şapşal gülümsüyordum.
Yemek boyunca Yavuz hiçbir şey söylememişti. Bulut ve Begüm bile bizden daha çok konuşmuş hatta gülmüşlerdi bile.
Yavuz'un bu sessizliği dikkatimden kaçmasa da yapacak bir şey olmadığından sakince yemeğe devam ettim.
En son yemekler de bittiğinde El birliğiyle sofrayı topladık. Kalabalık olduğumuzdan toplama işleri hemen bitmişti.
Nazlı Begüm'ün arkasından son kalan parçaları da taşırken Çayları getiren Aslı'ya hayran hayran bakan Selim'i gördüm ve adımlarımı ona doğru çevirdim.
Yavuz Aslı'nın babası ile bir şeyler konuşuyordu ve Selim de mangal malzemelerini topluyordu, tabi Aslı'yı seyretmeyi bırakabilseydi başaracaktı.
"Bence git söyle," dedim sakince.
Selim öylesine dalmıştı ki benim geldiğimi bile konuşmaya başlayınca fark etmişti.
"Ne?" Dedi şaşkınca yüzüme bakarken.
Gülümsedim.
"Bence git ve ona hislerini anlat," dedim tekrardan.
Selim başını olumsuz anlamda salladı.
"Olmaz," Dedi derin bir nefes alırken.
"Neden?" Diye sordum Kaşlarım otomatik olarak çatılmıştı.
"Çünkü beni sevip sevmediğini bilmiyorum. Ya reddederse? O zaman aynı evde yaşamaya nasıl devam ederiz? Kaldı ki iki çocuklu bir adamım ben. Kendi çocukları bile değilken bir ömür nasıl derim, gel çocuklarıma annelik yap," Dedi sıkıntılı bir şekilde.
Hafifçe gülümsedim ve ona destek olmak istercesine elim ile kolunu sıvazladım.
"Bence bunlar onun veya senin için problem olmamalı," dedim sakince.
"Çocuklarla zaten her zaman ilgiliydi ve onları çok seviyor. Bu durumda bir tek seni sevip sevmemesi kalıyor ki," dedim sakince.
"Bana güven ve git söyle içinden geçenleri," dedim gülümseyerek.
"Sana benden bahsetti mi hiç?" Diye sordu merakla.
Birkaç saniye gözlerinin içine baktım. Ardından da gülümsedim.
"Sadece ona güven olur mu?" Dedim ve güven vermeye çalışarak gülümsedim.
"Cesur ol ve git söyle. Sadece bu," dedim ve tekrar kolunu sıvazlayarak yanından ayrıldım.
Şimdi sırada Nazlı vardı.
Her şeyi uzun uzun ona anlatmak için arkamı döndüm. Ve diğerlerini bahçede bırakarak mutfağa ilerledim.
Tam içeriye bir adım atacaktım ki Bulut ile Begüm'ün konuşmaları geldi kulağıma ve adımlarım otomatik olarak durdu.
"Artık öğrenmeli," Dedi Begüm ağlamaklı bir sesle. Kimden bahsettiklerini anlamaya çalışarak sessizce beklemeye başladım.
"Sence şu noktada öğrenirse hepimizi mahvetmez mi?" Diye sordu Bulut.
"Bahçedeki olayda dahi sahip olduklarını savundu. Sence gerçekleri öğrendiğinde bunu kullanmayacak mı?"
Bulut'un sözleri beynimde yankılanırken ne yapacağımı bilemez bir şekilde arkamı döndüm ve onların yanından uzaklaştım.
Nasıl bir yalan batağına düştüysem her hamlemde daha çok batıyordum.
Ve bu batak gitgide boğuyordu beni.HERKESE MERHABALAR.
Nasılsınız? Umarım bölümü sevmişsinizdir. Birkaç bölüme aman aman aman neler olacak neler... Şimdilik bazı şeylerin temelini atmaya çalışıyorum. Umarım hoşunuza gidiyordur. Lütfen yorum ve beğenilerinizi eksik etmeyin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Mürekkebi
Ficção Geral"Ona benzemiyorum," dedim dişlerimin arasından. Beni bu denli sinirlendireceğini düşünmediğinden yüzündeki gülümsemenin yerini şaşkın bir ifade almıştı. "Ona benzemiyorum," dedim inatla, gözlerim dolu bir şekilde. Ardından da öfkeyle gözlerimi yumd...