Bölüm 21

72 7 0
                                    

BÖLÜM 21
Gözlerim akmasına izin vermediğim yaşlarla iyice bulanıklaşırken ağlamamak için tüm gücümle direniyordum.
Arabayı son hız sürüyor, herhangi bir kaza ihtimalini dahi umursamadan sadece gidiyordum.
Ne yapacağımı bilmiyordum tek önceliğim oradan, yalan çukurundan uzaklaşabilmekti.
Ellerim sımsıkı bir şekilde direksiyonu kavrarken arabanın içini dolduran melodi dikkatimi çekmişti.
Turgut'un telefonu son ses çalarken göz ucuyla arayan numaraya baktım.
Yavuz'du.
Güçlükle yutkundum ve gözlerimden yaşların firar etmesine izin verdim.
Bir yandan da telefonu aldım ve camı açıp dışarıya fırlattım.
Herhangi bir şekilde izimi sürmelerini istemiyordum.
Yaklaşık iki saatlik yolu trafik olmadığından ve son hız sürdüğümden yarım saatte gelmiştim.
Saat ilerlemiş, gece yarısına yaklaşmıştı. Arabayı artık bildiğim sokakları gördüğümde, fakat kafeden uzakta olmasına özen göstererek yol kenarına bıraktım ve saçlarımla yüzümü kapayarak ilerlemeye başladım.
Şu an birine güvenmektense ölmeyi yeğlerdim.
İçimden bir ses Nazlı'ya gitmem gerektiğini söylüyordu. Fakat onun da bir şeyler biliyor olma ihtimali içimi delicesine kemirdiğinden tek çarem vardı.
Kafeye doğru yürümeye başladım. Seri ve büyük adımlar atıyor, bir yandan da sessiz hıçkırıklarla ağlıyordum.
Yaklaşık yarım saat boyunca yürüdüm. En sonunda yıllardır çalıştığım kafe görünmüş, her şey gibi gecenin karanlığına gömülmüştü.
Adımlarımı daha da hızlandırarak, kafenin tam çaprazındaki binaya yöneldim.
Orhan amcanın ziline bastım ve kapının açılmasını beklemeye koyuldum.
Bir dakikanın ardından ince bir cızırtı halinde kapı açılmış, sonunda apartmanın içine girebilmiştim.
Hiç zaman kaybetmeden asansöre yöneldim ve beşinci kat düğmesine bastım.
Tüm bedenim sinirden zangır zangır titriyor, beynim zonkluyordu.
Son enerji kırıntısını da kullanarak asansörden indim ve bir metre ötedeki kapıyı çaldım.
Ayakta duracak halim kalmadığından bedenimi duvara yaslamış, çökmek isteyen bacaklarıma son gücümle direniyordum.
Allahtan Orhan amca beni çok bekletmemiş çabucak açmıştı kapıyı.
"Yazgı," dedi şaşkınca, ardından da ayakta güçlükle durabildiğimi fark etti ve güçlü kolları belime dolandı.
Hiçbir tepki göstermeden beni içeriye, salona götürdü ve yavaşça bedenimi koltuğun üzerine oturttu.
Mekanik bir şekilde öylece duruyor, bakışlarımı tam karşımdaki duvardan ayırmıyordum.
Orhan amcanın telaşlı bir şekilde odadan çıktığını, çıktığı hızla geri döndüğünü sadece göz ucuyla görebiliyordum.
Büyük bir bardak su ve bir ilaç ile gelmiş, yanıma oturmuştu.
"Kızım hadi iç şunları," dedi ve elindekileri bana doğru uzattı.
Boş bakışlarımı güçlükle önümden ayırıp ona çevirdim ve dediğini hiç ikiletmeden yaptım.
Suyun büyük bir kısmını içtim ve geri kalan kısmını da avucumun içine döktüm. Ardından da soğuk suyu yüzüme ve enseme sürdüm.
Ağlamaktan şişmiş gözlerim, çatlayan başım ile hiç uyanamayacağım bir uykuya dalmak için can atıyordum.
Fakat tek yapabildiğim bomboş bir şekilde oturmak oluyordu.
"Başına bir şey mi geldi Yazgı?" Diye sordu Orhan amca utana sıkıla. Ne kast ettiğini anlayarak irkildim ve başımı sertçe olumsuz anlamda salladım.
"Hayır," dedim ardından da. Sesim öylesine kısık ve yorgun çıkmıştı ki konuşanın ben olduğuma kendim bile inanamadım ilk başta.
Yanıtım üzerine rahatladığını belli edercesine bir nefes aldı.
"Orhan amca," dedim yavaşça.
"Peşimde adamlar var ve buraya geldiğimi öğrenirlerse sana zarar verebilirler," dedim yavaşça.
"Gitmemi istersen," dedim kabullenmiş bir şekilde.
"Saçmalama," dedi sertçe.
"Burada kalıyorsun. Kızımsın sen benim ve ben kızımı bir yere bırakmıyorum," dedi ve Babacan bir tavırla elimi okşadı.
Yavaşça gülümsedim.
"Yarın, kafeye gittiğinde. Beni soracaklar," dedim dişlerimi sıkıp ağlamamı güçlükle bastırarak.
"Koray ve birkaç kişi daha, onlara yerimi söyleme. Bilmiyorum de, benim için telaşlan hatta," dedim tane tane.
O kadar halsizdim ki, gözlerim kapanmak üzereydi.
"Lütfen bu benim için çok önemli. Nazlı bile bilmemeli burada olduğumu," dedim güç bela.
Ben Orhan amcanın itiraz edeceğini düşünürken o yavaşça başını salladı.
"Tamam kızım, kimse bilmeyecek," dedi.
Ardından oturduğu yerden kalktı ve odadan çıkıp birkaç dakika sonra elinde yastık ve çarşaf takımı ile geri geldi.
Oturduğum koltuğun karşısındaki  üçlü koltuğa benim için yatak yaparken hareketlerini seyrettim sessizce.
Hareketlerindeki ne yaptığını bilen ton bana Yavuz'u anımsattığında kendime içimden küfrettim.
Aptalın tekiydim.
"Hadi kızım uyu dinlen, sabah sağlam kafa ile konuşuruz," dedi ve geçmem için hafifçe kenera çekildi.
Dediğini yaparak benim için hazırladığı yere yavaşça uzandım ve üzerimi de örterek gözlerimi kapadım.
Orhan amca ışığı açık bırakırken sessiz adımlarla çıktı odadan.
Beynim bugün yaşananları tekrar tekrar canlandırırken bedenim yorgunluktan ve hırpalanmaktan bitap düşmüştü.
Zihnimin bana işkencesi devam ederken bedenim pes etmiş, kendimi uykunun güvenli kollarına bırakmıştım.
————————————————
Sabahın ilk ışıkları beni huzursuz uykumdan çekip alırken yüzümü buruşturarak doğruldum. Saat henüz dokuz bile olmamıştı. Gece de kesik kesil uyuduğumdan uykum bir işe yaramamış bedenimi dinlendirmek yerine daha çok yormuştu.
Orhan amcanın mutfakta olduğunu gelen nefis kokular ve birkaç tıkırtı sayesinde anlamıştım.
Zorlukla bedenimi hareket ettirip adımlar atıyordum. Önce banyoya gidip elimi yüzümü yıkamalıydım.
Orhan amca tek yaşadığından evi oldukça küçüktü ve mütevazi bir şekilde döşenmişti. Uzun ince koridoru geçip banyoya ulaştığımda ışığı yaktım aynadaki aksime bakmak istemesemde ne kadar bitik bir halde olduğumu da merak ettiğimden bakışlarımı aynaya çevirdim.
Yüzüm bembeyaz olmuştu, tüm kanım çekilmiş gibiydi. Göz altlarım hayatımda hiç olmadığı kadar çökmüş ve mosmor olmuştu. Üstüne üstlük ağladığımdan ötürü şişen gözlerimle tam bir faciaydım.
Hızla musluğu çevirip açtım ve ard arda soğuk su çarptım yüzüme. Uzun saçlarım beni rahatsız ettiğinden çaresizce etrafa bakınarak  bir toka aradım. Ellerimle cebimi yokladım ve en sonunda siyah tokamı elime alıp saçlarımı tepeden özensizce topuz yaptım.
Soğuk su görünüşüme bir etkide bulunmasa da, en azından başımdaki ağrıyı azaltmıştı.
Aynada kendime son bir kez göz atıp banyodan çıktım ve sarsak adımlarla mutfağa, Orhan amcanın yanına doğru ilerledim.
Mükemmel bir sofra hazırlamış, benim için envai çeşit kahvaltılıkla doldurmuştu sofrayı.
Onun bu kadar uğraşıyor olmasına hafifçe gülümsedim.
"Uyandın mı kızım, hadi gel çayları dökeyim," dedi ve demlikleri almak için ocağa yöneldi.
Onu kırmak hiç istemiyordum ama bir şeyler yiyebileceğimi de pek sanmıyordum.
Sessizce oturdum sofraya. En azından bu kadar emeğine karşı saygısızlık yapmamak için kendimi zorlayacaktım.
Çayları doldurup kendi yerine oturdu.
"Kafeye gelen oldu mu?" Diye sordum sakince.
Bundan sonra neler olacağını delicesine merak ediyordum.
"Cem ve Nazlı açtı kafeyi. Koray daha gelmedi, siz Koray ile kavga mı ettiniz?" Diye sordu kaşlarını çatarak.
Zorlukla yutkundum.
"Orhan amca sana bir soru soracağım ama bana doğruyu söyleyeceksin," dedim tam gözlerinin içine bakarak.
"Ben sana hiç yalan söylemedim Yazgı," dedi hafif alınmış gibi.
"Tamam o zaman bir şey saklamayacaksın," dedim bende cümlemi düzelterek.
"Peki sor," dedi çayından bir yudum alırken.
"Koray ile benim kardeş olduğumu biliyor muydun?" Diye sordum kardeş kelimesini güçlükle telafuz ederek.
Şaşkınlıkla gözleri açıldı ve elindeki çay bardağını sertçe bıraktı masaya.
"Ne?" Dedi şaşkınca.
Derin bir nefes aldım ve güçlükle arkaya yaslandım.
"Babam o adam değilmiş," dedim zar zor.
O adamın babam olmaması değildi beni yaralayan.
Bunu bildikleri halde o cehennemde yaşamama izin vermiş olmalarıydı.
Ve sonradan hayatıma girip her şeyi alt üst etme hakkını kendilerinde buluyor olmaları.
Orhan amcaya her şeyi, başından sonuna kadar anlattım. Atladığım tek kısım Yavuz ile alakalı olan kısımlardı ki, o kısımları anlatacak kadar güçlü değildim. Olsaydım bile utanırdım.
Orhan amca ise sessizce beni dinlemiş, benim için samimi bir üzüntü hissetmişti. Bunu yüzündeki ifadeden anlamıştım.
Hafifçe gülümsedim. Artık ağlayamayacak kadar kurumuştu içim.
"Bir süre burada kalsam?" Dedim zar zor. Onu zor durumda bırakmak veya tehlikeye atmak en son istediğim şey bile değildi fakat başka gidecek yerim yoktu.
İçimden kötü adamların kafama bir kurşun sıkıp işimi bitirmesi için dua ettim.
"Gitmek istesen de ben bırakmayacağım zaten," dedi ve hafifçe gülümsedi.
"Sen merak etme istediğin kadar burada kalabilir, istediğin gibi rahatça yaşayabilirsin," dedi ve Babacan bir tavırla gülümsedi.
"Ve o eşek Koray'ı da bana bırak sen. Burada olduğunu kimse bilmeyecek," dedi ve yerinden kalktı.
"Şimdi sende benim hatrım için birkaç lokma bir şeyler ye. Bende kafeye geçeyim. Bakayım orada durumlar ne. Bir şeye ihtiyacın olursa," dedi ve mutfaktan çıkıp bir not defteri ile yanıma döndü.
"Burada numaram yazılı, ev telefonunda beni ararsın gelirken getiririm," dedi ve hafifçe saçlarımı okşayıp mutfaktan çıktı.
Birkaç dakika sonra kapının örtülme sesi de gelmiş, artık bu küçük evde yapayalnız kalmıştım.
Sofraya göz ucuyla baktım fakat içim gerçekten bir şey yiyemeyecek kadar kötüydü. O yüzden sofradan kalktım ve balkona doğru ilerledim.
Orhan amcanın bir tane balkonu olmasına karşın balkon oldukça genişti. Siyah cam ile de kapattığından içerisi görünmüyordu. Bu yüzden rahatlıkla çıktım balkona ve hemen karşı çaprazdaki kafeye Baktım.
İçerisi tam olarak gözükmese de birkaç müşteri vardı. Nazlı ve Cem ara sıra görüş açıma giriyor, ardından tekrar gözden kayboluyordu.
Gerçeği Nazlı'nın bilmemesi için dua ettim içimden. Eğer o da bana yalan söylemiş, benden gizlemişse dayanamazdım.
Kaldı ki şu an bile dayanabildiği söylenemezdi.
Bomboş bir şekilde dakikalarca baktım kafeye.
Siyah lüks bir jipin geldiğini fark etmem bile birkaç saniye geç olmuştu.
Arabadan inen kişi kalbimin heyecan ve öfke ile atmasına neden olurken içimde iki taraf vardı.
Bir onun güvenli kollarına doğru koşan taraf.
Bir de öfkeyle ondan uzaklaşan taraf.
Artık güvenebileceğim bir yanı olmadığından ikincisini yapacaktım.
Yavuz jipten indi ve arabanın tam önüne bedenini yasladı.
Kafede olmadığımı biliyordu.
Fakat buralarda olduğumu da tahmin ediyor olmalıydı ki bakışlarıyla etrafı yokladı.
Bu bir mesaj mıydı, yoksa tehlike var mı diye bakıyordu bilmiyordum.
Bedenim geri geri gidip onu görmemek istersen kalbim de tam aksine uzaktan izlemekten bir şey olmaz diyordu.
Fakat o kadar öfkeli ve kırgındım ki ona.
Öfkem bir gün dinse bile kırgınlığım geçmeyecekti.
Bir adım geriye doğru attım lakin hala onu görebiliyordum.
Tam bir adım daha atacaktım ki başını kaldırdı ve bakışlarımız kesişti.
Siyah camın beni göstermediğine emin olduğumdan aptalca hızlanan kalbime son zamanlarda çok sık yaptığım gibi bir küfür savurdum ve arkamı dönüp balkondan çıktım.
Hayır hiçbirini affetmeyecektim. Aşkımdan ölsem bile, diye düşünerek mutfağı toparlamaya giriştim.

               BÖLÜM SONU.
Keyifli okumalar, beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum.

Gecenin MürekkebiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin