Bölüm 24

76 10 0
                                    

BÖLÜM 24
Yavuz'un sözleri dakikalar boyu zihnimde dönüp dururken elimde olmayan boş bakışlarla süzdüm o sert hatlarla bezenmiş yüzünü.
Sessizlik aramızda soğuk bir duvar gibi inşa olurken, ortamı her zaman ki neşeli sesiyle Selim doldurmuştu.
"Sizde kokuyu aldınız mı?" Diye sordu rahatça oturduğu kanepeden kalkarken.
Bakışlarımı Yavuz'dan ayırıp ona doğru çevirdiğimde bembeyaz parlaklıktaki dişlerini gözler önüne sererek gülümsüyordu.
Ben Selim'e sorgulayan gözlerle bakarken, Yavuz'un bakışlarını hala yüzümde hissedebiliyordum.
"Almadınız mı yoksa?" Diye sordu bize doğru bir adım atarken kaşları da çatılmıştı.
"Ne saçmalıyorsun," dedim ters bir sesle. Bu kadar sorunum varken en son istediğim şey Selim'in boş muhabbetleriydi.
"Havada aşk kokusu var," dedi son kelimeyi gereğinden fazla uzatarak.
Ardından da kocaman bir kahkaha patlattı ve Yavuz ile bana alaycı gözlerle baktı.
Onun bu tavrı üzerine Yavuz tüm öfkesiyle birden ona yönelmiş yumruk yaptığı sağ elini Selim'e indirebilmek için seri bir hamlede bulunmuştu.
Fakat araya girerek Yavuz'u göğsüne dokunarak ittirdim.
Neyse ki benim araya girmem ile gözlerime bakmış, kendine hakim olmaya çalışarak geri adım atmıştı.
Yavuz sakinleşmeye başladığından bakışlarımı hala delicesine gülen Selim'e çevirdim ve kaldırdığım yumruğumu onun tam yüzüne, çokta sert olmamasına dikkat ederek indirdim.
Benim darbem ile kafası yana savrulmuş, bir anlık şaşkınlığın ardından kendine gelebilmek için başını iki yana sallamıştı.
"Ovv bu çok sertti," dedi gülerek.
"Siz muhteşem bir çift olacaksınız," dedi hala yüzündeki alaycı ve neşeli ifadesiyle.
"Ve sende çok genç bir ölü olacaksın," dedim sabrımın taştığını belli edercesine bir tonlamayla.
"Tamam tamam bayan ya-" Tam cümlesini tamamlamak üzereydi ki Yavuz'un öfkeli ses tonu ikimizin de dikkatini ona yöneltmemize neden oldu.
"Bu kadar saçmalık yeter," dedi ve ani bir hareketle fakat canımı da yakmadan bileğimi kavradı ve beni kendisine doğru çekerek çıkışa sürüklemeye başladı.
"Bırak," dedim bileğimi güçlü ellerinin arasından almaya çalışarak.
"Gelmiyor musun?" Diye sordu kaşları çatık bir şekilde cevap bekleyerek.
"Geleceğim.." dedim bakışlarımı rahatsız bir şekilde kaçırarak.
"Ama böyle kaçar gibi değil.. ayrıca ikinizde yemin edeceksiniz, en sevdikleriniz üzerine," dedim kaşlarımı çatarak.
"Ne yemini?" Diye sordu Yavuz bu fikri çok saçma bulduğunu yüz ifadesiyle belli ederek.
"Benden hiçbir şey saklamayacağınıza dair bir de onları koruyacağınıza dair," dedim bakışlarımı ona dikerek.
"Tamam,"dedi başından sağmak istercesine bir şekilde.
Ardından da tekrar bileğime uzanmak için bir hamlede bulundu fakat bir adım geriye attım.
"Yemin edin," dedim sert ve kararlı bir tonla.
"Çocuklarım ve Aslı üzerine yemin ederim sana karşı dürüst olmaya çalışacağım ve bu olaylardan kimsenin zarar görmemesi için elimden geleni yapacağım," dedi Selim samimi bir şekilde gözlerimin içine bakarak.
Başımı hafifçe eğdim ve teşekkür edercesine baktım yüzüne.
Ardından da bakışlarımı Yavuz'a çevirdim.
"Sende," dedim kaşlarımı kaldırıp yemin etmesini bekleyerek.
Fakat sadece sessizce bana bakmakla yetiniyordu.
"Hayır." Dedi tok bir sesle.
O kadar kendinden emindi ki. Ona, sanki daha çok kırılmam mümkünmüşçesine öylece baktım.
Tavrım üzerine derin bir of çekerek, sağ elini saçlarının arasına daldırdı.
"Bak Yazgı. Onları koruyacağıma dair söz veriyorum. Ama sana yalan söylemem gerekirse söylerim," dedi ve artık konuyu daha çok uzatmayacağını belli edercesine  sertçe fakat canımı da yakmadan tekrar tuttu bileğimi. 
Hiçbir tepki göstermeden sakin ve sessiz adımlarımla Yavuz'un bedenimi istediği şekilde yönlendirmesine izin verdim.
Selim de arkamızdan hiçbir şey söylemeden geliyor, sanki bir şeyler söylese beni daha çok kıracağını biliyormuş gibi susuyordu.
—————
Öğlen güneşi yavaşça batarken saatlerdir süren sessizliği bölmek için hiçbir şey yapmamıştık.
Yavuz'un arada bana baktığını göz ucuyla görüyor, hiçbir şey söylemeden öylece önümüzde uzanan ıssız ve upuzun yola bakıyordum.
Nereye gittiğimizi veya daha ne kadar yolumuz kaldığını dahi bilmiyordum.
Sorma gereği duymamıştım.
Onunla konuşmak sesini bile duymak istemiyordum.
En azından kendimi buna inandırmak için tüm gücümü harcıyordum.
Yola çıkmadan önce Orhan amca ve Nazlı ile vedalaşmıştım. Tam Cem ile de vadalaşacaktım ki, Yavuz beni sertçe kendisine doğru çekmiş arabaya binmemi zorla sağlamıştı.
Fakat tüm bunları yaparken gram acıtmamıştı canımı.
Cem'e ayıp olduğu gerçeği tekrar zihnime süzüldüğünde huzursuzca kıpırdandım.
Ayrıca saatlerdir hiç ara vermeden yolculuk yapıyorduk. Belim tutulmuş, ayaklarım ise uyuşmuştu çoktan.
"İstiyorsan mola verebiliriz?" Diye sordu Yavuz, bakışlarının yakıcı etkisini yüzümde hissedebiliyordum.
"Gerek yok," dedim saatlerdir konuşmadığımdan kısık çıkan sesimle.
"Daha ne kadar sessiz kalacağız?" Diye sordu, öfkesi bir sis bulutu gibi arabayı doldurmuştu.
"Her konuştuğunda bana yalan söylecek biriyle konuşmak isteyeceğimi sana düşündüren nedir?" Diye sordum onun öfkesine karşılık aynı derecede kırgınlıkla.
Öfkeli bakışlarını yüzümden ayırmadan elleriyle direksiyonu sımsıkı kavradı ve hızını arttırarak gazı kökledi.
Aramızda geçen bu kısa diyaloğun ardından bir daha ikimizde bir şey söylemedik. Fakat arabanın içindeki gerginlik elle tutulur cinstendi.
Ve tek ses arabanın yoldan kayıp giderken çıkarttığı o basık sesti.
Arabanın içinde Yavuz'un telefonunun o bilindik melodisi yankılandığında istemsizce bakışlarımı ona çevirdim.
Kalbim kötü bir haber aşma ihtimaliyle gergince kasılırken, içimden bir ses bir şey olmadığını söylüyordu.
Fakat artık iyi bir şeyler olacağına dair ümidim kalmamıştı.
Yavuz sol eliyle direksiyonu tutup, sağ eliyle telefonu açıp kulağına götürdüğünde onu bu kadar detaylı izlediğim için içimden kendime bir küfür savurdum.
"Efendim Selim," dedi bir yandan da yola odaklanarak.
Selim'in bir şeyler anlattığını duyuyor, fakat kelimeleri tam anlamıyla seçemediğimden, sessizce Yavuz'u izlemek dışında bir şey yapamıyordum.
"Tamam," dedi Yavuz ardından da telefonu kapattı.
"Ne olmuş?" Diye sordum merak ve gerginlikle.
Yavuz önce yüzümü süzmüş, sakince bakmıştı bana.
Kalbim kötü bir şey olduğundan emin çarparken bir an nefes alamadım.
"Herkes iyi mi?" Diye sordum lanet  olası bir cevap bekleyerek.
Yavuz telaşlanmaya başladığımı fark etmişçesine derin bir nefes aldı.
"Evet merak etme herkes iyi," dedi güven verici bir tonla.
Fakat ona güvenmediğimi belli ederek baktım yüzüne.
"Yemin ederim Yazgı," dedi çaresizce.
Yemini üzerine bakışlarımı yumuşattım.
"Peki ne olmuş o zaman?" Diye sordum.
Kötü bir şey olmasa da bir şey olduğundan emindim.
Söyleyip söylememek arasında kaldığı uzun birkaç dakikanın ardından Yavuz arabayı,artık kararmış olan göğün altında bomboş otoyolda durdurdu.
Hiçbir canlı emaresi olmayan bu yer daha çok ürkmeme neden olmuştu.
"Annen bulunmuş," dedi tepkimi ölçmeye çalışarak.
Umursamaz bir şekilde onun yüzüne baktım.
"Bu muydu yani?" Diye sordum sinirden gülerek.
O kadın bunca yıldır beni düşünmemişti ve benim için onu düşünmeyi bırakalı da çok oluyordu.
"Tek değilmiş," dedi Yavuz artık emniyet kemerini çıkarmış, tüm bedenini koltukta olabildiğince çok çevirmişti bana.
"Babanın yanında." Dedi Yavuz idrak etmemi bekleyerek.
Tam ağzımı açmış aklımdaki soruları sıralayacaktım ki Yavuz'un sözleriyle dona kaldım.
"Annen öz babanın yanında," dedi.
Ve her bir kelimesi ruhuma saplandı.

                  Bölüm  Sonu

Gecenin MürekkebiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin