"Ne demek şimdi bu Yazgı?" diye sordu Yavuz, o da en az benim kadar öfke doluydu.
"Şu an konuşmak istemiyorum," dedim kendime hakim olmaya çalışırken. Yüzümdeki tokadın izi halen daha tenimi kavuruyordu.
"Bence tam şu an konuşmalıyız," diyerek ufacık kapı aralığından kolaylıkla kapıyı iterek içeriye girdi ve kapıyı kapattı. Ben ise mecburen gerilemiş, hem öfkeden hem de üzüntüden yanlış bir şey söylememek için kendimle savaş veriyordum.
"Yazgı, artık şunu kabullenmelisin, eğer bana karşı bir şeyler hissediyorsan ve aramızda gerçekten bir şeyler varsa, benden kafanı estikçe uzaklaşamazsın. Her duyguyu birbirimizle paylaşamayacaksak bunun ne anlamı var ki," dedi onun da öfkesini kontrol etmeye çalıştığını görebiliyordum.
"Çok yorgunum," dedim sadece ve yavaşça ondan uzaklaşarak yatağın üzerine oturdum. İçimde, payımın olmadığı günahların yükü vardı sanki. O kadar yorgun, o kadar yılmıştım.
" Bak," dedi ve yavaşça yanıma yaklaşıp dizlerinin üstüne çöktü, artık gözleri tam gözlerimin içine baktığından kaçacak yerim yoktu.
"En ufak bir darbede kendi iç alemine çekiliyorsun ve herkesle tüm iletişimini kesiyorsun. Bense dışarıda kalıyorum öylece." Dedi nispeten sakin bir sesle.
"Mükemmel değilim," diye fısıldadım sadece. Bir şey diyecek gücüm yoktu.
"Mesele de bu Yazgı, mükemmel olmadığını biliyorum. Bende değilim. Ben seninle kusurlarını da, acılarını da paylaşmak istiyorum. Senin her duygunu bilmek, aklından geçen en ince düşünceyi bile sezinlemek istiyorum. Tüm duygularınla, hatalarınla seni sen olduğun için seviyorum ben, mükemmel olmayışını bile seviyorum." dedi ve elleri nazikçe saçlarımı okşadı.
"Çok kırıldığını her şeyin çabucak değiştiğini biliyorum. İnan bana elimde olsa tüm zamanı geriye çevirmek, işlerin senin için daha kolay yürümesini sağlamak isterdim, bir anda kendini aile kaosunun içinde buldun. Üstelik çoğu zaman kontrol bizim elimizde de değildi, ama artık bu değişssin istiyorum," dedi ve sağ eli yanağımı nazikçe okşadı.
Onun elinin değmesiyle yanağımdaki sızı yok olmuştu sanki.
Sanki varlığı tüm acılarımı gölgeleyebilecek kuvvetteydi.
Başımı onayladığımı belli edercesine salladım ve derin bir nefes aldım.
"O niye gelmiş," dedim her ne kadar bu konuyu düşünmek istemesem de.
"Dün bir davet vardı," dedi Yavuz sıkıntılı bir nefes alarak.
"O davete annen ve baban birlikte katılmış, herkes bunu konuşuyor," dedi ve tepkimi beklercesine yüzüme baktı.
"Sen ne zaman öğrendin," diye sordum ne diyeceğimi bilemez bir şekilde.
"Bu sabah, kahvaltıdan sonra, Özgür yanımıza gelmeden önce sana bunu söylemeye çalışıyordum, saklamak gibi bir amacım yoktu." Dedi ve tepkimi beklercesine baktı yüzüme.
"Peki," dedim sadece ve oturduğum yerden kalkıp pencerenin önüne yürüdüm.
Öfke ve utanç duyguları boğazımda bir yumru olarak birikmiş, nefes almamı önlüyordu sanki.
Birkaç dakika boyunca duygularımla baş etmeye çalıştıktan sonra kendimi toparlamaya çalışarak Yavuz'a doğru döndüm ve birkaç adımla aramızdaki mesafeyi kapattım.
"Telefonunu verir misin?" diye sordum sakince ve elimi uzattım.
Yavuz ise anlamaya çalışan bakışlarla yüzümü süzmüş, herhangi bir ipucu kırıntısı bulamadığından cebinden telefonu çıkartıp uzatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Mürekkebi
General Fiction"Ona benzemiyorum," dedim dişlerimin arasından. Beni bu denli sinirlendireceğini düşünmediğinden yüzündeki gülümsemenin yerini şaşkın bir ifade almıştı. "Ona benzemiyorum," dedim inatla, gözlerim dolu bir şekilde. Ardından da öfkeyle gözlerimi yumd...