O Bölüm 26 -Part 2-
Yavuz'un anlatacaklarını kalbim çıkacakmışçasına büyük bir heyecanla bekliyor, öncesi veya sonrasını düşünmeden dinliyordum, tek istediğim şey hayatımı bir ağ gibi saran yalanlardan kurtulmaktı.
Ne kadar sürerse sürsün, kanayan tüm yaralarımı sarmaktı amacım. Her gerçek daha derin yara açsada ruhumda, acıyla yaşamayı da öğreniyordu insan.
"Baban sandığın o adam..." dedi Yavuz, sanki tepkimi ölçmek istercesine dikkatli bir biçimde.
"İlker... Öncesinde hem öz babanın hem de dayının iş ortağıydı. Gençken annene aşıkmış sanırım, dayına göre annenin hisseleri sayesinde onların şirketinde hisse sahibi olmaktı amacı.. Sonra öz baban ile annen kaçıp gittiklerinde... ve annen sana hamile kaldığında baban şirketten hisse karşılığında sizi ona emanet etmiş. Normalde iflas etmişti fakat baban sayesinde bir miktar güce kavuştu. Öyle işte," dedi kalan boşlukları benim doldurmamı bekleyerek.
Güçlükle yutkundum ve bulanmaya başlayan midemi bastırmak adına kupadaki çaydan bir yudum aldım. Fakat soğumaya başlayan çay mideme iyi gelmediğinden gerisingeri kupayı bıraktım.
"Hisseleri hemen alamadığı için yıllarca işkence etti bana..." dedim fısıltıyla.
Bir onaya veya avuntu sözlere ihtiyacım yoktu.
"Tamam," dedim derin bir nefes alarak.
"Bacağın nasıl?" Diye sordum konuyu değiştirme amacıyla.
"İyi," dedi sanki hava durumundan bahsediyormuş gibi önemsiz bir şekilde.
"O adamları.. yakalamaya ne kadar yakınsınız?" Diye sordum elimde olmayan bir merakla.
"Tahmin ettiğinden daha az kaldı merak etme. Sonra gitmekte özgürsün," sorumu ondan uzaklaşmak amacıyla sorduğumu sanmış olmalıydı ki, sinirli bir şekilde tepsiyi alıp önümüzde duran sehpanın üzerine koydu.
"Ben.." diye cümleye başlasam da ne diyeceğimi bilemediğimden sustum.
Birkaç dakika sonra ikimizde iç düşüncelere dalmışken elimde olmayan bir şekilde yorgun çıkan sesimi önemsememeye çalışarak konuşmaya başladım.
"Bu olaylar bittikten sonra tamamen özgür müyüm?"
Bakışlarım Yavuz'un yakışıklı ve donuk yüzünde geziniyordu. Sorum üzerine dişlerini sıktı. Bu o kadar net bir şekilde belli oluyordu ki, gerilen yüz kaslarının acısını neredeyse hissedebilecektim.
"Evet," dedi hala dişlerini sıkıyor, sakin görünsede sinirlenmiş olduğunu anlayabilecek kadar iyi tanıyordum onu.
"Yani sende olmayacaksın.." dedim fark ettiğim bu gerçek canımı yakmış, gözlerim ağlama isteğiyle zonklamaya başlamıştı.
"Evet." Dedi bu sefer bakışlarını yüzüme çevirmiş, kızgın bir kör gibi yakmıştı canımı.
"Başından beri istediğin bu değil miydi?" Dedi. Bana karşı ilk defa bu kadar sert davranarak.
"Ben... evet.... hayır," dedim tane tane.
"Sana karşı bir şeyler hissedene kadar tek amacım gitmek, eski hayatıma dönmekti evet." Dedim kendimi açıklama amacıyla.
"Ama sonra nasıl olduğunu bile anlamadığım bir şekilde kendimi seni izlerken, seni düşünürken buluyordum. Olaylara karşı senin verdiğin tepkiyi görmeye çalışıyor, eve bir dakika geç gelsen merakla bekliyordum seni. Kendime bile itiraf edemeyerek..."
"Sonra sen o gün beni öptüğünde. Sanki benim hayatım senin dudaklarındaymış, kalbim kalbine bağlı olmadan atamazmış gibi gelmişti.." dedim sakince.
"Evim senin yanınmış gibiydi.."
dedim ve titrek bir nefes aldım..
"Ama tüm bunlar yalanmış Yavuz."
"Tüm hayatım, hayatımın en mükemmel parçası olan sen bile, kocaman bir yalanmışsın."
Sözlerim havada asılı kalırken, bu sefer ben onun canını yaktığımın bilincindeydim.
"Sen ve benim aramda olan hiçbir şey yalan değildi Yazgı," dedi artık tüm bedeni bana doğru dönmüş, bakışlarını bir saniye bile gözlerimin içinden çekmemişti.
"Yemin ederim," dedi ona inanmamı umarak.
"Ama aramızda dağlar kadar yalan varmış ve bu bizi yıkıp geçmeye yetti." Dedim fısıltıyla.
"Her şey bu kadar kolay mı senin için Yazgı?" Diye sordu öfkeyle bana bakarak.
"Aramızda olan her şey, sence bu kadar basit miydi?"
"Aramızda olanlar mı?" Dedim öfkem ve kırgınlığım giderek büyüyor, benimle birlikte her şeyi ve herkesi yakabilecek seviyeye ulaşıyordu.
Derin bir nefes aldım ve daha fazla konuşmayacağımı belli ederek baktım yüzüne.
Konuşarakta bir yere varamıyorduk.
Saatte epey ilerlemişti bu yüzden sakince önümde halen yanmakta olan şömineye çevirdim bakışlarımı.
"Nerede yatacağım?" Diye sordum ona bakmamaya özen göstererek.
Halen bana bakıyor, bakışlarını yüzümden bir an olsun çekmiyordu.
"Burada yatabiliriz diye düşünmüştüm," dedi bu sefer ses tonunda hissedilen bir muziplikle.
"Ne?" Dedim şaşkınlığıma engel olamayarak.
"Kulübede başka oda yok. Başka kanepede. Tüm gördüğün bu kanepe ve şu tekli koltuk," dedi anladığımdan emin olmaya çalışarak.
"Ben seninle yan yana yatmam," dedim kendimden gayet emin bir şekilde.
"Sen bilirsin," dedi umursamazsa omuz silkerek.
"Ben bu kanepede yatacağım, sende şu tekli koltukta sabaha kadar oturarak uyursun," dedi ve güldü.
"Ama emin ol o kadar rahatsız bir koltuk ki o, sabah keşke Yavuz ile yatsaymışım diyeceksin," dedi ve göz kırptı.
"Şimdi müsaadenle ben yatayım, sende koltuğuna geç."
Pislik herif ışıkları söndürmüş, kendisine bir yastık ve ikimize de pike getirip kanepeye rahatça uzanmıştı.
Bense gerçekten rahatsız olan tekli koltukta bir süre cebelleşmiş, en sonunda pes ederek ve ağrıyan belimi yok saymaya çalışarak sönmeye yüz tutmuş şömineyi izlemeye başlamıştım.
Ortamdaki tek ısı ve ışık kaynağı şömine olduğundan arada sırada Yavuz'un yakışıklı çehresini de süzüyor, yanında ki boşluğa yatarak uyumanın ne kadar güzel olabileceğini hayal ediyordum.
Dün gecede Yavuz'un başında nöbet tutuğumdan göz kapakların iyice ağırlaşmaya başlamıştı ve ben uyku için delirmek üzereydim.
Son bir umut koltukta uykuya dalmayı denedim fakat dakikalardır olduğu gibi başarısız olarak ayağa kalktım. Belimi hafifçe esneterek, çaresiz bir şekilde Yavuz'un yanına doğru yürüdüm ve onun kocaman gövdesinden boş kalan yere uzandım.
Uyuduğunu sanıyordum bu yüzden hiç ses yapmadan ve kıpırdamadan durmaya çalışıyordum ki Yavuz seri bir hamleyle bana daha çok yer açmak için yan yattı ve kolunu da belime dolayıp beni kendisine doğru çekti.
Ona bu kadar yakın olmayı ve kokusunu solumayı ne kadar özlediğimi fark ederek karşı koymadığım ve başımı onun omuz ile kafası arasındaki boşluğa yaklaştırdım.
Uyanık olduğunu biliyordum, aynı şekilde o da benim saçlarımı kokluyor, belimi hafifçe okşuyordu. Dudaklarımı onun dudaklarıyla buluşturma isteğiyle doluydum.
Fakat onun sıcaklığı ve kokusuyla şimdilik idare etmek zorundaydım.
-Bölüm Sonu.-
Herkese merhaba. Umarım bölümü sevmişsinizdir. Ben severek yazdım. Birkaç bölüm çok kısa farkındayım umarım sonraki bölüm biraz daha uzun olacak. Ve diğer karakterleri de göreceğiz. Keyifli okumalar. Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Mürekkebi
General Fiction"Ona benzemiyorum," dedim dişlerimin arasından. Beni bu denli sinirlendireceğini düşünmediğinden yüzündeki gülümsemenin yerini şaşkın bir ifade almıştı. "Ona benzemiyorum," dedim inatla, gözlerim dolu bir şekilde. Ardından da öfkeyle gözlerimi yumd...